Champions: Galiptir Bu Yolda Mağlup
Woody Harrelson’un başrolde oynadığı, geçtiğimiz senenin “feel-good movie” listelerinde yerini alan bu film yakın zamanda Amazon Prime Video kataloguna eklendi. Marcus isminde bir basketbol koçunun hayatını merkeze alan film, koçun pek de popüler olmayan bir ligdeki yardımcı koçluk deneyimiyle açılıyor. Fakat başına ufak bir iş alan Marcus, bu vesileyle zihinsel engelli bir grup gencin basketbol koçluğunu yapmak için göreve koyulmak durumunda kalıyor. Halihazırdaki işinden bile yeterince memnun olmayan koçun bu değişikliğe verdiği reaksiyonlardan anlıyoruz ki, kendisi biraz huysuz ve meymenetsiz. Ama her bu tarz filmde görüldüğü üzere, kendisinin karakter dönüşümü de izleyicide sempati yaratmaya başlıyor bir noktadan sonra…
Filmin bir diğer başrol oyuncusu da It’s Always Sunny In Philadelphia dizisinden tanıdığımız Kaitlin Olson. Yılların eskitemediği oyuncu, Alex isminde bir karaktere hayat veriyor. Kendisini koç Marcus ile tek gecelik bir ilişki yaşadıktan sonra gelişen spontane bir sohbet aracılığıyla tanıyoruz. Koçun negatif enerjisine karşılık ortama saldığı pozitif enerjisini hissettiğimiz anda bu ikilinin arasında yaşanacakları şöyle hızlıca bir tahmin ediyoruz. Gelgelelim filmi izlerken tahmin ettiğiniz daha bir çok şey teker teker gerçekleşiyor zaten, fakat filmin olayı da zaten bilinmezlikler üzerine kurulu sayılmaz. Tam bir pazar akşam filmi olarak kategorilendirilebilir bu açıdan.
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Marcus’un göz göre göre polis arabasına dalıp bu hale düşmesi konusunda zerre üzüntü duymadım tabii ki. Marcus ve Alex arasındaki ilişkinin farklı bir yerden düğümleneceği de kesin gibi bir şeydi, bu durum da Alex’in erkek kardeşinin basketbol takımında oynaması ile ortaya çıktı. Senaryo ve karakter gelişimi açısından pek de matah bir iş ortaya çıkmamış olmasına rağmen spor filmlerinde, hatta özellikle böyle koçları merkezine alan filmlerde beni çeken bir mevzu oluyor hep. Bu Ted Lasso seviyesinde de böyle, The Damned United seviyesinde de. Her cins koç filmi ve dizisi merak uyandırıyor bende. Bu tarz hikayelerin başı belli olan, sonrasındaki yavaş yükseliş, ortalarda anlık bir düşüş ve finalde yükselişe geçen o senaryo matematiği herkesin bildiği bir şey. Bundan sıkılanı anlarım ama keyif alanı da müptelası oluyor işte böyle…
Basketbol takımındaki oyuncuların hem basketbol hem de aktörlük performansları takdire şayan, filmin bu açıdan bir sosyal mesaj kaygısı taşıdığını söylemek mümkün, senaryo biraz daha incelikli olsa bu daha soyut bir şekilde hissedilebilirdi elbet.
Koçun NBA’e dönmek için ısrarla elindeki imkanları zorlaması, neyse ya böyle güzelmiş boşver NBA’i dememesi filmin gerçekçilik tonunu belirleme noktasında önem arzediyor. Tamam kazanmak her şey değil ama bu adamın da belli ki kanına işlemiş bir olay var, yani 180 derece başka bir karakter ortaya çıkarmak mümkün değil, o yüzden kendisini elden geldiği kadarıyla rötuşlama operasyonu, yani hakimin verdiği karar bir şekilde işe yarıyor denebilir. Finalde maçı kaybettikleri sahnede sinirlerimin biraz gerildiğini söylemeden edemeyeceğim ama o da benim huysuzluğum olsun…
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Amazon Prime
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den The Iron Claw
İlk yorumu siz yazın!