Herkes İçin Kültür-Sanat: Culture Multure
Kültür ve sanat etkinliklerinin herkese ulaşabildiğini düşünüyor musunuz? Ya da herkese ulaşabilmesi için yeterince iyi ve doğru bir iletişim yapıldığını?Cevabınız olumsuzsa, sizin gibi düşünen birinin bir şeyleri değiştirmek için harekete geçtiğini müjdeleyelim: Culture Multure, kültür ve sanatı sokağa çıkaran, farklı kitleleri farklı kültür-sanat tecrübeleriyle buluşturan projeler yaparak birey, toplum ve şehir kültürüne fayda sağlamayı amaçlıyor. 2003 yılından beri reklam sektöründe yaratıcı ve başarılı projelere imza atmış olan İlkay Yıldız ile Culture Multure üzerine konuştuk.
Culture Multure nasıl oluştu?
Günümüzde kültür-sanat yaratıcılarının ve kurumlarının da tıpkı diğer endüstriler ve markalar gibi konusunda uzman yaratıcı ajanslara ihtiyacı var. Culture Multure da bu hedefle, sadece kültür-sanat iletişimine odaklanmış bir yaratıcı ajans olma amacıyla kuruldu.
Culture Multure; kültür kurumları, farklı disiplinlerden sanatçılar, sanat toplulukları, vakıflar ve kurumsal şirketlerin kültür-sanat sponsorlukları gibi alanlarda yaratıcı iletişim, tasarım ve tanıtım projeleri gerçekleştirme amacını taşıyor. Bunu da, konvansiyonel reklamcılık kodlarını kırmaya çalışarak, sanatı sokağa çıkararak farklı kitlelere, farklı kültürel deneyimler yaşatarak yapmayı hedefliyor.
Tam bu noktada, halen bitiremediğim Kültür Yönetimi yüksek lisans tezimin, Culture Multure’ın varlık sebebine ilham verdiğini söyleyebilirim.
Kültür ve sanat alanının ihtiyaç duyduğu reklamcılık anlayışının, diğer alan ve sektörlerinkine kıyasla farkları ne olmalı?
Temelde bir tiyatro oyununa daha fazla bilet satma motiviyle, daha fazla beyaz eşya satabilme motivi arasında fark yok gibi görünse de kültür-sanat pazarlaması bireysel ihtiyaçlardan çok toplumsal ve kültürel ihtiyaçlarla ilgilidir. Bildiğimiz anlamda reklamcılık ve pazarlama, tüketicinin ihtiyaçları doğrultusunda hareket eder ve ürün odaklıdır. Kültür-sanat pazarlamasında bu denkleme sanatçı da eklenir.
Bir festivalin, serginin ya da yeni albümü çıkmış bir sanatçının ihtiyaç duyduğu reklam hizmetinin hedefi, daha fazla kitleye söz konusu üretimin deneyimini yaşatabilmektir. Kültür sanat pazarlamasında kişilerin müşteriniz ya da tüketiciniz değil, kitleniz olmasını hedeflersiniz.
Yani aslında yeni çıkan bir kitap, daha fazla okuyucuya ulaşabilmek için yeni çıkan bir otomobil markasından daha fazla şey vaat etmelidir. Zira kişinin kültür alışkanlığını değiştirmek tüketim alışkanlıklarını değiştirmekten daha zordur.
Bu anlamda, kültür sanat reklamcılığı; deneyime dayalı, sanat üretiminin hak ettiği yaratıcılıkla ve kitlesel buluşmaları sağlayacak bir etkiye sahip olmalı. Birey, toplum ve şehir kültürüne fayda sağlayacak projeler geliştirmeli.
Culture Multure’ın ilk iki projesi “4 Nefes 1 Maç” ve “Yürüyen Resim Sergisi”ne halkın gösterdiği ilgi ve/veya tepki size daha sonraki projeleriniz için neler öğretti?
İlk projemiz olan “4 Nefes 1 Maç” ile yüzlerce Galatasaray taraftarının maç öncesi hazırlığına eşlik ettik. Maça saatler kala büyük bir heyecan içinde olan taraftarlara “caz müzik sever misiniz?” diye sorduğumuzda mutlaka bir tepki alırız, en azından bir kişinin “biz burada maça hazırlanıyoruz, siz ne soruyorsunuz?” diye sitem edeceğini düşünmüştük. Yanıldık. Saksafon Quartet’in spontan performansı başladığında takımlarının şarkılarını, tezahüratlarını caz enstrümanlarıyla dinlemek onları çok mutlu etti. İnanılmaz bir katılım gösterdiler. Daha güzeli, 4 Nefesli Saksafon Quartet’in Galatasaray şarkılarından sonra çaldığı caz parçaları da büyük bir ilgi topladı. Halen hem Galatasaraylılardan hem de diğer takım taraftarlarından davet alıyoruz.
İkinci projemiz “Yürüyen Sergi”yi hem lokasyon hem de uygulama açısından bizi biraz daha zorlayacak bir yerde, Eyüp’te yapmak istedik. Yürüyen Sergi, beklediğimizden fazla bir ilgi gördü ancak Eyüplü aileler, Eyüp Camii meydanında yaptığımız atölye çalışmasına başta çekimser yaklaştı. Katılım için çocukları değil aileleri cesaretlendirmemiz gerekti.
Her iki proje de bize yola çıkma amacımızın ne kadar yerinde olduğunu gösterdi. Her şeyden önce ekip olarak bizim kültürel önyargılarımızı yıktığını söyleyebilirim.
Hiç sergiye gitmemiş birini “kültürel aktivitelere katılmamak, kendini geliştirmemek” gibi söylemlerle kınamak yerine, bireylere/topluluklara fırsat bulamadığı ya da bugüne kadar ilgi duymadığı bir aktiviteyi (biraz da olsa) deneyimleme imkanı sağlandığında, çok güzel tepkiler verildiğine ve gönülden katılım gösterildiğine şahit olduk.
İstanbul’da kültür ve sanat alanındaki en büyük eksikliğin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Bu soruya “salon ve performans mekânı yetersizliği” diye yanıt verilebilir ama ben izleyici eksikliği olduğunu düşünüyorum. Festivallere, konserlere, sergilere giden insanlara bakıyorum da hemen hemen aynı insanlar benzer aktivitelere gidiyor.
İstanbul gibi sadece kent değil mahalle, semt kültürünü yaratmayı becermiş bir şehirde herkesin zorlanmadan katılım gösterebileceği kültür-sanat aktivitelerinin yapılabilmesi lazım.
İstanbul’la sürekli kıyaslanan Avrupa şehirlerinde müzelerin, galerilerin, konserlerin yanında sokakta paylaşılan bir kültürel hayat var. Biz ise tam tersine belirli bir zümrenin egemen olduğu galerilerle, belirli bir kitlenin zevkine hitap eden aktivitelerle ve avm’lere hapsolmuş bir toplumla vasat bir kültür-sanat hayatı yaşıyoruz. Bazı insanlar, bazı binaların kapısından içeri girmeye çekiniyor. Eyüp’teki atölye çalışmamız sırasında genç bir kız yanıma yaklaşıp “abla, buna katılmak kaç para?” diye sordu. Atölye çalışmasına oğlunu getiren bir anne “böyle bir şeyin burada yapılmasına çok sevindim” dedi. Bu cümleler, bariyerlerimizi belki bir nebze de olsa açıklar. Kültür ve sanat aktivitelerinin ve daha da önemlisi kültür tüketiminin halen sınıfsal bir ayrıcalık gibi görülmesi gerçek bir hayalkırıklığı.
Ayrıca büyük şirketlerin kültür ve sanat hayatına daha fazla katkıda bulunması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda çok eksiğimiz var. Büyük şirketler, kültür ve sanat sponsorluklarını “kurumsal imaj çalışması” değil, hatta sosyal sorumluluk projelerinden de öte “kültür ve sanat hayatına katılma hakkı” olarak görmeye başlarlarsa sadece İstanbul için değil, tüm ülke için daha adil ve renkli bir kültür-sanat hayatı yaratılabileceğine inanıyorum.
Culture Multure: http://culturemulture.com / @CultureMulture
İlk yorumu siz yazın!