Mutfakta bir şef kıvamında, lezzetlerin ve mekanların peşinde koşmayı seven, fotoğraf çeken bir sinema tutkunu. Okumadan ve yazmadan edemeyen, düşünen bir adam… Pahalı bir restoranda yemek de yiyen, Tekel’den bira alıp sokakta da içebilen, kimilerine göre cix görünümlü bir sokak serserisi ya da serseri görünümlü bir beyefendi. Aslında biraz daha fazlası…
Benim için;
Müzik; hayattır,
Fotoğraf; açıdır, görebilmek ve hayal edebilmektir,
Sinema; rollerimizden soyunup gerçekliğin ötesinde yaşamak, itiraf edemediklerimiz ile yüzleşmektir bazen.
Kitap; bilgeliktir. Bilgi ki en büyük güç.
Mutfak; yemeyi bilmek kadar iyi de yemek yapabilmektir.
Spor; kendini sevmektir.
Umarım beğenirsin sevgili Deniz Özdağ 🙂
Pas'a gitmemiştim. Not aldım ama sayende Lulucumm. Gidilecekler listeme ekledim 🙂
Merhaba. Çok güzel bir yazı olmuş. Öncelikle ellerine sağlık. "Burası; haftanın her gününü pazar günüymüş gibi yaşamak isteyen, her güne pazar enerjisi katmayı hayal edenler için gelinmesi gereken ilk yer!" tanımlaması çok güzel bir tespit olmuş. Burası açıldığı ilk 2-3 ay menüsü ücretsizdi. Sarı kutuya istediğiniz miktarı bırakıyordunuz. Konuştuğumda fiyatlandırma için denedikleri yanıtını almıştım. Fİyatlandırma yapıldığında ise aslında biraz şaşırdım. Ben de 15 TL olarak gördüm menüde. Evet yer güzel, dingin bir ruhu var ama sizce de bir kahve için 15,00 TL çok fazla değil mi? Çok özel bir kahve içmiyorsunuz en nihayetinde. Her köşe başında bulunan bilindik kahvecilerden belki bir tık yukarda. O da tartışılır. Hepsi bu.