Alp Dağları ve Leman Gölü Arasında Sonbahar: Cenevre'ye Hoşgeldiniz!
Bir yanda Heidi’nin evi Alplerin, diğer yanda meşhur fıskıyesiyle Cenevre gölünün yanına kurulan ve kozmopolitliğyle dikkat çeken Cenevre, aynı zamanda hem gelenekseli hem de moderni aynı anda yaşatıyor.
İsviçre seyahatimi başlangıçta kuzeye yapmayı planladığım uzun keşif öncesindeki alıştırma olarak düşünsem de, hava durumuna baktığımda Ankara’nın bir benzeri olarak beni şaşırttığını en baştan belirtmek istiyorum. Hatta kasım ayında harika bir Avrupa şehrine dönüşen Cenevre’yi bu kadar güzel yapan sonbahar teması altındaki bu tatlılığı bile olabilir.
Aklımda hep Heidi’nin memleketi olarak kalan İsviçre’nin Fransa sınırında bulunan şehri Cenevre, Alp dağları ile Leman (Cenevre) Gölü arasına konumlandığından henüz uçak yaklaştığında gördüğünüz manzara ile gönlünüzü fethediyor. Benim gibi kar kış meraklısı iseniz, daha da…
Cenevre’ nin diğer bir özelliği Ankara gibi adeta bir memur kenti olması. UNESCO, Dünya Sağlık Örgütü WHO, Uluslararası Telekominikasyon Birliği ITU, Dünya Fikri Haklar Organizasyonu WIPO, Kızılhaç Birliği gibi pek çok kurum burada olduğu için farklı milletten pek çok kişiye ev sahipliği yapıyor ve kozmopolit yapısı da böylece oluşuyor. Nitekim insanların Fransızca yanında İngilizce biliyor olması da bu durumdan kaynaklanıyor neyseki ve iletişim kurmakta zorluk çekmiyorsunuz.
Ancak şehre inince, havanın gayet ılıman ve güneşli olduğunu görmek gezinin biraz daha ferah ve az meşakkatli geçeceğini de bildirmiyor değil. Bu nedenle yılın bu zamanında sonbahar dokusunu iyice hissedebileceğimiz bir yerlere gitmek istiyoruz. Bunun için ilk durağımız Jardin Botanique. Birleşmiş Milletler binasına oldukça yakın olduğundan üzerinde “nations” yazan ya da bu duraktan geçen tüm tramvaylar ya bu güzelliğin tam önünden geçiyor ya da 5 dakika yürüme mesafesinde sizi bırakıyor.
Şehirde ulaşım gelişmiş olduğu için rahat rahat tramvay ve otobüse binerek istediğiniz her yere ulaşabiliyorsunuz. Hemen aracın geçtiği Bel-Air ya da Rive durağında inmek, sizi Cenevre’de gezilecek hemen her yere yürüyerek ulaşmanızı sağlayabilir. Farklı butik müzeleriyle Old Town, şık restoranları bulunan Place du Molard, alışveriş cenneti Rue du Rhône, dünya tatlısı caféleriyle Place du Bourg de Four ve St. Pierre Katedrali ulaşılacak güzel mekanlardan sadece birkaçı.
“Cenevre’de pizza mı?” demeyin, Pizza Ristorante’ de zeytinli ekmek eşliğinde ikram edilenlere bayılabilirsiniz.
Fransızca konuşulan bir şehir olduğundan olsa gerek, beni sıcak çikolatadan daha fazla çeken şey elbette ki macaronlar oluyor. Ancak ne ilk kez deneme fırsatını bulduğum meşhur Ladurée (tasarımına laf yok) ne de Martel beni Ankara’da çok sevdiğimiz macaroncumuz Macarons d’Antoniette’ nin lezzetli macaronları kadar tatmin edemiyor. Yine de Martel’in çikolataları, tatlıları ve kahveleri denemeye değer.
Cenevre, her ne kadar küçük bir şehir olsa da bürokrasinin başkenti de olduğu için bu durumun avantajlarından faydalanmayı da bilmiş. Kızılhaç’ın merkezi burada bulunduğu için burada Kızılhaç’ a ait bir müze de bulunuyor. 15 CHF karşılığında giriş yapabileceğiniz Musée International de la Croix-Rouge et du Croissant Rouge’da, dünya savaş tarihi boyunca- özellikle de son 150 yıl- mağduriyet yaşayan insanların hikayesi anlatılıyor. Ben bu gibi konulardan fazlasıyla etkilendiğim için günümün geri kalanının oldukça buruk geçtiğini belirtmek isterim. Ona göre ziyaretinizi tekrar düşünebilirsiniz.
Cenevre’de gidebileceğiniz tek müze bu değil elbette. Şehrin çeşitli yerlerine serpiştirilmiş pek çok müze, sanatseverleri bekliyor. Bu müzeler içerisinde Musée d’Art et d’Histoire de kesinlikle en ziyaret edilmesi gerekenlerden biri. Rönesans öncesi dönemden başlayarak günümüze kadar hemen hemen tüm sanat akımlarından örneklerin bulunduğu müze, adeta rüya gibi gününüze renk ve neşe katabilir.
Cenevre’deki tek etkinlik müzeler değil elbette, ayrıca her akşam farklı sinema ve müzik gösterileri de Cenevre bilboardlarını süsleyerek eğlenceye davetiye çıkarıyor.
Dönmeden Birleşmiş Milletler binasını ve bu bina önünde Bosna-Hersek mağdurları anısına inşa edilen Broken Chair‘i de görebilirsiniz.
Gezimiz işlerimizi tamamlamanın ve bir şehrin daha yanına tik atmanın mutluluğuyla burada sona eriyor. Fotoğraf çekmelere doyamadığımız nice seyahatler planlarken, herkes için bol bol yiyin, gezin, sevin ve her zaman şükredin diyorum.
İlk yorumu siz yazın!