Cup of Joy ve MOC: Nişantaşı'nda Kahve ve Huzur Molası
Havaların bir soğuyup bir ısındığı bu hafta sonlarında yapılacak en güzel şeylerden biri de Maçka Parkı’nda piknik örtüsüne yayılıp hafta içi kaosundan arınmak ve eve gitmeden Nişantaşı’nın hareketli sokaklarından kaçarak, hızlıca mis gibi bir kahve içmeye koşmak olabilir. Cup of Joy ve MOC’un neredeyse her şubesine gitmeme rağmen Nişantaşı şubelerine hiç yolum düşmemişti. Hatta Cup of Joy’u saklandığı o yeşilliğin içinde fark etmemiştim bile. Yeni nesil kahvecilerin arasında zengin menüleri ve kahvelerinin lezzetiyle ön plana çıkan ve arkadaşımın önerisiyle geldiğimiz bu iki tatlı şubeyi, şimdi ben de sizlere önermeye geldim.
Nişantaşı’nda Kahve ve Huzur Molası
Geçtiğimiz Cumartesi günü arkadaşımla kahve içmenin hayata mola vermek olduğunu konuştuk. Düşündüm de bir işe ara verdiğimde, çok yorulduğum bir günün sonrası eve gelince ya da şehirde kaostan yeşile kaçtığımda ben hep yanımda kahveyi arıyorum. Eğer dışarıda içeceksem “durmak ve arınmak” anlamlarını yüklediğim kahveyi, hep aurası hoş, görsel ve işitsel olarak beni yormayacak, bilakis lezzete keyif katacak mekanlarda içmeye özen gösteriyorum. Bunu konuştuktan sonra ise şimdiye kadar belki de çoğu kez önünden geçtiğim ama hiç dikkatimi çekmemiş olan Cup of Joy’un Nişantaşı şubesine gitmeye karar verdik.
Yeşilin içinde gizlenmiş mekanı gördüğümde bile içimi bir huzur kapladı. İçindeki detaylarsa adeta görsel bir şölen…
Cup of Joy, Nişantaşı Konum
Size bahsettiğim o aurayı göstermeden önce gelin bir bu binanın tarihine bir bakalım… Cup of Joy’un bahçesinde yer aldığı bu eski ve tarihi bina, ilk ünlü bir Mardinli ailenin konağı, sonrasında da Şair Nigar’ın konağı olmuş. Yakın geçmişte Nişantaşı’nda kaymakamlık binası olarak kullanılmış ve restorasyonu yapıldıktan sonra Kalyon Kültür’e verilmiş. Kalyon Kültür ise bahçesini Cup of Joy’a vermiş ve Nişantaşı’nın korkunç kalabalığından kaçmak için ideal yere konumlanarak; binaların içine hapsolmuş, hepsi birbirine benzeyen küçücük üçüncü nesil kahvecilerden farklı olarak, yemyeşil bir bahçenin içine kurulmuş.
Önündeki bahçede muhtemelen hafta sonu yer bulamayacağınız bu mekanın hiç üzülmenize fırsat vermeden açtıkları kış bahçesi ise adeta yeşillik ve çiçek cenneti.
Fenomen yeni nesil kahvecilerden ilk sıralarda yer vereceğim Cup of Joy’un menüsü ise gerçekten çok geniş bir kesime hitap ediyor. Öncelikle kahve menüsü çok zengin ve çeşitli, ayrıca bu kahvelerden beğendiklerinizi çekirdek veya çekilmiş şekilde paket olarak satın alabiliyorsunuz. House Blend, Columbia Supremo Medellin, El Salvador Las Duanas, Peru Ecoforest Chanchamayo, Guatemala Huehuetenango ve Brezilya Sao Paolo Cerrado gibi nitelikli lezzetleri, çeşitli gram seçenekleriyle evinize taşıyabiliyorsunuz.
Sağlıklı ve hiç sevmediğim bir tabir olan “fit” seçenekler -yemeğin fiti mi olur ya- menüde oldukça geniş yer tutarken, gayet şekerli ve çikolatalı “not fit” versiyonları da yer alıyor. Şekersiz tatlılardan çoğu muhtemelen hurmayla tatlandırılmış Raw Snickers, Bounty Bar ve çeşitli Raw seçenekleri, yulaflı üzümlü kurabiyeler, vegan tercihler ve fit brownieler menüde yer alırken; şekerli olanlardan klasik muzlu, çikolatalı, tarçınlı kekler de yer alıyor.
Harika bir kahvaltı menüsü var diyebilirim, öyle ki biz akşam yemeği vaktinde tost yedik. Ekmekler arasından en çok sevdiğim; çıtır çıtır, taze, yeni kızarmış ekşi maya. Kesinlikle yediğim tostun sırrı bu ekmekte saklı. Ben pestolu, beyaz peynirli ve domatesli tost tercih ederken, arkadaşım ise kekikli, füme etli ve peynirli söyledi, çaylarımızın tostlarımızla birlikte gelmesini rica etmemize rağmen bittikten sonra gelmesi bile -kahvesiyle ön planda olan mekanlar genelde çayları biri istemeden demlemiyor ama bence dikkat edilmeli- keyfimizi pek kaçırmadı. Çayımıza eşlik etsin diye muzlu ve çikolatalı kek söylemeye bahane oldu. Porsiyonu inanılmaz büyük olan ve yarı yarıya bölüştüğümüzde bile neredeyse fazla gelen keki de çok lezzetli ve taze bulduk.
Özellikle yeşiliyle, tavandan sarkan pembe çiçekleriyle, ferah kış bahçesiyle, en son istediğimiz kaos ve gürültüden uzak konumuyla, bizi şehir hayatından biraz olsun koparmaya yetti ama bahçedeki sallanan sandalyeli masada gözüm kaldı. Kısmet bir dahakine.
MOC, Nişantaşı Konum
Buradan çıkıp biraz yürüyelim, bir türk kahvesi içip kendimize gelelim niyetiyle, Osmanbey metro durağının yanındaki MOC’tan başka bir şubesinin bu semtte yer aldığını bilmediğim MOC Nişantaşı’na geçtik. MOC’ları bilirsiniz, hepsinde biraz kütüphanesi havası var. Eğer kitaplarla iç içe olmayı, onları incelemeyi seviyorsanız, bu şube de tam sizlik. Mekan iki kattan oluşuyor ve üst kattaki bölüm aslında biraz balkon şeklinde. Yani adeta aşağıyı locadan seyrediyorsunuz. Her yer kitaplık kaplı ve masalar birbirinden uzak. Nişantaşı’nın dar ve kaotik mekanlarına nazaran burası da oldukça sakin ve ferah.
Buranın kahveleri aslında biraz daha gurmelere göre. MOC şubelerinde genelde çok enteresan kahve demleme aparatları var, burada da bir tanesi girişte yer alıyor. Kahveyi çok seven ama demleme aparatlarına çok hakim olmadığımdan dolayı kendimi bir laboratuvaraymışım gibi hissettim. Yiyecekleri deneyemeyecek kadar tok olduğumuzdan biz pek incelemedik ama siz aç giderseniz alt kattaki Bakery kısmından atıştırabilirsiniz.
MOC Nişantaşı’nın en sevdiğim yanlarından biri de Atatürk Kütüphanesi köşesi oldu. Üzerinde sözü yer alan fotoğrafıyla birlikte Atatürk’le ilgili birçok kitabın olduğu bu köşe, kitap konseptli birçok kafede bulamadığım o boşluğu doldurdu ve Atatürk’ün anısına özellikle bir köşe ayrılması beni çok mutlu etti. Umarım bunu birçok kafede görür ve anısını daima yaşatırız.
Sizlerin de rotası Nişantaşı‘na çevrilirse, bu iki mekana uğrarsanız veya bu lokasyonda başka önerileriniz olursa, yorumlarda deneyimlerinizi benimle paylaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Nesliay Ocakküçük
İlginizi çekebilir: Istanbul Flaneur’den Nişantaşı’ndaki Kahve Mekanları
İlk yorumu siz yazın!