İlk yorumu siz yazın!
Çocuklarını Yiyen Satürn: Başyapıttaki Kanibalizm
Müzelerdeki sanat eserlerine her baktığımda kendimi kaybediyorum. Müzelerin nasıl koktuğunu fark ettiniz mi? Sanki her nefes alışınızda tabloların hikayelerinin, ressamların hayatlarının, eserlerin yapıldığı dönemlerin kokusunu alıyorsunuz… Baktığım her eser karşısında farklı bir döneme gidiyorum sanki. Gittiğim yerlerde vaktimin büyük bir kısmını ele geçiriyor müzeler. Gezip gördüğüm için kendimi şanslı hissettiğim müzelerden biri de İspanya’nın başkenti Madrid’de bulunan Prado Müzesi. Bosch ve Caravaggio gibi birçok ressamın başyapıtına ev sahipliği yapan bu müze, Madrid’e giderseniz görülmesi gereken yerler listenizde kesinlikle bulunmalı; çünkü o müze mutlaka karşı karşıya gelmek isteyeceğiniz tablolarla dolu. Benimkilerden biri ne mi? İspanyol ressam Franciso Goya’nın eseri “Çocuklarını Yiyen Satürn”.
Karanlık Resimler ve Çocuklarını Yiyen Satürn
Bu tabloyu neden bu kadar sevdiğimi gerçekten bilmiyorum; belki mitolojik hikayesinden, belki Goya yüzünden, benim için her zaman etkileyici bir tablo olmuştur. Bu esere aslında duvar resmi diyebiliriz çünkü müzede asılı olarak gördüğümüz bu tablo aslında Goya’nın eserinin bir replikası, yani Goya’nın bizzat kendi yaptığı eser değil. Bunun nedeni de aslında bir o kadar ilginç ve bunu öğrenmek için biraz Goya’nın hayatına değinmemiz gerekiyor.
19. yüzyıl İspanyol Saray ressamı olarak bilinen Francisco Goya Romantizm akımının önde gelen sanatçılarından biri ve kendinden sonra gelen birçok sanatçının ilham kaynağı oluyor. Goya, hayatı boyunca iki ciddi hastalıkla boğuşuyor ve bunlardan biri duyma yetisini kaybetmesine neden oluyor. İspanya’daki iç çatışmalar ve yitirdiği duyu yetisi nedeniyle Goya’nın hayatının sonlarına doğru yaptığı eserler kara resimler olarak adlandırılıyor. Bu resimlere bakıldığında Goya’nın içinde bulunduğu sıkıntılı, depresif, karamsar duygular açıkça görülebiliyor. Goya bu sıkıntılı dönemlerini Madrid’in dışında bir kasabada yaşadığı evinde geçiriyor ve bu evin duvarlarına 14 adet resim yapıyor. İşte bu resimlerden biri de “Çocuklarını Yiyen Satürn”. Bu ve diğer on üç resim, isimlerini Goya öldükten sonra alıyorlar. Kaynaklara göre, bu eseri yaparken onu etkileyen şey, ülkesinin, yani İspanya’nın kendi çocuklarına zarar vermesi. Goya’nın ölümünden hemen sonra yağlı boya ile yapılan bu resim tabloya aktarılıyor, tabii birkaç ufak değişiklikle. Duvardaki eserde görülen vahşet, tablodakinden daha güçlü.
Mitolojiye Uzanan Hikâye
Bu eserdeki hikâyeye bakacak olursak Yunan Mitolojisine uzanmamız gerek. Yunan tanrısı Kronos yani Roma mitolojisindeki adıyla Satürn, kehanet ile oğullarının tıpkı onun da babası Uranüs’e yaptığı gibi onu tahtından indireceğini ve yerine geçeceğini öğrenir. Bunun üzerine Satürn, bu tehlikeyi önlemek için çocuklarını doğar doğmaz yer. Ancak, Satürn’ün eşi, altıncı çocuklarını yani Jüpiter’i saklar, kehanet gerçekleşir ve Satürn tahtını kaybeder. Böylece Jüpiter babasının yerine geçer. Bu hikâye, içinde birçok anlam barındırsa da hırs ve kıskançlık belki de hemen akla gelenlerden. Öyle ki, konu edindiği kıskançlık duygusuyla bir kitaba konu bile olmuştur bu tablo; “Edebiyatta, Sanatta ve Popüler Kültürde Kıskançlık”. Bu kitaba göre Satürn, çocuklarında olan, ancak yıllar geçtikçe kendisinin kaybettiği gençliği ve gücü kıskanıyordur.
Goya’nın bu resmi son derece karanlıktır ve bu karanlığın içinden gözlerinin beyazının oldukça belirgin olduğu Satürn ağzı açık halde, elinde tuttuğu çocuklarından birinden bir ısırık daha almak için hazır haldedir. Aslında bu resimde delilik çok belirgin bir şekilde görülebilir. Bu resimde, karanlığın içinden çarpıcı şekilde parlak renklerle öne çıkan diğer kısımlar, Satürn’ün elinde tuttuğu oğlu, onu sıkıca kavrayan parmakları ve kandır.
Prado’nun Etkisi
Pek çok kaynağa göre Goya bu resmi yaparken Rubens’ten esinlenmiş olabilir, çünkü Rubens de daha önce bu temayı konu alan bir tablo yapıyor. Bu tablo da yine Prado Müzesi’nde sergileniyor. Tablolar arasındaki vahşetin derecelendirilmesi eleştirmenler tarafından değişiyor, bana kalırsa Rubens’in tablosu bağırmakta olan çocuğun ve ısıran Satürn’ün surat ifadelerini son derece gerçekçi yansıtması sebebiyle daha vahşi geliyor, öte yandan Goya’nın resmi içinse gözü dönmüş Satürn’ün beyazı fazlaca görünen gözleriyle ürkütücü diyebilirim. Müzede geçirdiğim o gün benim için çok değerliydi. Her iki tablonun da önünde saatlerimi harcamak isterdim ama daha görmek istediğim o kadar çok eser vardı ki… Bu büyülü atmosferi, farklı dönemleri ve hikayeleri solumak için Prado, en iyi müzelerden biri.
Kapak Fotoğrafı: Wannart
İlginizi çekebilir: Ayça Yenigün’den İkarus’un Düşüşü
j
Yazarın ruhunun hissedilebildiği ender yazılardan.. Öyle sade, yalın ve net ki geçmişin gerçekliği karşınızda ayna gibi görülebiliyor. DaVinci'nin 'Sadelik, en yüksek gelişmişlik düzeyidir.' sözünü hatırlatmadan geçemeyeceğim.