Orta Çağ’dan Kalma Bruges vs. Müzik Cenneti Antwerpen
Gitmeden önce okuduğum tüm yazılar Bruges’ü o kadar övdü ki, birkaç saat uykuya aldırmadan elime kurvasanımı ve kahvemi alıp tren garının yolunu tuttum.
Brüksel’den Bruges’e en kolay ve çabuk ulaşım bir saat ve on euro karşılığında trenle mümkün. Bruges’e ayak bastığımda Orta Çağ’ı bu kadar gerçek yansıtan bir şehir ile karşılaşacağımı hayal bile edemezdim, sanki hiçbir yapıya dokunulmamış ve şehir Orta Çağ’dan beri sadece ihtiyacı olan gelişimleri alıp dokusunu hiç bozmamış gibi.
Bruges Konum
Şehirde yapabileceğiniz çok bir şey yok; şehirde kiliseleri ve parkları gezip, kanal turu yapıp sakinliğin tadını çıkarabilirsiniz. Bu şehirde dikkatimi çeken en önemli şey, her köşe başında işlenmiş masa örtüleri ve dantel örtülerin satılmasıydı. Çeyiz düzenler, haydi Bruges’e!
Oraya kadar gitmişken 1515 yılından beri faal olan Cafe Vlissinghe oturup bir bira içmenizi öneririm. Yemek menüsünü biraz zayıf bulduğumdan, yemek için tercihinizi buradan yapmayın derim. Menüde sadece başlangıçlar, atıştırmalıklar ve tatlılar bulunuyor, ancak menüde yer alan 21 adet yemek genelde aynı anda bulunmuyormuş. Cafe kuşaktan kuşağa geçerek bunca yıldır hala faaliyette olmasıyla çok popüler. Bu küçücük mekânda eski yıllara ait antika eşyalar ve ısınmayı sağlayan küçük odun sobası ilk gözünüze çarpacak detaylardan. Daha önce hiçbir ülkede bu kadar uzun yıllardır faaliyette olan bir cafe görmediğimden, kış aylarında ısınmak için ya da oldukça zengin olan bira menüsünden Belçika biralarını yudumlamak için oraya kadar gitmişken pas geçmemenizi önereceğim bir mekân. Bu arada tuvaletin cafenin dışında ayrı bir yerde olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Şehri dolaşıp meydanında Waffle da yedikten sonra, Antwerpen’e geçmek için yola koyuluyorum…
Antwerpen Konum
Edindiğim bilgilere göre Antwerpen, Avrupa’nın en eski kentlerinden birisi ve dünyanın dördüncü, Avrupa’nın ise ikinci büyük limanına sahip. Genelde kadınların alışveriş için, müzik tutkunlarının ise arşivlerini genişletmek için uğradıkları bir şehir. Caddeleri dolaşırken güzel, tarz vitrinleri ve sıra sıra vinyl satan dükkânları gördüğünüzde, ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Gözlük tutkunlarına, gitmişken ahşap çerçeveli gözlük bulabilecekleri, tasarımcı Philip Hoet’in dükkânını öneririm.
Antwerpen’de öğle atıştırmaları için ise Den Artist’i tavsiye ederim. Belçika mutfağı ile ünlü olan bu mekânda hızlı ve güleryüzlü servisinin yanı sıra uygun fiyatları ile de Belçikalıların uğrak yeri haline gelmiş. Genelde sabah kahvaltı ve öğle arasında yoğunluk gösteren bu mekânda elma sosunda pişmiş tavuğun tadına bakmanızı öneririm.
Şehri dolaşmaktan yorgun düştüğünüzde mutlaka bir yorgunluk kahvesi için misafirperver mekân Lkkrr’ı aklınıza yazın. Dikkatli bakmasanız fark etmeyeceğiniz kadar küçük olan bu mekanın bir tarafında sadece kahve servis edilirken, diğer yarısı da üç masalı bir restoran görevi görüyor. Sadece taş fırında pişmiş pizza ve karides gibi yemeklerin servis edildiği mekanın diğer tarafında minicik bir alanda aklınıza gelebilecek her türlü taze kahve bulmanız mümkün.
Antwerpen’e gitmişken şampanya eşliğinde istiridyelerin de tadına bakmayı ihmal etmeyin!
Bir daha Belçika’ya gitmek ister miyim bilmiyorum ama Antwerpen’e kesin bir daha gitmek isterim düşüncesiyle Brüksel’e dönüyorum…
İlk yorumu siz yazın!