Datça Rehberi: Can Yücel'in Vazgeçilmezinden İpuçları
Datça… Nice şiire, kitaba, hikayeye konu olmuş.. “Tanrılar sevdiği kullarını Datça’ya gönderir” demiş bir Yunan filozofu. Kaç uygarlığa ev olmuş, liman olmuş… Ünlü yazar ve şair Can Yücel de geldiğinde bir daha vazgeçememiş buralardan. Datça, onun yaşayıp ölmek istediği tek yer olmuş. Peki neymiş buranın gizemi? Son yıllarda Datça’ya yerleşen insanların artması ile biz de rotamızı buraya çevirdik. Bu yazımızda kekik kokulu, badem diyarı, bük zengini Datça’nın gizem perdesini aralıyoruz. O halde karşınızda Datça rehberi.
Can Yücel’in o meşhur sözlerini duymuşsunuzdur: “Ne harika yer burası. Nereden buldun bu Datça’yı? Elimle koymuş gibi buldum.” Dürüst olmak gerekirse; bence Datça hiç de elinizle koymuş gibi kolayca bulabileceğiniz bir yer değil. Ulaşımı bir hayli zor. Varış noktanıza kadar sayısız virajdan geçiyorsunuz. Hele büklerde kalıyorsanız; virajlar, merkezden itibaren 40-45 dakika daha yol arkadaşınız oluyor. Ama bu yolu motorsiklet ile geçiyorsanız o zaman başka; inanılmaz bir deneyim sizi bekliyor. Çünkü dağların arasında nefis manzaralar görerek ilerleyeceğiniz kıvrımlı yollar, size eşsiz bir keyif yaşatıyor.
Datça Gezilecek Yerler
Konaklama ve İlçe İçi Ulaşım
Biz konaklamak için Palamutbükü’nü tercih ettik. Güzel koylara yakın olmamız önemliydi. Hem de yürüme mesafesinde gidilebilecek pek çok restoran seçeneği bulunuyordu. Datça’ya geliyorsanız tavsiyem; en az 4-5 gün kalmanız. Yani geldiğiniz yolları unutturacak kadar kalmanız kritik. Tabii bir de bu kadar yol gelmişken keşfedilmeyi bekleyen pek çok yer var. Tatil sürenizi gezeceğiniz yerlere göre planlamanız önemli olacaktır.
Datça’ya gelmeden önce bilmeniz gereken en önemli şeylerden birisi de araç konusu. Buraya ya kendi aracınızla gelmelisiniz ya da bir araç kiralamalısınız. Görülecek yerler birbirinden uzak; dolayısıyla minibüslerle yolculuk yapmak oldukça zor. Taksi fiyatları da bir hayli pahalı. Biz gittiğimizde motor kiralarız diye ummuştuk. Ancak Datça merkezde kiralama için motor kalmamıştı. Palamutbükü’nde bakarız dedik fakat orada da araç kiralama yeri bulunmuyordu. 2 gün bekledikten sonra bir motor bulduk; merkeze gidip Tuana Motor’dan günlük 100 TL’ye motorumuzu kiraladık. İnanın 2 gün sonra Datça’nın eşsiz tabiatına başka gözlerle bakmaya başladık. Çünkü Datça’yı daha da çok sevdik. Nefes kesen manzaraları izlerken, mavinin yeşille dans ettiği koylarda gezerken neresi sevilmez ki?
Datça’dayken bize en çok sorulan soru: “Deniz gerçekten çok mu soğuk?” oldu. Kesinlikle tekne turunda girdiğimiz koylar dışında soğuk bir denizi olmadığını söyleyebilirim. Muhtemelen küresel ısınmanın etkisiyle soğuk sular ısınmaya başladı. Endişe etmenize gerek yok yani. Sadece deniz kenarında kum sevenler Datça’nın güzel koylarında kum bulmayı beklemesinler. Çünkü çoğunlukla denizi taşlık. Renk renk, şekil şekil taşların da ayrı bir havası var tabi. Bol bol denizde taş kaydırmaca oynayabilirsiniz.
Datça Koyları ve Antik Kent
Datça rehberi demişken, gelelim Datça’nın en güzel koylarına. Bizim için açık ara en güzel koylar; Gabaklar Koyu, Küçük Akvaryum ve Akbük oldu. Eğer siz de bizim gibi; palmiyeli, kendinden kaya oluşumlu, keşfedilmemiş gibi hissettiren, doğal koyları seviyorsanız; bunlar eminiz ki sizin de favorileriniz olacaktır. Akvaryum ve Akbük genelde kalabalık oluyor, erken gitmenizi öneririm. Bir de buralarda tesis yok. Hazırlıklı gitmekte fayda var. Gabaklar’da ise birkaç otel var ve onların tesisinden faydalanabiliyorsunuz.
Datça’nın diğer meşhur büklerine gelecek olursak (denizcilerin dar koylara verdiği isim) Palamutbükü, Hayıtbükü, Ovabükü. Palamutbükü en uzun sahili olan bük. Denizi çok güzel, ancak zaman zaman rüzgarlı olabiliyor. Hayıtbükü biz gittiğimizde daha kalabalıktı, çok kalmadık. Ama onun da diğer büklerinden güzellik anlamında farkı yoktu. Ovabükü de biraz rüzgarlıydı ve teknelerden dolayı deniz biraz pislenmişti. Ama her bük’ün güzeliği ayrı, hepsinde mutlaka vakit geçirilmeli. Bunların dışında; Kargı Koyu ve Cennetköy merkeze yakınlığı sebebiyle çok popüler koylardan. Ancak biz kalabalık olduğu için pek vakit geçirmek istemedik. Bir de merkezin denizi iyi değildir tezimizi bir kez daha doğruladık. Diğer yerlerin suyu çok daha güzeldi.
Koy önerileri bitti mi? Bitmez, bu coğrafyada güzel koydan bol ne var ki? Bir gün tekneyle koyları gezelim istedik. Palamutbükü’nde 2 tur şirketi bulunuyor. Biz Ballı Tur’u tercih ettik. Tekne sahibi; “Bence en güzel ses dalga sesi. O yüzden teknede müzik çalmıyoruz.” dedi. Bu cevabı çok sevdik ve bu yüzden Ballı Tur’u seçtik. İyi ki öyle yapmışız. Covid sebebiyle tekneye maksimum 23 kişi alıyorlardı. Şansımıza o gün kalabalık da değildi. Özel teknemizle koyları geziyormuşuz gibi oldu. Bir de bu sene yine Covid yüzünden yemek servislerini kaldırmışlar. Ancak yiyecek ve içeceklerinizi yanınızda getirebiliyorsunuz. Knidos’taki restoranda yemek molası da veriliyor; dilerseniz orada da yemek yiyebiliyorsunuz. Sırayla gittiğimiz koylar; Knidos, Giyrap Limanı, Çay Limanı, Galamış, Bağlarözü. Hepsinin de suyu Palamutbükü’nden daha soğuktu. Ama kızgın güneşin altında biz kendimize getirebilecek tek şey de soğuk suydu
Ayrıca çok popüler ama bizim gidemediğimiz bir koydan daha bahsedeyim; Aktur koyu. Çiftlik Koyu, Kovanlık Koyu ve Kurucabük Koyu da bu koyla yan yana. Mavi bayraklı denizi ve özel doğası ile kampçıların favori noktalarından biri. Datça’ya 49 km.
Datça’nın yaklaşık 3000 yıllık antik kenti Knidos’u da buralara kadar gelmişken görmemek olmaz. Eski Karia uygarlığının en önemli liman kenti. Bir tarafı Ege, diğer tarafı Akdeniz. İşte o yüzden muhteşem manzaralara sahip kendisi. Ama hiç saygı duyulmamış tarihine. Başka ülkelerden gelen arkeologların kazı çalışmaları yüzünden tarihi eserleri yok edilmiş, kimisi çalınmış. Hiç haketmediği şeyler yaşamış. Hüzünlü ama çok büyülü bir yer. Müze kısmını gezmek için en geç 19.00’dan önce girmeniz gerekiyor içeri. Sonra da ister Knidos Feneri’nde; ister iskeleyi geçip ikinci liman denilen yerde güneşi batırabilirsiniz. Nefis bir gün batımı noktası, kaçırılmamalı.
Datça’da Yeme İçme
Gezip gördüğümüzü anlattık, o zaman Datça rehberi için biraz da yemek molası verelim. Biz Palamutbükü’nde konakladığımız için en çok oranın restoranlarını deneyimledik. Sırayla hepsinden minik minik bahsedeyim. Payam, önünde papağan olan dükkan – pastane tarafında kurabiye, kek, simit ve poğaçaları çok güzel. Müdavim, mezeleri, balıkları, servisi ile 10 üzerinden 10 verdiğimiz bir restoran. Müdavim’e gittiğinizde özellikle yan masalara da dikkat edin; Şener Şen, Suzan Kardeş, Şevket Altuğ, Emel Sayın hemen yan masanızda olabilir. Bademli Otel‘in ızgara çeşitleri oldukça güzel. Öğlen-akşam için tercih edilebilir. Yalı Suites, sahilde mavi-beyaz masa-sandalyeleriyle çok tatlı bir yer. Begonvillerinden görür görmez tanırsınız. Ada Pansiyon, Ovabükü’nde nefis bir öğle yemeği durağı. Burada yapılan tüm yemekler kendi bahçelerinin malzemeleri ile yapılıyor. Tarifler ise çok eskiye dayanıyormuş. Tadı hala damağımızda yediklerimizin.
Bu yarımadanın en meşhur dondurmacısı ise; Tekin Usta. %100 keçi sütüyle hazırlıyor dondurmalarını. Her biri öyle lezzetli ki; tavsiyem her akşam doya doya tüm çeşitlerinin tadına bakmanız. Dut Dibi, Datça merkezde Kumluk Plajı’nda yer alıyor. Kumluk Plajı zaten harika bir ambiyansa sahip. Kumların üzerine atılan masalarda, denizin yanı başında, renkli ışıkların altında, bir de masada nefis yemekler varsa daha ne istenir ki başka? Dut Dibi’nin mezeleri ve ara sıcakları da çok lezzetliydi. Mutlaka gitmenizi tavsiye ediyoruz.
Son olarak bizce bir gün de mutlaka Eski Datça’ya vakit ayırmak gerekiyor. Taş evleri, badem ve zeytin ağaçları, tatlı butik otelleri ve sanat atölyeleri ile çok eski yerleşim yerlerinden. Eski Datça’nın popüler olmasının sebeplerinden biri de Can Yücel. Begonvil süslü sokaklarda gezerken, Yücel’in hatıralarının yaşatıldığı pek çok köşe göreceksiniz. Planları arasında Datça olanlar için umarız bu küçük rehber faydalı olur. Şimdiden iyi yolculuklar.
Kapak Fotoğrafı: Ecem Özden
İlginizi çekebilir: Sebnem Sukan’dan Datça Koyları
İlk yorumu siz yazın!