Bu Bir Aşk Hikâyesi: Sahnede Aşkın Şarap Hâli
Aşk ve şarap tiyatroda buluşursa ne olur? Bu buluşmada bir şarap uzmanı, bir oyuncu ve bir yazar/yönetmen üç güzel kadın güçlerini bir aşk hikâyesi için birleştirirse; ortaya tadına doyulmaz şaraplar, izlenmeye değer bir tanışma ve unutulmaz bir oyun deneyimi ortaya çıkar. MonoVino tarafından sahnelenen “Bu Bir Aşk Hikâyesi” tiyatro severleri şaraphanede Üzüm Hanım’la tanışmaya, Dionysos’u anmaya ve aşkı şarap üzerinden yeniden tanımlamaya davet ediyor.
Bu Bir Aşk Hikâyesi, Zeliha Kaya, Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Meliz Öz tarafından oluşturulan, aşkın şarap hâli diye tanımlayabileceğimiz bir tiyatro projesi. Öküzgözü ve Boğazkere’nin birlikteliğinden ilham alan ve aşkın anlamını şarap üzerinden bulmaya çalışan seyri eğlenceli, keyfi ‘anlatılmaz ama yaşanır’ bir oyun deneyimi olarak da özetlenebilir. Bir saat boyunca, yüzyıllardır süregelen aşk mevzusuna bu kez de şaraplarla donatılmış bir masanın karşısından bakmak üzere gelin birlikte yola çıkalım.
Bir pazar öğleden sonra Beyoğlu Şaraphanesi’nin kapısını çalıyoruz. Önce ikramları prosecco’larını yudumluyor ve oyuna da lezzetli bir başlangıç yapıyoruz. O sırada seramik sanatçısı Işıl Çelik’in bu oyun için hazırladığı seramik bileklikleri, bileğimizde hemen yerini alıyor. Tiyatronun simgesi ve üzümlerle birlikte tam bir tasarım harikası. Her tiyatro severin bileğinde mutlaka olmalı. Bu mini “takı töreni”nden sonra üst katta bizim için ayrılan bölüme geçiyoruz.
Masada her katılımcının isimliği, bugünün anısı olarak saklayacağımız kitap ayracı, üç ayrı kadehte şarap ve ortada üç çeşit peynir var. Yerimizi aldıktan sonra önce Zeliha Kaya kendini tanıtıyor ve ilk şarap Öküzgözü’nü anlatmaya başlıyor ve seçtiği peyniri. Sözünü bitirince sahne, Üzüm Hanım’ın. Bizleri selamlıyor ve en başına gidiyor aşk hikâyesinin. İlk görüşte aşk dediklerinden ancak burada aşkın şarap üzerinden anlatılması bizi büyüleyen. Ne hoş bir bağlantı ve özdeşleştirmedir bu! İlk şarabımızı bitirince sırada Öküzgözü-Boğazkere şarabı var. Özelliklerini ve yanına yakıştırılan peynir anlatıldıktan sonra başrolde yine bu aşk hikâyesi. Yine eğleniyor, yeri geldiğinde söylenenlere katılıyor ve duyduklarımızdan bazılarını tecrübemizle sabitliyoruz. Son olarak üçüncü şarabımız Boğazkere’yi dinleyip en iyi eşlikçi peyniriyle yudumlarken Üzüm Hanım (ve Tanen Bey) bir kez daha masalarımıza konuk oluyor. Bizlerle sohbetine, hikâyesine, ilişkilerin farklı boyutlarına devam ediyor ve hatta seyircilerden gönüllüleri de oyunun içine katıyor. Ve kendisine ayrılan sürenin sonuna gelince aşk hikâyesiyle keyifli, eğlenceli, gülmeli, bol bol aşkı (ve erkekleri) düşünmeli bu hikâyeyle ortaklığımız sona eriyor. Aklımızda da Üzüm Hanım’ın sözleri: “Şarap güzel, aşk daha güzel.” ve ben de buna hemen minik bir ekleme yapıyorum “Bu oyun da en az onlar kadar güzel!”
Oyunu ilk duyduğumda önce şarap ve tiyatronun ilişkisini sorgulamaya başlıyorum ama sonra anlıyorum ki böyle bir oyun boşuna değil. Tiyatronun doğuşu, şarap tanrısı Dionysos Şenlikleri olduğuna göre bu tutkumuzun müsebbibine kadehlerimizi kaldırmadan olmazdı, değil mi?
Büyüsünü bozmamak adına daha fazla detay paylaşamıyorum ama sürecini hemen paylaşabilirim. Herkes gibi ben de ilk olarak bu fikrin ortaya çıkış hikayesini, projenin giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini merak ediyorum. Mikrofonu da vakit kaybetmeden hemen projenin mimarları Zeliha Kaya, Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Melis Öz’e uzatıyorum. Başak da kısaca şöyle özetliyor:
Proje Zeliha’nın fikriyle şekillenmeye başladı. Fikir kafasında olgunlaşınca hemen izlemeye doyamadığı, hayran kaldığı Melis Öz’e gidiyor ve böyle bir fikrim var diye anlatıyor. Ben de Melis dolayısıyla bu güzel yolculuĝa dahil oldum diyebilirim. Minik bir tanışma toplantısı ve fikir alışverişi yaptıktan sonra bu güzel fikri ve şarapların hikâyesini spesifik bir biçimde seyirciye sunmanın üzerinde düşünmeye başladım. Üzümün, her şişedeki hikâyesi bambaşka ve müthiş bir yolculuğu var o elimize aldığımız şişeye dönüşene kadar. Müthiş bir emek, aşk ve adanmışlık söz konusu. Dramatik yapısını bu anlamda şarabın bizimle de kurduğu ilişkiye benzer bir şekilde aşkla anlatmak ve bölümlere ayırarak aktarmak daha doğru geldi. Her şarap şişesini ilk açtığınızda sizi karşılayan o güzelim kokunun aşkı çağrıştırmaması mümkün değil ki… Metin ortaya çıktıktan sonra oyunu bambaşka bir yere götüren nokta Melis’in metne ve oyuna yaklaşımıydı. Oyun mekâna özgü biçimi ve seyirciyle kurduğu interaktif bağ ve yapıyla dinamik, incelikli bir aktarıma ihtiyaç duyuyordu. Melis, oyunu öyle güzel aktarıyor ve seyirciyle kurduğu bağ öylesine kuvvetli oluyor ki gözlerinizi anlattıklarından ayıramıyor ve hayranlıkla onu izliyorsunuz. Metni ve oyunu bambaşka bir deneyime çeviriyor ve Üzüm ile Tanen’in hikâyesinin içine balıklama dalabiliyorsunuz, Melis’in aktarımı dolayısıyla. Metin, Melis ile buluştuğu için şanslı hissediyorum kendimi bu anlamda.
Oyunculuğunu hep sevdiğim ve bu oyunda da yine ne çok yakışmış dediğim Melis Öz’e dönüyor ve Üzüm Hanım’ı soruyorum. İlk günden beri böyle bir karakter mi vardı, prova ettikçe mi daha da mı şekillendi? Ve tabi ki Üzüm Hanım olmayı sevdin mi?
Herhalde içimde bir yerlerde varmış. 🙂 Aslında çok çabuk şekillendi karakter. Ilk okumalarda bir takım ayak sesleri geliyordu tabii ama ayaklandıkça birkaç prova sonra enerjisi, neşesi, heyecanı iyice ortaya çıkmaya başladı. E tabii serde aşk da var dolayısı ile hepimizin içi dopdolu çeşitli üzümlerle. Sadece en başından itibaren çok coşkulu ve tatlı olması gerektiğini biliyordum daha okumadan önce de diyebilirim, ilk hissiyatım o yöndeydi. Ben Üzüm’ü çok sevdim enerjisi, hareketliliği, durumla olan ilişkisi ve bakış açısı bana çok da uzak değil zaten, kendiyle olan ilişkisini de çok komik buluyorum. Dediğim gibi işin içinde aşk ve yaşanmış benzer duygular olunca kendimizi yakın hissetmemiz, yaşadıklarımızla benzeştirmemiz çok doğal. İyi ki de öyle olmuş. 🙂
Son olarak bu hikâyenin devamı gelecek mi? Aşkın ileriki boyutlarını görecek miyiz? Şahsen devamı olmalı diye bekliyorum. Kim bilir “Ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar.” diyerek de bir final olabilir. Sonuçta aşkın sonraki boyutları da eminim başka şaraplara benzeyecektir.
Hikâyenin devamı seyirci nasıl istiyorsa öyle canlanabilir aslında. İleri boyutlarını görebiliriz, yeni karakterler ve yeni Üzümler ile tanışabiliriz. Duygu deneyimi değişmesi demek şüphesiz karakterleri ve hikâyeleri de değiştirecektir diye düşünüyorum ama geri kalanı sürpriz olsun. 🙂 Söz konusu şey üzümler olunca hikâyeler tatlar kokular her şey derya deniz gerçekten, bu da sonsuz bir hikâye örgüsü kazandırabilir. Şunu kesinlikle söyleyebilirim ama bence de ‘‘Sonsuza dek mutlu yaşadılar…’’ Yeni üzümlerle görüşmek dileklerimle!
En özel oyunlardan biri olarak notlarımda yerini alan Bu Bir Aşk Hikâyesi’nde sizin de deneyimleyeceğiniz, düşüneceğiniz, seveceğiniz ve alkışlayacağınız çok şey var. Şarabın ve aşkın birlikteliğine tiyatro ile ortak olmanın keyfi paha biçilmez. O zaman hep birlikte kadehlerimiz havaya, Dionysos’a ve aşka! Şimdiden iyi seyirler!
Kapak Fotoğrafı: @monovinoo
İlginizi çekebilir: Eda Geven’den Tiyatro Sahnesinin Yenileri
Alkol dostumuz değildir; bilinçli tüketelim ve gençleri sanat ve tiyatro adı altında alkole özendirmeyelim 🙂) Şaka bir yana dünyada da bir ilk galiba. Hafta sonu Aslı (karım) Sevgili Arsız Ölüm Oyunu'na gitti. Pek beğenmemiş. Tiyatro işi zor; böyle farklı/yaratıcı çalışmalar ona olan ilgiyi arttıracaktır diye düşünüyorum. Afiyet olsun bu arada 🙂
Selam Bülent, çok haklısın🙂 bu deneyim dünyada ilk mi bilemem ama çok özel olduğu kesin. İlk defa Arsız Ölüm'ü beğenmeyeni gördüm. 3 defa izledim, yine izlerim. Ama tiyatro böyle bir şey, göteceli, herkes farklı tad alır ya da almaz. Bu tarz çalışmaların, tiyatroya katkısı çok değerli. Yorumların için teşekkürler🙂