TİYATRO: Yakındaki Uzak - "Garaj"
Bazen komşumuz, bazen kuaförümüz, bazen asker arkadaşımız olan hayatlara karışıyoruz.Yazın bitmesi içimde burukluk bırakır. Kolay değil tabii, güneşi, denizi, seyehatleri, terasları, sokakları, soğuk yaz kokteyllerini, açık hava konserlerini geride bırakmak… Kışın geldiğini hissettiğim o anlarda hemen sahnelere sığınırım. Craft, Dot, Krek, Kumbaracı 50 yeni sezonda neler yapacak yazdan takip etmeye başladığım için tiyatro takvimimi bu ruh haline girmeden hazırlarım. Bazen bir oyuncu çeker beni, bazen yazar, bazen yönetmen bazen de sahnenin kendisi. İşte Garaj da Enis Arıkan ve çok sevdiğim İpek Bilgin’in beni çektiği oyundur. Bir taraftan geçen sezon “Altın Ejderha” da beğenerek izlediğim Enis Arıkan’ın Craft Sahnesindeki performansının merakı, diğer taraftan İpek Bilgin’in geçen sezon oynadığı ve benim kaçırdığım “Uğrak Yeri” nin özrü Garaj’a bilet almamın sebebidir.
Oyunları izlemeden önce beklenti içine girmemeye özen gösteririm. Oyunu objektif değerlendirmek için önemli olduğunu düşünüyorum. Sadece, İpek Bilgin yönetiminde bir oyunu ilk defa izleyeceğim için heyecanlandığımı itiraf etmeliyim. Oyunu izlemeden önce oyuna dair bildiğim tek şey, birini sevdiğin zaman şehrin nüfusunun bire indiği. İddialı ve dikkat çeken bir cümle… Ama oyundaki sayısız çarpıcı cümlelerden sadece biri… Cümlelerin çarpıcılığına değinmişken Kemal Hamamcıoğlu’nun kaleminin çok kuvvetli olduğunu söylemeliyim. Kişinin kafasındakileri seyirciye bu kadar yalın, direkt ve aynı zamanda samimi anlatması kolay bir şey değil sanıyorum. Son birkaç yıldır izlediğim oyunlardan en iyi metne sahipti desem abartmış olmam. “Kabin”in de üstüne çıkarak ilerleyen zamanlarda bize çok daha güzel oyunlar yazacağının sinyalini veriyor.
Oyun tahmin edeceğiniz üzere bir garajda geçiyor. Dekor sade, soğuk ama profesyonel… Dekor ekibi de iyi iş çıkarmış. Gerçekten o an bir garajda olduğunuzu hissediyorsunuz. Marmara Üniversitesi’nde fotoğrafçılık okuyan Kahraman (Güven Murat Akpınar), ödevi için İstanbul’un dokunulmamış köşelerindeki hayatları fotoğraflamak istiyor. Kendini bir garajın içinde bulan genç, transseksüel Orkide’nin fotoğraflarını habersizce çekiyor. Ve oyun başlıyor.
Oyun süresince ikili arasında geçen diyaloglara çoğunlukla gülüyoruz. Bir taraftan Kahraman Orkide’nin fotoğraflarını çekiyor, diğer taraftan Orkide sürekli anlatıyor. O an Orkide sizin daha önce hiç tanımadığınız komşunuz oluyor ya da kuaförünüz ya da belki asker arkadaşınız. O kadar samimi anlattıklarında, bir o kadar da duygusal. Öyle şeyler söylüyor ki… Daha önceden hiç tanık olmadığınız hayatlara giriyorsunuz böylelikle. Bir trans kadının kedi doğumuna fesatlanacak kadar yalnız ve mutsuz hissedebileceğini öğreniyorsunuz. Sonra hayatının en ilginç hikayesi metro kapılarının aniden kapanmasıyla anneannesini metroda kaybetmek olan bir gencin naifliğini izliyorsunuz. Bir taraftan Orkide kusursuz oyunculuğuyla transseksüel bireylerin neler yaşayabileceğini hayattan gerçekçi kareler vererek aktarırken, Kahraman’ın yalın oyunculukla sahnede nasıl devleşebileceğini izliyorsunuz. İçinizden oyunculuğun mu, metnin mi yoksa yönetimin mi daha büyük olduğunu düşünürken sahnede kayboluyorsunuz. Çünkü yapılan iş o kadar iyi ki, ortaya çıkanın oyun değil hayatın ta kendisi olduğunu görüyorsunuz. Yazıyı okuduktan sonra oyunu izlemek isteyenler olabileceği için daha fazla detay vermeyeceğim.
Garaj yıllarca dışarıda bırakılmış hayatların sesini duyuran bir oyun. Sezon henüz açılmışken iddialı konuşmak ne kadar doğru bilmiyorum ama bu sezonun en iyi işlerinden biri olacağını düşünüyorum. Oyunculuğun, metnin, yönetimin, dekorun, müziğin aynı anda iyi olduğu oyun bulmak zor. İşte bu yüzden Garaj’ı izlemenizi tavsiye ediyorum. Aralık ayı boyunca her Salı ve Pazar CRAFT’ta oynamaya devam edecek. Salon küçük olduğundan bilet bulma sıkıntısı yaşayabilirsiniz, bir an önce bilet almakta fayda var.
Bu sezon için daha fazla tiyato önerisine ihtiyacınız varsa, “Yeni Sezonda Uğramanız Gereken 10 Tiyatro” listemize göz atabilirsiniz…
İlk yorumu siz yazın!