Cafe Wien: Nostalji Kokan Zarif Bir Nişantaşı Klasiği
Cafe Wien gerek logosu gerek yeme-içme kalitesi gerekse de ambiyansı ile tipik bir Viyana kafesi. Her fırsat bulduğumda gidip, bazı zamanlarda misafirlerimi götürdüğüm bu mekânda ne yenir ne içilir sorusunun cevabı basit: Schnitzel, Apfelstrudel, Melange…
Eğer Cafe Wien’i ziyaret etselerdi, muhtemelen Doktor Stein hastası olan büyük ressama böyle derdi: Herr Klimt, İstanbul’daki Cafe Wien sizin bildiğiniz kafelerden değil.
İtiraf edeyim Cafe Wien hakkında yazmak için bu kadar uzun zaman beklediğim için kendime kızıyorum. İstanbul’un bu zarif ve özel mekânı hakkında yazmak bir açıdan artık anılarda kalmış bir Nişantaşı, Atiye Sokak ve değişen İstanbul şehir yaşamı hakkında da yazmak anlamına geliyor… Ve benim şahsi İstanbul tarihim için de Cafe Wien çok önemli bir yerde duruyor. Korona karantinası altında sevdiğim şehirleri düşünürken elbette sevdiğim mekânları da düşünüyorum ve tartışmasız İstanbul’da en sevdiğim mekân olan Cafe Wien aklıma ilk gelen oluyor. Mekânı sevmemim en önemli sebebi elbette dünya üzerinde en sevdiğim ve en çok ziyaret ettiğim şehir olan Viyana’nın adını taşıması ve menüsünün de tam bir ‘Wiener’ olması.
Cafe Wien, sürekli bir değişimin yaşandığı, bir mekânın 2 yılda eskidiği Nişantaşı’nın ve İstanbul’un en eski kafelerinden biri. 1989 yılında, Teşvikiye’nin en zarif, şık ve sakin sokaklarından birinde, Atiye Sokak’ta açılıyor. İstanbul için eski olan Cafe Wien, Viyana’daki kardeşleri söz konusunda olduğunda ise onlardan 100 yıl daha genç. Atiye Sokak’ta sonraları TAPS isminde bir artizan bira evinin kurulduğu eski küçük bir konakta hizmet vermeye başlayan mekân şimdiki yerine, İstanbul’daki kent mimarisinin ve mekân-alan kullanımının en başarılı örneklerinden biri olduğuna inandığım Milli Reasürans Çarşısı’ndaki yerine taşıyor ve hali hazırda da burada hizmet vermeye devam ediyor. (Buradan çarşısının mimarları Sevinç Hadi ve Şandor Hadi’ye de derin saygılarımı göndereyim).
Cafe Wien’in bu taşınma hikâyesi aslında 1990’lardan günümüze bir Nişantaşı ve İstanbul şehir hikâyesi. Bu yazıda dünyanın önemli şehirlerdeki mekânların 100 yıldan daha eski olmasından ve kurulduklarından beri aynı mekânda hizmet vermelerinden bahsetmeyeceğim. Bu çok daha derin ve açıkçası benim için hüzünlü olacak bir yazının konusu. Cafe Wien’in hikâyesine bakıldığında bırakın 100 yılı, İstanbul’daki değişimin 1-2 yıla kadar düştüğünü görebiliyorsunuz.
İşte bir örnek Atiye Sokak… Uzun zaman Taksim-Teşvikiye dolmuşlarının durağı olmanın dışında bugün anılarda nasıl yer etmiş durumda bilmiyorum ama bu küçük ve zarif sokağın benim İstanbul anılarımda ayrı bir yeri var. İstanbul’da sürekli yaşamaya başladıktan sonra Teşvikiye’ye çok yakın oturduğumdan zamanımın çoğunu ‘Mahalle’de geçirirdim. Viyana’ya olan merakım sayesinde Cafe Wien’i ve Atiye Sokak’ı keşfetmem uzun sürmedi. Cafe Wien benim İstanbul’da tek başıma gidip sipariş verdiğim ve harçlığımla ödeme yaptığım ilk mekân.
Cafe Wien’de bir şey yiyip içtikten sonra Türkiye’nin en özgün tasarımcılarından biri olan Gönül Paksoy’un otantizm ve minimalizm ile bezenmiş dükkânının vitrinine bakar, tasarımları dikkatli incelemeye çalışırdım. Çoğu kez de Gönül Hanım’ı içeride hep meşgul bir şeyler okurken görürdüm. Kendi kendime de kesinlikle bu dükkândan bir şeyler alacağım deyip yürümeye devam ederdim. Gönül Paksoy da Atiye Sokak’tan ayrıldı ve Akkavak Sokak’a taşındı. Günümüzde de Atiye Sokak karakterini yitirmiş, ne olacağına – alışveriş sokağı mı eğlence sokağı mı, karar verememiş, Asmalımescit’in Nişantaşı şubesi konumuna düşmüş bir yer haline geldi.
Tekrar dönelim Cafe Wien’e… Mekânın şu anda bulunduğu Milli Reasürans Çarşısı da eski atmosferini aratır bir konumda. Cafe Wien ile birlikte uzun yıllar İstanbul’daki en favori mekânım olan, bir zamanlar neredeyse tüm randevularımı verdiğim, döneminin açık ara İstanbul’daki en pizzalarını yapan Cafe Zanzibar terk etti önce Çarşı’yı. Ben Suadiye tarafına taşındım ve Caddebostan’da da bir Cafe Zanzibar açıldı ama Reasürans’taki hava yakalamadı orada. Sonra Kantin geldi ve bir heyecan yarattı; sonrasında o da kapandı ve çarşıda tek tük uğradığım mağaza ve bir de Cafe Wien kaldı. Bugün Cafe Wien değişen Nişantaşı’na, 25 yıldır gözlüklerimi aldığım Valikonağı’ndaki Murat Optik ile birlikte gitme nedenim.
Cafe Wien gerek logosu gerek yeme-içme kalitesi gerekse de ambiyansı ile tipik bir Viyana kafesi. Her fırsat bulduğumda gidip, bazı zamanlarda misafirlerimi götürdüğüm bu mekânda ne yenir ne içilir sorusunun cevabı basit: Schnitzel, Apfelstrudel, Melange… Sevenler Bratwurst da deneyebilir ama bir müdavimi olarak, Cafe Wien’e gidince açlığa göre sırasıyla Schnitzel, Apfelstrudel, Melange yenmesini öneriyorum. Ben koyu-yoğun kahve sevdiğim için şayet Apfelstrudel yemek sonrası bir tatlıysa o zaman Melange yerine Verlaengerter (Viyana usulü lungo espresso) içiyorum. Schnitzel Türkiye’de yenebileceklerin en iyiler arasında rahatla ilk ikiye girer. İtiraf edeyim Viyana’da çok çok daha iyilerini yedim ama standardı çok yüksek. Benim gibi Schnitzel’de tavuk tercih edenler kesinlikle yemeli. Yanında sundukları patates salatası ise açık ara Türkiye’de yenebilecekler arasında en iyisi. Sadece onunla bile karın doyurulabilir. Gelelim Apfelstrudel’e… En sevdiğim tatlı olduğu için Viyana’da neredeyse yemediğim mekân kalmadı ve rahatlıkla söyleyebilirim ki Cafe Wien’inki Viyana için bile standartları çok yüksek bir tatlı. Yanında dondurma ile geliyor normalde ama siz tercih olarak en orijinal şekliyle krema ile isteyebilirsiniz. Ben dondurma ile de yedim, açıkçası İstanbul ve Viyana iklimleri düşünüldüğünde şöyle ılık bir İstanbul öğleden sonrasında dondurma ile de gayet güzel oluyor.
Her şeyin ötesinde Cafe Wien’de Viyana’ya gitmeden Viyana havası alıyorum. Bu benim için başlı başına gitme nedeni. Ağrılıkla müdavimleri gittiğinden ve ziyaretçilerin yaş ortalaması da görece yüksek olduğundan sakinlikten hoşlananlar için ideal bir mekân. Benim için İstanbul’da geçirilecek iyi bir öğleden sonranın tarifi Cafe Wien’de Melange eşliğinde Apfelstrudel yemek, ardından da puromu yakıp Verlaengerter yudumlarken Viyana yazılarım üzerine çalışmak, Viyana okumalarıma devam etmek.
Dr. Stein, Klimt Filminin (Raoul Ruiz, 2006) bir sahnesinde şöyle der:
‘’Viyana’nın eski Viyana olmadığını anlamışsınızdır Herr Klimt’’
Ben de her Cafe Wien ziyaretimde, İstanbul’un gençliğimin İstanbul’u olmadığını anlıyorum…
Kapak fotoğrafı: Reztoran
İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’dan Nişantaşı Cafeleri ve Kahve Mekanları
İlk yorumu siz yazın!