Captain Fantastic: Tüketiciliğimizi Yüzümüze Vuran Film
Dünya sinemasının Türkiye prömiyerini festivalde gerçekleştiren Captain Fantastic (Kaptan Fantastik), tüketici bir toplum halinde olduğumuz gerçeğini yüzümüze vuruyor. Bir çırpıda biten filmin yönetmen koltuğunda Matt Ross bulunuyor.
Captain Fantastic, son yıllarda izlediğim en ilginç filmdi. “Ah ilginç bir kelime değil, daha spesifik olmalı. Kendi cümlelerinle anlatmalısın…” Böyle söylüyordu Ben çocuklarına.
Sürekli tüketiyoruz. Markete veya herhangi bir mağazaya girince ihtiyacımız olmayan şeyleri aldığımız bile oluyor. Hatta çoğu zaman kelimeleri bile tüketiyoruz. Düşünmeden, bilerek veya aslında hiçbir şeyi bilmeyerek… Bir şeyleri üretmek yerine tüketmek daha kolay geliyor. Belki de bu yüzden şehir hayatını bırakıp ormanda yaşamı seçiyor Ben ve ailesi.
Ben (Viggo Mortensen), mücadeleci bir baba rolünde. Viggo Mortensen’ı onca filminde hayranlıkla izledikten sonra bu filmde de aynı duyguları hissetmemek elde değil. Üstelik sadece Viggo Mortensen’in canlandırdığı Ben değil; 6 çocuğundan en büyükleri olan Bo (George MacKay) da güçlü ve cesur durmaya çalışan bir karakter.
Sabahları erkenden kalkıp yürüyüş yapıyorlar. Sürekli kitap okuyorlar. Zor koşullarda dağa tırmanıp, dayanıklılıklarını arttırıyorlar.Kendi ürettikleri sebzeleri yiyorlar. Ateşin etrafında oturup gecenin sessizliğinde doğaçlama şarkı söylüyorlar – ki en sevdiğim sahnelerden biri buydu. Ancak annelerinin ölümünden sonra ormanda yaşadıkları hayat ile herkesin gerçek dünya dedikleri şehir hayatını sorgulamaya başlıyorlar.
Filmin içinde kalmak istedim bir süre. Bence çoğu seyircide de aynı etkiyi yarattı. Çok güzel bir söz geçiyordu: “Bizi biz yapan kelimeler değil eylemlerimizdir.” Filmin kendi içindeki mizahı da oldukça iyiydi. Bir de izledikten hemen sonra Glenn Gould’un Bach’ın eserlerini yorumladığı parçaları dinlemenizi öneririm.
Görüntü yönetmeninin ortaya çıkardığı manzaralar, soundtrack’in her bir sahneye işlenmiş olması, hemen hemen tüm diyaloglar ve oyuncuların performansı… Captain Fantastic, kesinlikle pek çok dalda ödülleri toplayacak!
Filmde kısa bir sahnede geçen Esperanto dili ve Noam Chomsky günü oldukça özgündü. Hatta diyalogların birinde geçen, Noam Chomsky’nin şu sözüne bayıldım. Kesinlikle filmi özetleyen bir cümle: “If you assume that there is no hope, you guarantee that there will be no hope. If you assume that there is an instinct for freedom, that there are opportunities to change things, then there is a possibility that you can contribute to making a better world.“
İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Film Önerileri
İlk yorumu siz yazın!