Camel: Duyguların Senfonisini Yazan Grup Mercek Altında
Havaların soğumaya başladığı şu günlerde geçen hafta yazdığım Foals grubundan sonra içimizi ısıtan, hatta benimkini ısıtmakla kalmayıp yakan bir konser haberi daha geldi. Uzun bir süre sonra tekrar konser vermeye başladıkları küçük bir turne için beni 2014 senesinde İtalya yollarına düşüren, progresif rock’ın en önemli temsilcilerinden biri olan Camel, 23 Mayıs’ta konser vermek için tekrar ülkemize geliyor.
Camel, 1971 yılında gitarist Andy Latimer öncülüğünde İngiltere’de kuruldu. Andy Latimer, davulcu Andy Ward ve basçı Doug Ferguson üçlü olarak The Brew ismini verdikleri gruplarıyla müzik yapıyorlardı. Daha sonra klavyeci Peter Bardens’ı da gruba katarak Camel ismini aldılar.
1973 yılında grupla aynı isme sahip olan başlangıç albümleri Camel’i yayınladılar. MCA Records tarafından yayınlanan albüm plak şirketini tatmin edecek satış rakamına ulaşamadığı için, şirket ikinci bir albüm için anlaşma imzalamadı. Bence içinde “Mystic Queen” ve “Never Let Go” gibi harika parçaları barındıran değeri pek bilinmemiş bir albümdür. “Separation” ve “Curiosity” albümün diğer öne çıkan parçaları.
Grup, 1974 yılında Mirage isimli bence progresif rock’ın gelmiş geçmiş en iyi albümlerinden birini yayınladı. Bu albümde Andy Latimer gitar ve vokal dışında flütüyle de insanın içine işliyor. Peter Bartens ise minimoog, organ, mellotron, clavinet gibi enstrümanlarla harikalar yaratıyor. Bırakın bir grubu, albümü, bazı parçalar üzerine uzun bir yazı yazılabilir. İşte Camel, üzerine yazı yazılabilecek bu parçalardan fazlasıyla yapmış. Bunlardan belki de en önemlisi bu albümün son parçası olan “Lady Fantasy”. Parça “Encounter – “Smiles For you ve “Lady Fantasy” adlı üç bölümden oluşuyor.
Aslında giriş kısmı sonda tekrarladığı için dört bölümde diyebiliriz. Bana en sevdiğin gruplar ne şeklinde soru sorduklarında buna cevap veremiyorum, çünkü ayrım yapmadan onlarca hatta daha fazla en sevdiğim grup sayabilirim. Ama bir parça içinde en sevdiğin yer neresi diye sorduklarında ona cevabım var. Tüm gruplar, sanatçılar içinde bir parçadaki en sevdiğim bölüm, Andy Latimer’in hayali bir sevgiliye yazdığı 12 dakika 43 saniyelik “Lady Fantasy” isimli şaheserin 5.11 ile 9.11 arasındaki bölümü. 9.11 den sonra ise öyle bir patlama yaşanıyor ki orası da muhteşem. Bir roller coastera binmişsiniz inişleri, çıkışları, yavaşlamaları, hızlanmaları yaşıyorsunuz ama aynı zamanda roller coaster muhteşem bir manzara eşliğinde yol alırken hayatınız film şeridi gibi gözünüzün önünde geçiyor. İşte bu öyle bir şarkı. Bunun dışında albüm yine üç bölümden oluşan, Latimer’in Yüzüklerin Efendisi’nden ilham alarak yaptığı “The White Rider” (Nimrodel – The Procession – The White Rider) ve Latimer’in flütünün öne çıktığı enstrümantal “Supertwister” gibi harika şarkılara sahip.
The Snow Goose albümü ise 1975 yılında yayınlandı. Enstrümantal konsept bir albüm olan The Snow Goose, Amerikalı yazar Paul Gallico’nun aynı isimli hüzünlü bir hikayesine dayanıyor. Philip Rhayader isimli kambur bir ressam, Fritha isimli küçük bir kız ve bir kar kazının kahramanlarını oluşturduğu bu kısa hikayeyi de okuyun derim. Albüme tekrar dönecek olursak hepsi birbiriyle bağlantılı parçalardan oluşan Camel’in en başarılı albümlerinden biri. 2014 de gittiğim konserin ilk bölümünde de tüm albümü aralıksız çalmışlardı. Albümü canlı dinlemek harika bir deneyimdi. “Never Gonna Give You Up” parçasıyla hatırlayacağınız Rick Astley bir röportajında, gittiği ilk konserin Camel’in The Snow Goose turnesi olduğu ve konserde resmen kendinden geçtiğini söylemiş.
1976 senesine geldiğimizde Moonmadness albümünü görüyoruz. Orjinal kadro bu albümde de yerini korumuş. Bu albümün konsepti ise albümde her bir grup üyesinin kişiliğin yansıtan bir parça olması. Andrew Latimer’in parçası “Air Born”, Peter Bartens’in “Chord Change”, Doug Ferguson’un “Another Night”, Andy Ward’ı yansıtan parça ise “Lunar Sea”. Albümde “Song Within A Song” isimli harika bir parça daha var. 2018 Türkiye konserlerinde tüm albümü çalmıştı Camel.
Rain Dances albümü 1977 senesinde yayınlandı. Bu albümde kadroda değişiklikler oldu. Basçı Doug Ferguson gruptan ayrılırken yerine Caravan grubundan Richard Sinclair geçti. Bunun dışında King Crimson’dan saksofoncu Mel Collins’de gruba dahil oldu. Saksafonla birlikte bu albümde caz etkileri de duyuyorsunuz. Açılış parçası “First Light” ve kapanış parçası “Rain Dances” çok güzel parçalar. Bu iki parçaya saksafon ayrı bir güzellik katmış.
1978 tarihli Breathless albümü benim pek ısınamadığım Camel albümü. Klavyeci Peter Bardens’da bu albümle birlikte gruptan ayrıldı. 1979 yılında ise I Can See Your House From Here çıktı. Bu albümde kadroda yine değişiklikler oldu. Richard Sinclair gruptan ayrılırken yerine Colin Bass katıldı. Klavyede Jan Schelhaas ve organda Kit Hawkins yeni gelen diğer üyeler oldu. Bazı Camel fanları tarafından çok tutulmasa da bana göre içinde iki tane muhteşem, üzerine ayrı yazı yazılacak parça barındırıyor. Bir tanesi “Hymn To Her” diğeri ise “Ice”. “Ice” öyle bir parçadır ki girer girmez piyanosuyla gitarıyla sizi bir anda ismi gibi dondurur. Tüm dünyadan koparır. Bu 10 dakikalık şaheserin sonundaki gitar solosu ile erimeye başlarsınız. Erirken içinizdeki tüm duygularda boşalır.
Seksenlere geldiğimizde 1981 tarihli Nude isimli konsept bir albüm çıkarttı Camel. Albüm, İkinci Dünya Savaşı sırasında savaşın bittiğini bilmeyerek 29 yıl bir adada kalan Japon askeri Hiroo Onoda’nın gerçek hikayesine dayanır. “Drafted”,” Beached”, “Captured” albümün öne çıkardığım parçaları. 1982 yılında grup, plak şirketi ile yapılan kontrat dolayısıyla ve şirketin bir hit parça istemesi sebebiyle ısmarlama bir albüm olan The Single Factor’u yayınladı. Aslında biraz gönülsüzce yapılan bir iş olmasına rağmen, bu albümde de gayet güzel parçalar vardır. Ana kadrodan kalan tek isim ise Andrew Latimer.
1984 yılında Stationary Traveller albümü çıktı. Albümün konusu, Berlin Duvarı ve Doğu tarafından batı tarafına geçmeye çalışanlardı. George Zamfir’i aratmayacak pan flütlü “Stationary Traveller” dan tutun da “Fingertips”e, “After Words”e içinde pek çok harika parça barındırır bu albüm de.
Doksanlara geldiğimizde ilk çıkan albüm 1991 tarihli, John Steinbeck’in Gazap Üzümleri kitabından esinlenen Dust And Dreams’ti. Grup, bu albümü kendi bağımsız plak şirketinden yayınladı. “Mother Road”, “Rose Of Sharon”, “Hopeless Anger” bu albümün güzel parçalarından sadece birkaçı. 1996 senesinde çıkan ve yine konsept bir albüm olan Harbour Of Tears, daha iyi bir gelecek için genç fertlerinin Amerika’ya yola çıkması üzerine ayrılan İrlandalı bir ailenin hikayesini anlatıyor. Bu albümde de o kadar güzel parçalar var ki albümün yarısından çoğunu öne çıkarmam gerekiyor o yüzden parçalara girmiyorum. 1999 yılında Camel’in tekrar saf progresife döndüğü Rajaz albümü çıktı. “Rajaz”, “Three Wishes”, “Straight To My Heart” gibi harika parçaları içinde barındırır bu albüm. Grubun son albümü ise 2002 tarihli, “For Today” ve “After All These Years” isimli” çok güzel parçalara sahip A Nod And A Wink.
Başta hüzün olmak üzere çeşitli duyguların senfonisi yazılsa bunu en iyi yapacak grupların başında onlar gelirdi. Üzerine kitap yazılması gereken bir grup Camel ama artık benim de yazıyı bitirmem gerekiyor. Progresif rock dünyasının gelmiş geçmiş en iyi gruplarından biri ve yetmişlerden itibaren bence hiçbir dönemi kötü değil. Bir dönemi muhteşemse diğer dönemi harika, en az sevdiğim dönemini tarif edebileceğim kelime ise ancak “çok güzel” olur.
Kapak Fotoğrafı: wallpapercave.com
İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Foals
İlk yorumu siz yazın!