Çok Uzak Çok Yakın: Halk Otobüsünde Tiyatro Deneyimi
Bugüne kadar çok farklı mekanlarda, evde, konakta, parkta, bahçede, otelde, okulda, havuzda ve kilisede tiyatro izledim. Bu sıra dışı tiyatro sahnelerine bir halka daha eklendi: halk otobüsü! Tiyatropol’ün bambaşka bir deneyim yarattığı Çok Uzak Çok Yakın, Kadıköy İskele durağından sizi alıyor, Fikirtepe’ye doğru sefere çıkartıyor, yolcudan ziyade olayların tanığı olarak benzersiz bir yolculuk yaşatıyor.
Tiyatropol, “her yer tiyatro sahnesi, yaşadığımız her şey bir oyun konusudur” diyerek yeni projeleri Çok Uzak Çok Yakın’ı unutamadığımız bir anı olarak bize sunuyor. Hepimiz günlük hayatta toplu taşıma kullanıyor, çoğu zaman bir takım durumlara denk geliyor ya da bunlara şahit olanların anlattıklarını dinliyoruz. Şimdi ise bu olaylara tiyatro penceresinden bakma zamanı. Yolcu olarak biletimi aldıktan sonra Kadıköy İskele durağında verdikleri Akbil’i basıp otobüse bindim ve artık yolculuğun getireceklerine hazırdım. Otobüs, beni Kadıköy’den Fikirtepe’ye götürmekle kalmadı, parçası olduğum çok özel bir saat geçirmemi sağladı.
Benim için çok keyifli bu deneyimi sadece yaşamak ve anlatmak olmazdı. Projenin tüm süreçlerini işin mutfağındaki her adımın nasıl geliştiğini de öğrenmem gerekirdi. O nedenle, fikrini ve emeğini takdir ettiğim, projenin mimarı Burcu Halaçoğlu’na sorularımı yönelttim.
Herkes gibi ilk duyduğumda “Halk otobüsünde tiyatro mu? Nasıl yani?” dedim. Ve şimdi de aynı soruyu size soruyorum. Nasıl yani? Nereden çıktı bu fikir? Bir salonda da yapabilirdiniz, salonu otobüsün içi gibi döşeyerek. Olmuşken tam mı olsun dediniz?
Biz de çok sorduk bu soruyu, neden halk otobüsünde, neyi zorluyoruz diye. 🙂 Tiyatropol olarak daha önce de mekana özgü projelerimiz olmuştu. Teklif bir evde geçiyordu ve Kör Tuzak da bir otel odasında. Pandemi nedeniyle Kör Tuzak‘ı çok az oynayabildik maalesef. Yeni bir proje yapalım istiyorduk zaten. Kalabalık bir oyun olsun da istiyorduk, hepimiz oynayalım istiyorduk. Ara ara halk otobüsünde oynama fikri aklımıza düşüyordu. Ben ön yargılarımız, toplumsal ve ekonomik sınıflar arasındaki uçurum dolayısla birbirimizi neredeyse hiç dinlemiyor oluşumuz gibi konular üzerine bir oyun yazmak istiyordum. Otobüs fikri bu içerikle çok örtüştü. Biz de neden olmasın dedik. Bu oyunu salonda yapmak istemezdim çünkü seyircinin katılımını ve eyleme geçme dürtüsünü bu denli kışkırtamazdım diye düşünüyorum. Seyircinin kendisini oyunun ve hikâyenin bir parçası bulacağı ve seyir biçimini (gündelik hayattaki ve bir tiyatro oyunundaki) keşfedip sorgulayacağı bir oyun tasarımı yapmaktı öncelikli hedefimiz. Zaten mekana özgü oyunlar yapma anlayışımız da bunun üzerine; seyirci, oyun ve oyuncu ilişkisini araştırmak üzerine kurulu diyebilirim.
Fikirden sonra da hikâye geldi diye düşünüyorum. Hikâyenin çıkış noktası neydi? Her gün bir şekilde yaşadığımız belki de artık sıradan gelen durumlara tiyatro penceresinden de bakmamız sağlamak mı? Bundan daha ötesindeydi anlatmak istediğiniz. Oyunun ismi de “Çok Uzak Çok Yakın” bu düşüncemi destekliyor sanki.
Evet; öncelikle kafamda bazı temalar vardı. Yazma denemelerimin kim bilir kaçıncısında, içime sinmiyor diyerek kafam dağılsın diye markete gittim. Orada tanık olduğum bir olay içimi çok burktu ve evet tam da böyle bir şey anlatmak istiyorum dedim. Çok gerçekti ve ön yargılarımızın ne kadar korkutucu bir hal alabileceğini çok basit bir şekilde bana hatırlattı. Bu hislerden de Çok Uzak Çok Yakın doğdu. İsmi de aslında bana bu hissi hatırlatıyor, çok yakın bir ihtimali olan bir karşılaşmada yani her gün yaşayabileceğimiz bir olayda mesafemiz ne oluyor? Kime yakın hissediyoruz? Bir otobüsün içinde birbirimizle burun buruna dururken, neden bu kadar uzağız? Yakınımızdakilerle gerçekten yakın mıyız?” gibi daha pek çok soru geliyor aklıma. Bir şey anlatmaktan daha çok aslında bu soruları ortaya atmaya çalıştım. Umarım kendimizle ilgili, tutum ve davranışlarımızla ilgili bazı farkındalıklar sağlar.
Her şey buraya kadar güzel. Otobüste tiyatro, yolcu oyuncular ve izleyici yolcular. Ancak asıl bundan sonrasını merak ediyorum. Otobüsü bulmak, gerekli prosedürleri yerine getirmek, güzergahı belirlemek gibi adımlar pek kolay olmamıştır. Bu süreci en başından, artık yolcuların otobüse binmeye başlayıp şoförün anahtarı çevirerek yola çıktığınız an’a kadar anlatabilir misiniz? Otobüse binecekler için, bu emeğin altını öncesinden çizmek isterim.
Öncelikle hayalperest olduğumuz için sürecin çok kolay olacağını düşünmüştük. Ne olacak, en kötü Özel Halk Otobüsü kiralarız diye yola çıktık. Bu süreçte bu otobüsler belediyeye bağlandı. Belediyeden de bütün bir sezon boyunca bize böyle bir imkân sağlayamayacakları cevabını aldık. Ardından şahıslara ait otobüsleri kiralamaya çalıştık ki, orası ayrı bir çukur. Her hafta otobüs değişiyor ve fiyat artıyordu. Biz her türlü yine başa döndük. Hâlâ nasıl vazgeçmedik inanamıyorum. Oyunumuzun hem oyuncusu hem de yapımcısı Erkan Akbulut’un isteği, azmi ve uğraşları sayesinde elbette. Sonunda Erkan dayanamayıp bir otobüs satın aldı. Oyundaki otobüs, tiyatromuzun otobüsü, sahne yerine otobüsümüz var. Ama daha gösterimler için izin alınması gerekiyordu. Pek çok belediye ve kaymakamlık dolaştık, önce hepsinden ayrı ayrı ret yedik. Daha önce yapılmış bir şey olmadığı için kimden izin almamız gerektiğini bütün kurumlarla, hep birlikte süreç içinde keşfettik aslında. Elimizde otuz dokuz izin vardı ama oynayabilmek için kırkıncı izin gerekiyordu misali. Bu süreç de sanırım aşağı yukarı bir üç ayımızı aldı. Her seferinde yapamayacağız diye düşündük. Sağolsun Erkan yine yılmadı. Şu anda emniyet, kaymakamlık her türlü iznimiz var. Geç oldu ama oldu. İlk genel provada, üzerinde Tiyatropol yazan otobüsümüz seyirci dolu haliyle bineceğimiz durağa yaklaştığında hepimizin sevinçten ve heyecandan gözleri doluydu.
Gelelim oyunculara ve bence en güzel detaya yani bizlere verdiğiniz otobüs kartına. Çok Uzak Çok Yakın’da profesyonel oyuncular vardı ancak tek taraflı bir oyun sergileme durumu yoktu. Oyuncu sandığım yolcular, yolcu sandığım oyuncular da oldu. Otobüste yapmak istemenizin asıl nedenlerinden biri de buydu sanırım, etkileşimli bir oyun deneyimi. Bu deneyimin bir hatırası olarak saklayacağım kart ile de bu etkileşime keyifli bir başlangıç yapmış olduk. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Her oyunda seyircilerden bazılarını diğer seyirciler oyuncu zannediyor. Çok mutlu oluyoruz. Aslında oyunda herkes oyuncu. Dört ana karakterimiz var; Adnan, Cemre, Serhat ve Sibel. Bu karakterler dışında Tiyatropol kartını basıp otobüse binmiş herkes, oyunun atmosferini en az bu dörtlü kadar etkileyebilecek bir role sahip. Tiyatropol kartı gibi ayrıntıları seviyoruz, bir dünya yaratma hissini besliyor bence. Oyunun dünyasını ve gerçekliğini pekiştirebilmek için o kartın basılmasından seyircinin oyun bitimindeki ulaşımına kadar her şeyi ince ince düşünüp tasarlamaya çalıştık.
Her ne kadar belirli bir hikâyeye ve olay örgüsüne sahip bir oyun olsa da, izleyici yolcuların da etkileşimiyle ve bazı yerlerdeki katılımlarıyla her oyun kendi başına benzersiz olma niteliği taşıyor. Eminim birçok renkli diyaloglara sahne olmuştur, eğlenceli anlar yaşanmıştır. Paylaşmak istediğiniz anı var mı?
Evet her oyun öyledir, her gün yeniden oynanır ama Çok Uzak Çok Yakın‘da da seyirci ile etkileşimimiz oyunun bütün atmosferini değiştirebiliyor. O akşam yaşanan olayların yoğunluğunu, çatışmaları ve çözümleri tümüyle etkiliyor. Anlık karşılaşmaları ve diyalogları saymıyorum bile, oyunun genel atmosferi ve dolayısıyla yarattığı his üzerinde doğrudan etkisi oluyor. Bu yüzden biz her oyun acaba bu akşam neler olacak heyecanıyla otobüse biniyoruz tıpkı seyirci gibi. Spoiler vermeden birkaç eğlenceli örneği paylaşabilirim. Bir oyunda çok yakınımdaki bir seyirci yanındaki arkadaşına dönüp “Bir sonraki otobüse binsek başımıza bunlar gelmeyecekti” dedi. Bu oyunsuluk çok hoşuma gidiyor. Ya gerçekten oyuna çok kaptırdığı için ya da oyun davetimize hemen katıldığı için bilmiyorum ama sonuçta birlikte oynamış oluyoruz. Bir seyircimiz de söylenmeye başladı “yetişemeyeceğiz, geç kalacağız kesin” diye. Adnan karakterinin bir cümlesi üzerine bir seyircimiz “ah burada bu söylenir mi, hiç yeri değil” diye tepki gösterdi. Sakinleştirmeye çalışanlar, tartışanlar, ara bulucu olanlar, eleştirenler, savunanlar ve daha bir sürü anlık tepki, yorum, etkileşim tam olarak oyunun merkezinde duruyor diyebilirim.
Son olarak, bize benzersiz bir yolculuk yaşattınız, çok teşekkür ederiz. Bu otobüsün daha çok yolcusu olacaktır, şüphesiz. Bundan sonrasında başka güzergahlarda, belki Avrupa yakasında ya da Boğaz’ı geçerek yeni rotalarda yolculuklar devam edecek mi? Yoksa, bu deneyime kardeş gelecek başka projeler var mı?
Ben çok teşekkür ederim, öncelikle iyi ki geldiniz ve bize eşlik ettiniz. Sonrasında da bu güzel yorumlarınızı ve sorularınızı paylaştığınız, bizi okuyucularınızla buluşturdunuz. Bizim aklımızda İstanbul’da yolculuk yapabileceğimiz birkaç alternatif güzergah daha var. Onların izin prosedürleriyle uğraşıyoruz. Umarım bu süreçlerimiz zamanla daha kolay ilerler ve biz başka şehirlere bile gidebiliriz. Onun dışında, aynı otobüsün ilk zamanlarında ortaya attığımız kıvılcım fikirler gibi kardeş proje fikirlerimiz de var ama henüz kolları sıvamış değiliz. Acelemiz de yok biraz doya doya oynayalım, tadını çıkaralım istiyorum galiba. Nasıl olsa yazın çalışmak için bol bol vaktimiz olacak.
Tüm bu detaylardan sonra oyunu daha çok merak ettiğinize eminim. Halk otobüsünde oyun izlemek, bir yolcu olduğunuz kadar oyuncu olarak da üzerinize düşen rolün hakkını vermek ve bu özel oyun seyrini yaşamak üzere bence otobüsü bekletmeyin. Şimdiden iyi yolculuklar!
Kapak Fotoğrafı: Tiyatropol
İlginizi çekebilir: Eda Geven’den Oyun Rehberi
Bir de minibüste olsa var ya 🙂) Covid-19 olmasa minibüs serisi yapacaktım ama pandemi izin vermedi...
🙂) bir gün o da olur. Ben uçakta olmasını çok isterim şahsen.