Cam Perde: Fikret Reyhan’dan, Tanıdık Bir Türkiye Anlatısı
Geçen senenin İstanbul Film Festivaliyle izleyici karşısına çıkan Cam Perde, geçtiğimiz günlerde de Mubi Türkiye kataloğunda yerini aldı. Yönetmen Fikret Reyhan, Çatlak filmiyle ismini Türk sinemasında daha çok insana duyurma şansını elde etmişti. O filmi izlerken de içinde bulunduğu topluma dair yaptığı küçük gözlemlerle ne denli işçilikli bir iş ortaya çıkarabildiğini görmüştük. Cam Perde de bu anlamda benzer bir misyon taşıyor, ama biraz daha mesaj kaygısı olan bir iş. Süresi 95 dakika, başrollerde Selen Kurtaran, Alper Çankaya ve Umut Karabulut yer alıyor. Geçtiğimiz seneki İstanbul Film Festivalinden Jüri Özel ödülü ile En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan film, Altın Koza’dan da En İyi Kurgu ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini alarak, yönetmenin çok yönlü sayılabilecek tarzını tescilliyor.
Filmin merkezinde Nesrin karakteri var. Ekseni etrafında bir çok karakter var, belalısı olarak tanımlanabilecek eski kocası, şimdi ilişkisi olduğu adam, ufak çocuğu, kendi ailesi ve belalısının evlerden ırak ailesi. Nesrin pastanede çalışıyor, çok yakın bir zamanda bu pastanede mevzunun adli mercilere taşınmasına sebep olan bazı olaylar yaşandığını anlıyoruz henüz en başta. Hem pastanede çalışıp, hem ek iş olarak pasta siparişleri alan Nesrin, son derece gergin bir atmosferin ortasında bir de çocuğunu büyütmeye çalışıyor. Kendine zaman ayırması gibi bir durum söz konusu değil, TV karşısında yalnız başına geçirebildiği birkaç saat en büyük lüksü. Hikaye ilerledikçe gerilim tırmanıyor, herkesin aşina olduğu veya beklediği olaylar yaşanmasına dair yine de bile bile lades diyor ve izliyoruz…
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Ömer hakkında bir şey söylemeye gerek yok, Nesrin’e hayatı zindan edebilecek her hareketi itinayla gerçekleştirebilecek bir tip. Selim ise sözde iyi adam, ama o da başka bir mesele. Polis arkadaşıyla beraber kurduğu sistem ve Nesrin’i yönetme güdülerini bastıramayışı göze çarpıyor. Ama Ömer ve ailesinin deccallik seviyesi arşa çıkmış durumda olduğu için Selim’in esamesini okuyabilecek durumda değiliz. Ömer eve zorla giriyor, zorla sarılıyor, taciz ediyor, Nesrin’in çocuğunu düşürmesine sebep olabilecek hareketler sergiliyor… Bu kimseden korkusu olmayan insan profilinin en salt tanımı. Nesrin’in eski kayınvalidesinden gördüğü muameleye inanamazken, evlerine gittiğinde salonda gördüğü o son muamele ile sinirden üstümüzü başımızı yırtasımız geliyor. Hak bilmez, hukuk bilmez, insanlık bilmez bir sülalenin göbeğine düşmüş, çırpındıkça batıyor resmen Nesrin.
Finalde tartışmalara sebep olan sekansa gelirsek eğer, Nesrin’in yüzü gözü şişik Ömer tarafından takip edilmesi ve bizim önce uzun bir süre Nesrin’in alt geçitten sağ salim çıkmasını beklememiz ve akabinde de Ömer’in gelip gelmeyeceğini göremememiz… Nesrin hayatı boyunca nereye giderse gitsin peşinde bu Ömer denen adamın gölgesini hissedeceğini görüyoruz, fakat somut bir son olmaması bir çok izleyiciyi de rahatsız etmiş okuduğum kadarıyla, açıkçası ben gayet yeterli buldum. Asıl olarak, filmin ikinci yarısında kurgusal anlamda biraz hantallaştığını söylemek, gerekirse bu açıdan eleştirmek gerekir diye düşünüyorum şahsen. Genel olarak eli yüzü gayet düzgün, gözlemci sinemanın iyi bir örneği olduğunu söyleyip, yapımda emeği geçenlerin eline sağlık diyelim.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: OrtaKoltuk
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Ripley
İlk yorumu siz yazın!