Çizgi Filmler: Bir Gastrokültürel Aktarım Aracı Olabilir mi?
Bir millete ait kültürel kodların yaşamı, 7’den 70’e herkes tarafından bilinip yaşatılmasına muhtaç. Bu nedenle kültürel kodlar, küçüklere ve büyüklere farklı araçlarla ve dozlarla verilmeli diye düşünüyorum. Günümüzde animasyon yapımlarını da içine alan film sektörü, söz konusu amaç için her iki kesime yönelik kullanılabilen araçlardan birisi. Küçükler kategorisinde yer alan çocuklara kültür aktarımı için, bazı Batı ülkelerinde çizgi filmlerin kullanıldığını görmek mümkün.
Küresel kültür ile yerel kültür arasında kitle iletişim araçları üzerinden, özellikle televizyon üzerinden, kültürel bir mücadele yaşandığı ve bu mücadele alanlarından birinin de çizgi filmler olduğu görüşü savunuluyor. Ulus aşırı üne sahip çizgi filmleri çocukların yoğun bir şekilde izlemesi, Batılı kültüre ait değerlerin ve yaşam biçimlerinin giderek yerel kültürleri etkisi altına almasına neden olan bu durum, yeni nesillerin kendi kültürlerine yabancılaşmalarına ve kültürel kimlik bunalımı yaşamalarına sebebiyet veriyor.
Kültür emperyalizmi ya da kültürel emperyalizm kavramı esasında Frankfurt Okulu düşünürlerinin ileri sürdükleri ‘kültür endüstrisi’ kavramıyla ilişkili bir kavram. Frankfurt Okulu’nun önde gelen düşünürlerinden Max Horkheimer ve TheodorAdorno’nun kitle kültürü kavramı yerine kültür endüstrisi kavramını kullanmalarıyla bu kavram, okulun genel görüşlerini ifade eden ana kavramlardan biri haline geliyor. Bu düşünürlere göre kültür endüstrisi, “kitle iletişiminin bir iş/ticaret olduğunu ve ekonomik ve siyasal güçler tarafından ve güçlülerin çıkarları için kültür propagandası yaptığını açıkça ima” ediyor. (Erdoğan, 2014: 273). Bu düşünürlere göre medya, kültür endüstrisinin bir propaganda aracı ve kültür endüstrisini elinde bulunduran kesimler kendi çıkarları doğrultusunda kültürel ürünleri üretiyorlar.
Bu yazıda özellikle küçük yaş gruplarına hitap eden bir medya iletişim kanalı olan çizgi film kuşağı çocuk dizileri ve son yıllarda popülerliği gittikçe artan anime filmleri üzerinden kültürel kodların gastronomi ile harmanlanarak toplumların üzerinde birer yumuşak güç olarak kullanılmasına ilişkin geçmişten günümüze bir seçki üzerinden irdelemek istedim. Öncelikle 90’lı yıllarda çok az sayıda çekilmiş olan unutulmaz çizgi dizi kuşaklarından örneklere bakacak olursak, o dönemde bile gelişmiş ülkelerin kendi kültürel kodlarını gastronomik öğeler üzerinden aktarıldığını fark edebiliyoruz. O dizilerdeki kahramanların tüketim alışkanlıkları veya belli bir bölgenin gıdalarına özendirme, merak ettirme ve hatta yüceltme olarak film karelerine karşılaşılabilmekte. İlk olarak Heidi, Garfield, Sunger Bob Kare pantolon , Ricky and Morty ile başlarsak:
Çizgi Filmler Üzerinden Bir İnceleme
Heidi
80’li yılların ulusal televizyon kanallarında çocukların vazgeçilmez çizgi film dizisi Heidi, dedesiyle birlikte yaşadığı İsviçre Alplerindeki doğal yaşamı ve orada üretilip tükettikleri sağlıklı gıdaları kuşağını tereyağlı ekmek ve sütü hepimiz büyüklerimizin anılarından hatırlarız. Burada İsviçre Alplerinde üretilen sağlıklı süt ürünleri gastrokültürel anlamda çocuk yaşta iken zihnimize kazınmıştır.
Garfield
1978 yılında Jim Davis tarafından yaratılan bir karikatür karesi. 2004 ve 2006 yıllarında çekilmiş olan Garfield karikatür filmlerinde popülerliği artıyor. Garfield’in gastrokültürel anlamda bizlere hatırlattığı şey ise ünlü lazanyası ve pizzaları. Garfield’in lazanyaya olan düşkünlüğü tüm film boyunca lazanyayı merkeze alması aslında bir kültürel reklam olarak da düşünülebilir. Bu durum ise tamamıyla Garfield’in Bir İtalyan restoranı olan Mamma Leoni’de doğmuş olmasına ve bundan dolayı lazanyayı çok sevmesiyle ilişkili. Burada İtalyan kültürünün bir yansıması olarak lazanya filimin kahramanı Garfield ile bütünleştirilmiş.
Sünger Bob Kare Pantolon
1996 yılından itibaren uzun bir süre yayınlanan Amerikan yapımı SüngerBob KarePantalon dizisi su altında yaşayan ve diziye ismini veren ana karakter Sünger Bob ve arkadaşlarının Bikini Kasabası adlı kurgusal su altı şehrindeki maceralarını anlatır. Bu dizinin gastrokültürel açıdan önemi ise kuşkusuz bir Amerikan yemek tazı olan hamburgerin her bölümde ön planda olması hatta Sünger Bob’un ünlü Jelly Burgeri. O dönemde tadını en çok merak ettiğimiz Sünger Bob’un yengeç burgerini deniz anası sosu ile tatlandırması, bunun yanında elmalı paylar, dondurmalar ve biftekler yine fast food Amerikan yemek kültürünü yansıtıyor.
Rick and Morty
2013 tarihli Amerikan yapımı Rick and Morty Justin Roiland ve Dan Harmon tarafından yaratılan bir yetişkin animasyon televizyon dizisi. Dizi, kendi zamanlarını aile hayatı ve boyutlar arası yolculuk arasında bölüştürmüş alkolik bilim insanı Rick ve onun torunu Morty’nin maceralarını anlatır. Gastrokültürel anlamda bizler için önemi ise Rick’in adeta bir takıntı haline getirdiği Szechuan sosu. Bu sos gerçekte var olan bir McNugget sosu. Mc Donald’s 1998 yılında Mulan filmine özel olarak üretmiş sonradan üretimden kaldırdığı bir ürün. Bu çizgi dizide adeta bir Amerikan yaşam tarzı , popüler kültür emperyalizmi yapılıyor diyebiliriz. Öyle ki dijital medyanın etkisiyle tüm dünyada popülerleşen bu sosu, McDonald’s firması Rick and Morty’nin Amerika’daki hayranlarına jest yaparak bir günlüğüne tekrar üretti.
Ratatouille
2007 yılı tarihli bilgisayar animasyon filmi. Bu filmi gastronomi açısından akılda kalıcı kılan ise ünlü Ratatuy yemeğinin yemek yapmaya meraklı bir fare tarafından hazırlanıp ünlü bir gurmeye ikram edilmesi! Ratatuy filminin hemen hemen her sahnesi ağız sulandırıcı özelliğe sahip olmakla beraber Remy’nin hazırladığı Ratatuy yemeğine son dokunuşu ve Anton Ego’nun yemeği tattıktan sonraki verdiği tepkiler aşırı merak uyandırıcı ve iştah açıcı. Ratatuy yemeği ise aslında Fransa’da 18.yüzyılda yoksul köylülerin kazan yemeklerine verilmiş addır. Sebze artıklarının bir arada kaynatılması ve yenilmesiyle yapılır. 20.yüzyılda ise Nice bölgesinde yaz mevsiminde taze sebzelerden hazırlanan yemek olarak ünlenir. Orijinal tarifte biber, domates, soğan ve sarımsak içerir. Modern dönemde bunlara patlıcan dahil edilmiştir. İşte tüm bu bilgiler bizi film boyunca Fransız kültürüne aşina eder ve kültürel bir yansımayı tarif ediyor.
Howl’s Moving Castle
Hayao Miyazaki’nin 2004 tarihli Japon animasyon filminde senaryo gereği karakterlerin batı kültüründen fiziki özellikler sergilemesine paralel olarak iştah açıcı bir kahvaltı sahnesinde ve bir çay partisi sahnesinde batı kültürüne ait gastrokültürel yansımalar görülüyor. Avrupa kültürünün Francola ekmeğinin peynirle bütünleştirilmesi yine kültürel bir yansımadır diyebiliriz. Hayao Miyazaki’nin tok insanı bile acıktıran iştah açıcı, pastırma-yumurta sahnesi batı kültüründe çok popüler olan bir öğün bacon-yumurta ikilisini hatırlatıyor.
Bu örnekler ışığında genel bir değerlendirme yapmak gerekirse; kitle iletişim araçları ile sinema eserleri aracılığıyla çocuklara kültür aktarımı yapılmasına imkan veriyor. Özellikle gelişmiş Batılı ülkelerinde nitelik ve nicelik açısından güçlü medya şirketleri bulunmakta ve bu şirketlerin ürettiği ulus aşırı üne sahip çizgi filmler Üçüncü Dünya ülkelerinde yayınlanıyor ve çok etkili olabiliyor. Gastrokültürel bağlam üzerinden ilişkilenmeler, toplumların yemek kodları üzerinden yansımalar bolca görülüyor. Özellikle yemek kültürünün devamlılığı ve özendirilmesi önemseniyor. Görüldüğü üzere çizgi filmler hem bir propaganda aracı hem de gelecek nesillerin yetiştirilebilmesi ve yerel kültürel değerlerin korunabilmesi bakımından bir tür kültürel aktarım aracı olarak kullanılabiliyor.
Kapak Fotoğrafı: Garfield
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Miyazaki Filmleri ve Studio Ghibli
İlk yorumu siz yazın!