Çubuklu Silolar: Petrol Değil Sanat Dolu
Cumartesi ajandamda açılışı yakın amanda yapılan eski ama bir o kadar da taze Çubuklu Silolar vardı. Hala yapılacak yığınla işi olmasına rağmen inanılmaz dönüşüm geçirmiş ve çeşitli etkinliklerle dolup taşacak bir potansiyele sahip.
Siloların tarihi 1930’a kadar uzanıyor. Lokasyon olarak İstanbul’un Asya yakasında Kanlıca yakınlarında Çubuklu Feribot İskelesi’nin hemen yanında boğaza nazır konumlandırılmış silolar, 19. yüzyılın sonlarında sanayi binalarına yönelik şehrin yıllar geçtikçe artan enerji ihtiyacının bir kısmını karşılayabilmek için açılıyor. Bu bağlamda hem petrol şirketleri tarafından akaryakıt deposu olarak hem de akabinde bazı şirketlerin tohum ve kimyasal depoları olarak kullanılıyor ve bir süre sonra terkedilerek paslanmaya yüz tutuyor.
Ülkenin en eski depolama miraslarından biri olarak tariflenen Çubuklu Silolar, bugünlerde ise 2019’dan beri yegane amacı İstanbul’un kültürel miraslarını koruma altına alıp dönüştürerek tekrar topluma kazandırmayı hedefleyen İBB Miras tarafından yeni çehre kazandırılıp kültür/sanat merkezine dönüştürülme yolunda emekliyor. İçinde ferah ve bol kaynaklı bir kütüphane, Dijital Sanatlar Müzesi, Doğa ve Bilim Müzesi, atölye, yaza daha da canlı olacak bir sahne, sanat merkezi, çocukların vakit geçirebileceği alanlar ve ebeveynlerin keyfini çıkaracağı bir kafeyle birlikte henüz açılmamış bir restoran barındırıyor.
Daha önce depo/ambar olarak kullanılmış sarı devasa metal hangarların içine oda oda yerleştirilmiş Dijital Sanatlar Müzesi’nin ilk sergisi ise 1978-1979 yıllarından beri sanatçıları, bilim insanlarını ve sanat teknolojistleri birleştiren Ars Elektronica’nın küratörlüğünü yaptığı bir seçki. Sanatseverlere ”Bilinci Yeniden Kurmak : Gerçek Nedir? ” başlığıyla gerçeklik olgusuna sanatsal medya gözünden yeni bir perspektif sunuyor aslında. Hem buram buram yerli hem de uluslararası 9 farklı sanat içeriğiyle kelimenin tabiriyle görünmeyeni görünür hale getirmeyi hedefliyor. Sergide özellikle dikkatimi çeken ve incelemekten büyük haz duyduğum 3 eser var. Bunların ilki Supraspectives.
Görsel ve işitsel enstalasyon olarak kurgulanan eser, Quadrature isimli Berlinli bir sanatçı ikilisi biriktirdiği verileri kullanarak şuanda çoğunun uzay enkazı olarak kabul edildiği yaklaşık 800 adet casus uydunun yörüngesini takip ettiği bir eser kurguluyorlar. Eser, bu uyduların yollarını gerçek zamanlı olmak üzere hesaplıyor ve elde ettikleri görüntüleri spekülatif bir çerçevede tekrar kurguluyor. Açıkçası karşısındaki minderlere bir süre oturup tadını çıkarmanızı tavsiye ederim. Bu sayede eserin bir uyduya her bağlandığında görüntü üzerine yansıtılan ülkeler ve fırlatma yıllarına dair bilgileri zihninizde bütünleştirebilirsiniz. Yine aynı oda içerisinde Supraspectives‘in tam karşısına yerleştirilmiş Cloud Face baskıları sizi bir süreliğine uzaydan alıp insanlığın ve makinelerin bilgiyi nasıl farklı şekillerde işlediği algısına yönlendirebilir.
Eserdeki bulutlara dikkatle bakarsanız muhtemelen siz de benim gibi birçok yüz göreceksiniz. ‘‘Pareidolia” yani karşılaştığımız herhangi bir nesneyi yine kendi bildiğimiz bir nesneye ya da örüntüye benzeterek yanlış anlamlandırma olgumuzun güçlü bir örneğini yansıtan bu baskılar, bizler gibi yapay zekanın da yanlışlıkla insan yüzü olarak sınıflandırdığı bulut şekillerinden oluşuyor. Sanatçılar, Shin Seung Back ve Kim Yong Hun, gökyüzüne doğru bakacak şekilde yerleştirdikleri bir kamera ve bulut yüzlerini kategorilendirmesi için kullandıkları bir yüz tanımlama yazılımıyla toplamda 150.000 görüntü elde etmişler. Bu görüntülerin ortalama 1.000 tanesi insan yüzüne benzetilmiş ve 50 tanesi sergilenmek üzere bu koleksiyona dahil edilmiş.
Son eser ise ”The Substitute”. Yani bir gergedan. Haberleri hatırlarsınız. 2018’de yeryüzünün son erkek kuzey beyaz gergedanı Sudan yaşlılığından kaynaklanan doğal sebepler ve hastalıklar yüzünden kötüleşmişti. Kemiksel sorunlar yaşıyordu ve derisinde yaralar açılmıştı. Ötenaziyle hayata gözlerini yumdu. Bu eserde ise kendisini bir odanın içinde yürürken görüyoruz. Görmüyor muyuz yoksa? Sanatçı Alexandra Daisy Ginsberg ne anlatmak istiyor? Birçok hayvana yapıldığı gibi gergedanlar da boynuzları için insanoğlu tarafından katledilenlerden. Yaşarken kıymeti bilinmeyeni biyoteknolojiyle yeniden yaratma peşine düşmenin paradoksluğunu yansıtma peşinde sanatçı. Beyaz bir odada piksel piksel olsa da dijital olarak hayata döndürülmüş Sudan’ın bulunduğu çevreye alıştıkça görüntüsü netleşiyor. Doğal ortamı yok ancak oradan koparılarak yapay bir şekilde hala hayatta olan gergedan imgesinin gerçeğinden daha iyi bir versiyon olabilme ihtimalini sorgulatıyor seyircisine.
Siloların içinde değil ancak yine aynı alan içinde ve 2 dakikalık yürüme mesafesinde olan tek katlı ve geniş kütüphane ise günümün favorisi. 1 ayda geri vermek koşuluyla 3 adet kitap ödünç alabildiğiniz kütüphanede farklı oturma alanları ve ekip çalışmalarına uygun geniş masalar bulunuyor. Oldukça farklı kategorilerde kaynağı da raflarında saklıyor. Benden söylemesi.
Sergi kısmı İstanbul’un diğer çoğu müzeleri ve sergileri gibi Pazartesi günleri kapalı ancak 10 Haziran 2024 tarihine kadar ücretsiz olarak misafirlerini karşılamaya hazır. Kütüphane ise haftaiçi haftasonu farketmeksizin sabah 10:00-21:00 arasında keyifle çalışabileceğiniz ya da kahvenizle vakit geçirebileceğiniz bir nefes alma alanı olarak hizmet veriyor. Çubuklu Silolar, haftasonu bir gününüzü ayırıp keşfe çıkmaya kesinlikle değer..
Kapak Fotoğrafı: Ezgi Şengel
İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan İBB Miras’ın Yeniledikleri
İlk yorumu siz yazın!