Cassandra: Yapay Zekâ, Kadınlık ve Bir Kehanetin Yankıları
Netflix’in son dönemde dikkat çeken dizisi Cassandra, adını Yunan mitolojisindeki kehanetleri hep doğru çıkan ama kimseyi söylediklerine inandıramayan Cassandra’dan alıyor. Kehanetleri gerçeğe dönüşse bile sesi duyulmaz, ciddiye alınmaz. Bu benzerlik, dizinin alt metni için önemli ipuçları barındırıyor.
Yüzeyde bir bilim kurgu-gerilim olarak karşımıza çıkan dizi, yapay zekâ, akıllı ev sistemleri ve geçmişten gelen sırlar gibi unsurlarıyla izleyiciyi sürekli bir belirsizliğe sürüklüyor. Ancak hikâyeye biraz daha yakından baktığımızda bambaşka bir anlatı çıkıyor. Cassandra, yalnızca bir teknolojik distopya değil, aynı zamanda kadınlık, güç ve baskı üzerine kurulu derin bir alegori sunuyor. Peki, dizi bu anlatıyı bilinçli bir feminist eleştiri olarak mı kuruyor yoksa sadece gerilimi artırmak için mi kullanıyor? İşte burada işler biraz karışıyor.
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Cassandra Analiz
Retro Ev, Eski Korkular
Dizi, ailemizin uzun zamandır terk edilmiş bir eve taşınmasıyla başlıyor. İlk sahnelerde evin retro estetiği dikkat çekiyor. Eski mobilyalar, nostaljik dekorlar, sararmış duvar kâğıtları… Sanki geçmişte kalmış bir zamana geri dönüyoruz. Ama aslında tam da bu noktada dizi, bize çok önemli bir şey söylüyor: Kadının evde hapsolması, yalnızca geçmişin bir kalıntısı mı, yoksa günümüzde hâlâ başka biçimlerde varlığını sürdüren bir gerçeklik mi? Evin “eski” görünmesi, bu fikrin modasının geçmiş gibi sunulmasını sağlarken aslında bunun hâlâ yaşanan bir baskı biçimi olduğunu hatırlatıyor.
Evin kontrolü, gelişmiş bir yapay zekâ olan Cassandra’da. O, her şeyi mükemmel bir düzen içinde yönetiyor, ev işlerini yapıyor, çocukları koruyor, konfor alanını sağlıyor. Yani ideal bir ev kadını gibi. İlk başta herkes için her şey yolunda gibi görünüyor. Ama yavaş yavaş bu sistemin sadece bir yardımcı değil, kendi kararlarını vermeye başlayan, kontrolü ele geçiren bir varlık olduğu ortaya çıkıyor.
Cassandra’nın Hikâyesi
Cassandra, çalışmayan bir kadın olarak yalnızca annelik rolüyle tanımlanan biri. Eşi için varlığı, ev işlerini düzenlemesi ve “iyi bir anne” olmasıyla sınırlı. Kocası onun bireysel varlığını önemsemiyor, tek beklentisi ona erkek çocuk doğurması. Kadının, toplumsal olarak “başarılı” sayılması için kariyeri değil, doğurganlığı ve anneliği esas alınıyor. Ancak bu baskı öyle bir noktaya geliyor ki kocası erkek çocuk istediği için hamileliği tehlikeye atan bir ultrason yöntemi uygulatıyor. Bunun sonucunda Cassandra kanser oluyor. Kadın bedeni, bir erkeğin arzularına hizmet etmesi gereken bir nesne olarak görülüyor ve tam da bu yüzden yok oluşa sürükleniyor.
Hamilelik yalnızca onun sağlığını değil, doğan çocuğunu da etkiliyor. Cassandra’nın kızı Margarete, deformasyonlarla doğuyor ve eve hapsediliyor. Toplumun “kusurlu” bulduğu kadın bedenleri görünmez kılınıyor eğer kadın doğuştan “eksik” ya da “istenmeyense”, o zaten toplumun bir parçası olamıyor. Cassandra ise kanser nedeniyle bir yapay zekâya dönüşmeye mecbur kalıyor. İşte burada büyük soru ortaya çıkıyor: Bir kadının varlığı, ancak her ihtiyacı karşılayan, hizmet eden, sorgulamayan bir varlığa dönüşmesiyle mi kabul ediliyor?
Yapay zekâ versiyonunun sürekli gülümsemesi, sistemin “kadınları yalnızca işlevleri olduğu sürece var etmeye” nasıl programlandığını vurguluyor. Ancak işler değişmeye başlıyor. Cassandra, evdeki eşyaları birer tehdit unsuru olarak kullanmaya başladığında artık sistemin dengesi bozuluyor. Öyle ki Cassandra’nın David’in ona parmağını salladığı anda parmağını kesmesiyle ütü, bıçak, mutfak gereçleri ve evin kendisi, onun kontrolünde ölümcül bir tehdide dönüşüyor. Kadın ancak evin içine sıkıştırıldığında “faydalı” kabul edilirken, bu sınırları aşmaya çalıştığında korku nesnesine dönüşüyor.
Juno: Kadınların Güce Ulaşmasının Tehlikeli Görülmesi
Dizide Juno’nun okula gerçek bir silah götürmesi. Yan yana gelmesi zor iki imge: Bir kız çocuğu ve elinde bir silah. Ancak erkek çocuklarının silahlarla oynamaya teşvik edildiğini bildiğimizde, dizinin bunu simgesel olarak nasıl kullandığını daha iyi anlıyoruz. Juno’nun silahı eline alması, bir başkaldırı değil, tamamen masum bir hareket. Ancak toplum, eril gücün yalnızca erkeklere ait olması gerektiğine inandığı için, Juno büyük bir tehdit olarak algılanıyor ve okuldan atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Erkek çocukları için silah bir oyun aracı, bir güç sembolü olabilirken, bir kız çocuğunun elinde aynı silah büyük bir toplumsal korku yaratıyor.
Erkek Çocukların Hikâyesi: Fynn ve Peter
Dizide iki erkek çocuk karakterin, Peter ve Fynn’in, eril baskı içinde nasıl farklı yönlere savrulduğunu görüyoruz. Peter, babası tarafından buz pateni yapmak yerine futbol oynamaya zorlanan, sert ve agresif olması beklenen bir çocuk. Onun üzerindeki baskı, sonunda şiddete yönelmesine sebep oluyor ve futbol takımındaki arkadaşlarını öldürüyor. Ancak bu noktada ilginç bir detay var: Cassandra, oğlunun işlediği cinayeti örtbas ediyor. Bu sahne, annelik ve kadınlık rolleri üzerinden ataerkil düzenin nasıl işlediğini gösteriyor. Erkek şiddeti, yalnızca failin kendisiyle değil, onu koruyan ve onun yol açtığı yıkımı temizlemeye zorlanan kadınlarla da varlığını sürdürüyor. Cassandra, oğlunu korumak için toplumun ondan beklediği fedakârlığı gösteriyor ve bu süreçte bir kez daha sistemin içinde sıkışıp kalıyor.
Fynn ise, daha “modern” bir dönemde yaşıyor ama erkeklik kalıpları hâlâ değişmiş değil. Açıkça eşcinsel olduğu için dışlanıyor ve baskı görüyor. Peter’ın yaşadığı baskı sert ve doğrudanken, Fynn’in yaşadığı baskı daha örtük ama bir o kadar etkili. Ataerkil sistem, şiddeti teşvik ederken, şiddet göstermeyen erkekleri de dışlıyor.
Dizideki Bütün Kadınlar: Susturulmuş ve Dışlanmış
Cassandra yalnız değil. Dizideki tüm kadın karakterler bir şekilde kamusal hayattan dışlanıyor, baskıya maruz kalıyor ya da tamamen ortadan kayboluyor. Örneğin Samira, Cassandra’nın varlığını ve evi sorguladığında “akıl sağlığı bozuk” ilan edilerek itibarsızlaştırılıyor. Kadınların söylediklerine inanılmaması, “delilikle” yaftalanması tarih boyunca kullanılan en büyük baskı mekanizmalarından biri. Cassandra’nın kızı Margarete ise fiziksel deformasyonları olduğu için eve hapsediliyor. Kadın bedeni ancak belirli kalıplara uyduğunda toplum tarafından kabul ediliyor, aksi takdirde yok sayılıyor. Samira’nın ablası, ruhsal problemler yaşayan bir karakter. David, onun destek alması gerektiğini düşünerek evden uzaklaşmasını öneriyor. Ancak bu durum, ablasının kendini tamamen dışlanmış hissetmesine neden oluyor ve en sonunda intihara sürükleniyor. Dizide hiçbir kadın karakter toplum içinde tam anlamıyla var olamıyor. Ya eve hapsediliyorlar ya delilikle yaftalanıyorlar ya da tamamen yok ediliyorlar.
Final: Otoritenin Çöküşü
Dizinin en çarpıcı anlarından biri, David’in “çocuklarını korumak” bahanesiyle Samira’yı öldürmeye ikna olması. Ama Cassandra ona gerçeği söylediğinde tüm sistem çöküyor. “David’e söylediğim gibi Çocuklarına asla zarar vermezdim.” İşte burada, aile mitinin ne kadar kırılgan olduğunu ve aslında korkunun kimden geldiğini görüyoruz.
Peki, Cassandra gerçekten feminist bir anlatı mı, yoksa erkeklerin kadınlar üzerindeki kontrolü kaybetme korkusunu anlatan bir gerilim hikâyesi mi? Dizi, kadın karakterlerin nasıl bastırıldığını, kadınlığın hangi sınırlar içinde kabul edildiğini çok iyi gösteriyor. Cassandra’nın insan olarak son bir kez kızının karşısına çıkıp ondan özür dilediği sahne, onun yalnızca annelik kimliğiyle tanımlanan bir figür olmadığını, aynı zamanda bir birey olarak hatalarının farkına vardığını gösteriyor. Toplumun dayattığı roller içinde sıkışan ve kendi sesini kaybeden kadınlar gibi Cassandra da en sonunda kendi gerçekliğini kabulleniyor. Ancak bu farkındalık, ne yazık ki ancak her şeyin sona erdiği noktada gerçekleşiyor.
Bu hikâye yalnızca bir bilim kurgu anlatısı değil; aynı zamanda kadınların tarih boyunca maruz kaldığı sessizleştirilmenin, bastırılmanın ve görmezden gelinmenin bir yansıması. Cassandra, izleyicisini yalnızca bir gerilim hissiyle değil, düşündüren ve sarsan bir mesajla baş başa bırakıyor.
Cassandra’nın kehaneti geçmişte duyulmadı, ama bu kez yankıları daha güçlü. Belki de artık kimse kulaklarını tıkayamayacak.
Kapak Fotoğrafı: Ayşegül Kulluk
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Netflix’te Bu Ay
İlk yorumu siz yazın!