Değerli Vaktine Lezzet Kat: Türkiye'nin Gastronomi Harikaları
Hepimiz, içinde bulunduğumuz yoğun iş temposuna zaman zaman”dur” diyerek kendimize keyifli anlar yaratmaya ihtiyaç duyuyoruz. Peki bu anlara biraz da lezzet katsak, nasıl olur? Öyleyse, başarılarına ve hedeflerine olduğu kadar, kendine ayırdığın kaliteli vakitlere de ortak olan Ford Edge ile gurme bir yolculuğa çıkıyoruz: işte karşında, Türkiye’nin gastronomi harikası restoranları.
Fotoğraf: odurla.com/
Bu heyecan verici yolculukta ilk lezzet durağımız, eşsiz coğrafyası ve büyüleyici doğal güzellikleri ile son dönemlerin en çok tercih edilen gastronomi destinasyonlarından biri olan Urla! Özgün ve doğal dokusunu koruyan Urla’nın alabildiğine uzanan bağları, tarlada yetişen taze meyve ve sevzeleri şöyle dursun, açıldığı ilk günden bu yana, adından çokça söz ettiren ve şef Osman Sezener’in yarattığı Od Urla‘nın da bölgeye müthiş bir canlılık getirme ve renk katma noktasında payı büyük. Misafirlerine zeytin ağaçları arasında benzersiz bir gastronomi deneyimi sunan şef restoranı, onları yere kadar inen camlara yansıyan yeşillikleri, yüksek tavanı ve şık tasarımıyla karşılıyor. Od Urla’nın dönemsel olarak değişen menüsünde, yerel Ege pazarları ve üreticilerinden tedarik edilen lokal malzemelerle hazırlanan Ege lezzetlerini şık sunumlar eşliğinde deneyimleyebilirsin.
Eski bir Urla evinin Seray ve Ozan Kumbasar çifti tarafından harika bir aile restoranına dönüştürüldüğü Vino Locale, başta odun fırınında pişen mevsimsel lezzetleri olmak üzere, rahat ama şık dekorasyonundan sıcak servisine misafirlerini İtalya’ya doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Mekanın yeşillikler içindeki bahçesinde; mezattan alınmış taze balıklar ve Ege’nin olmazsa olmazı Urla enginarı gibi Akdeniz mutfağının seçkin tatlarını deneyimleyerek huzurlu ve kaliteli zaman geçirebilirsin. Şef Onur Canbulat’ın küçük, sevimli restoranı Lokanta Levan da kara tahtaya yazılan günlük menüsü, mevsim otlarından salataları ve çok çeşitli ana yemek seçenekleriyle lezzey duraklarından biri olmaya aday.
Fazla uzaklaşmayalım ve Aydın Dağları’nın kuzeyinde, Küçük Menderes Havzası’nın kenarında yer alan Tire‘ye doğru devam edelim. Farklı mikro klimalara sahip bir şehir oluşunun ürün çeşitliliğine yansıdığı Tire deyince ilk akla gelenlerden biri, şüphesiz dünyanın en büyük ikinci pazarı ve aynı zamanda Türkiye’nin de en büyük açık pazarı olan, her Salı kurulan Tire Pazarı. İki kardeş, Serkan ve Deniz Çakır’ın kurduğu, Tire’nin Kaplan Köyü’ndeki GastroTire de, Tire Pazarı’nın yerel üreticilerinden aldığı taze ve doğal malzemeler ile Tire mutfağının zenginliğini yansıtan lezzetler yaratıyor. Kendileri, Tire’nin ünlü restoranlarından biri olan Kaplan Dağ Restoran’ın sahibi Lütfü Çakır’ın çocukları. Türkiye’nin En İyi 10 Restoranı listesine adını yazdırmış olan ve köy keşkeğini tatmadan dönme diyeceğimiz Kaplan Dağ Restoran’da arka fonda çalan keyifli müzikler ve alabildiğine uzanan Tire Ovası manzarası eşliğinde benzersiz bir gastronomi deneyimi yaşayabilirsin.
Burayı planlarına eklerken, birkaç sene artarda “Dünyanın En İyi Restoranı” seçilerek Noma’yı tahtından eden El Celler de Can Roca’nın şefleri Roca Kardeşler’in 2018’de Tire’ye gelip, buraya hayran kaldıklarını ve bir röportajda “Türkiye’de restoran açsak Tire’de açardık.” dediklerini de hatırlamanı öneriyoruz.
Bu kez yönümüzü kendine özgü doğası, kuş sesleri, şırıl şırıl akan şelaleleri ile ruhunuzu huzurla dolduracak Kaz Dağları’na doğru çeviriyoruz. Kaz Dağları eteklerinde, Yeşilyurt Köyü’nde bulunan ve eski bir zeytinyağı fabrikasının taşlarıyla inşa edilmiş, şık bir konak olan Manici Kasrı restoranında taze ürünlere göre günlük olarak değişen tadım menüsünü deneyimlemelisin. Misafirlerini bölgenin yerel üreticilerinden mutfağına uzanan bir lezzet yolculuğu ile buluşturan bir diğer otel ise, İda Blue. Restoranının yalnızca otel müşterilerine açık olduğu İda Blue’nun mutfağında tüm yerel ve doğal lezzetler, bölgedeki çiftçilerden gelen ürünlerle hazırlanıyor ve şef Şengül Kırık’ın ellerinden çıkıyor.
Şehirdeki konforu Kaz Dağları’nın muhteşem doğasında arıyorsan doğru adres, Ahmetçe Köyü’nde yer alan Simurg Inn. Kapıdan girer girmez seni birbirinden etkileyici çağdaş sanat eserleri, tavandan inen harika bir avize ve tabii ki dev camlardan misafirlerine göz kırpan yeşil ve mavi bir manzara karşılıyor. Simurg Inn’in, bulunduğu atmosfer, sağladığı konfor, şefi Kaan’ın mutfağından çıkan enfes tabaklar ile seni adeta büyüleyeceğini garanti ediyoruz.
Biraz da şehrin nabzını tutalım diyerek rotamızı İstanbul’a çeviriyoruz. MSA’nın Restoranı, Mutfak Sanatları Akademisi’nde profesyonel eğitim almış şeflerin ellerinden çıkan birbirinden yaratıcı ve özgün lezzetleri, alabildiğine uzanan bir Boğaz manzarası eşliğinde deneyimleyebileceğin bir eğitim restoranı. Anadolu’nun her köşesinden özenle seçilen malzemelerle hazırlanan rafine tatlar ile buluşmak ve “Yeni Anadolu Mutfağı” konseptini deneyimlemek istersen, şef Mehmet Gürs’ün aynı zamanda kurucusu olduğu, Dünyanın En İyi 100 Restoranı listesinde yer alan Mikla doğru adres. Şehrin ortasında özel bir yemek deneyimi yaşayabileceğin bir diğer nokta ise, İtalyan Konsolosluğunun karşısında, Tom Tom Suites’teki Nicole Restaurant. Nicole, mevsimsel mutfağından çıkan deneysel lezzetleri ve şık atmosferi ile İstanbul’un adından en çok söz ettiren fine dining restoranlarından biri.
Nişantaşı’nın İtalyan harikası Galvin‘den de ayrıca söz etmeliyiz. İtalyan mutfağının olmazsa olmazlarını fine dining konseptiyle harmanlayan ve açıldığından bu yana seçkin lezzetleri bir yana, dekorasyonuyla da büyük ilgi gören Galvin’i zeytin ağaçlarıyla çevrili bir bahçenin ortasında şık bir akşam yemeği için tercih edebilirsin.
Son önerimiz, Edge’in lüks ve konforlu sürüş deneyiminin tadına doyamayanlar için, İstanbul’a yaklaşık 4 saatlik bir mesafede yer alan Alexandroupoli’den: Nisiotiko. Yunan usulü deniz mahsüllerinin lezzetine doyamayacağınız Nisiotiko, özenli servisi ve atmosferiyle de öne çıkıyor.
İlk yorumu siz yazın!