Coffee and Cigarettes: Gündelik İlişkiler ve Dost Sohbetleri
Egzantrik yönetmen Jim Jarmusch’un sinemasıyla tecrübem yakın zamana kadar hiç olmadı. 80′lerden beri yönetmenlik yapmasına karşın ilk kez geçtiğimiz yıl Sadece Aşıklar Hayatta Kalır ile sinemasına giriş fırsatı yakaladım. Pera Müzesi’nin “Kahve Bahane, Sinema Şahane!” seçkisinde yer alan filmi Kahve ve Sigara (2003) ile ikinci defa dünyasına konuk oluyorum.
Ve sanırım bu filmden sonra neden yüzyılları aşan ömürleriyle birbirlerine âşık iki vampiri anlattığı bir film çektiğini daha iyi anlıyorum. Yaşamayı çok seven bir insan var karşımızda. Hangimiz sevmeyiz seviyesinden de öte bir sevgi bu. Kahve ve Sigara’da bu tutkuya sigara, kahve ve gündelik ilişkilerle dost sohbetleri eşlik ediyor. Hem ismiyle hem de içeriğiyle seçkiyi tanımlayan bir film olduğuna şüphem yok.
On bir adet birbirinden sevimli, şen şakrak, yer yer absürdist skeçle karşılaşacaksınız. Bunların ilk üçü yönetmenin daha önce çektiği ve bu filme de isim veren kısalarından oluşuyor. Hatta 1993 yılında kotardığı Coffee and Cigarettes: Somewhere in California (Kahve ve Sigara III) o yıl Cannes Film Festivali’nde Kısa Film Altın Palmiye’sini de kazanmış. Yönetmen baktı ki fikirler devam ediyor bu üçüne ek olarak sekiz skeç daha yazıp uzun metraj bir proje oluşturmuş.
Roberto Benigni, Steve Buscemi, Bill Murray, Cate Blanchett, Alfred Molina ve Steve Coogan gibi isimlerin başı çektiği kadro bazen hayali karakterleri bazen oyuncuların kendilerini sunuyor. İsimler ve yüzler değişiyor ama mizansen hep aynı. Sigara ve kahve tuhaf ve gündeliğin harmanı sohbete eşlik edip oyunculardan rol çalıyor. Hatta başrol onlar. Dolup boşalan fincanlar belli bir noktadan sonra kendi kendilerine dolup boşalıyorlar sanki. Ya da sigara çakmağı kendi çağırıyor, kibritin ucuna kendi uzanıyor.
Başlarda ortaklıkların sigara ve kahve olduğunu düşünürken filmler arası göndermeler dikkat çekiyor. Jarmusch günlüğün seslerinde insanlığın kendisine varacağımız akustik bir rezonans tahayyül ediyor. Kahve İngilizleri görünce yerini çaya bırakıyor belki ama kısa bir süreliğine. Çünkü hızlı rüyalarımız için istiyoruz kahveyi. Tüm yaşam koşuşturmacasının içinde kendimiz olmayı başardığımız molaların can dostlarından biri o.
Jarmusch’un siyah beyaz sinematografisi de duygunun anlamını pekiştiriyor. Sigara ve kahve bir aradayken kayıp bir nostaljiyi işaret ediyor belki, kendimizden çalabildiğimiz zamanları. Kahve ve Sigarabu zamanların “bahsi geçmeyen” kahramanlarına bir ağıt. İzlerken, izledikten sonra bir fincan kahve içmeden duramayacağınıza eminim. Sigara içmiyorsanız da feci özendirdiği uyarısını yapmadan geçmeyeyim.
İlk yorumu siz yazın!