Deniz Kuzuoğlu ile: Gezgin Salon Festivali Üzerine
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından +1’in katkılarıyla düzenlenen ve İstanbul’un en sevilen güncel müzik festivali olan Gezgin Salon Festivali bu yıl da Bonus Parkorman’da, 29-30 Haziran’da heyecan verici isimlere ev sahipliği yapacak. İlki 2022’de gerçekleştirilmesine rağmen ilk iki yılında ciddi bir kitleye ulaşan festival, bu yılı da hiç kuşku yok ki müzik dolu iki güne sahne olacak. İki günlük müzik maratonunun yıldızları arasında ise Parcels, La Femme, Stavroz, Büyük Ev Ablukada, ENGIN, Hey! Douglas, Monsieur Minimal, Oceanvs Orientalis, Bade, Elektro Hafız, Travis ve Miles Kane yer alıyor. Bu isimlerle de sınırlı kalmayan festival, bu yıl bir ilki daha gerçekleştirerek TuzBiber iş birliğiyle, Deniz Göktaş, Caner Dağlı, Akın Aslan, Doğu Can, Caner Omur, Tuna Kalınsaz, Berk Karan ve Çağla Alkan ile konser aralarını stand-up gösterileriyle renklendirecek. Ben de festivale kısa bir süre kala Salon İKSV Direktörü Deniz Kuzuoğlu ile bir röportaj gerçekleştirerek festivale ve güncel müzik dünyasına dair merak ettiğim soruların cevaplarını aradım. Keyifli okumalar dilerim.
İstanbul’un kültür ve sanat yaşamının ana damarlarının ortasında, Galata ve Şişhane mahallelerini birleştiren hat üzerinde taze bir durak oluşturup alternatif müziğin sevilen ve yeni isimlerini konuk eden Salon İKSV’nin iyi müziği Beyoğlu’ndaki evinden şehrin büyük sahnelerine taşıdığı Gezgin Salon Festivali, bu yıl üçüncü kez gerçekleştirilecek. Dilerseniz ilk olarak festivalin ilk iki yılını değerlendirmenizle başlayalım röportajımıza.
Gezgin Salon’un ilkini 2022 Haziran’da gerçekleştirmiştik. Aslında plan bunu 2020 Haziran’da gerçekleştirmekti ama araya giren pandemi sebepli iki sene gecikmeli başlamış olduk. Gezgin Salon aslında artık Salon’da sahne alan ve artık Salon kapasitesine sığmayan isimleri İstanbul’un çeşitli mekânlarına taşımak üzerine çıkan bir yolculuktu. İlk başta bunu zamanında Kiasmos ile yapmıştık, ardından King Gizzard and the Lizzard Wizard ile. Ardından dedik ki biz bunu neden bir festivale dönüştürmüyoruz. Sonuçta seyircinin beklentisi de o yöndeydi. Bir sürü isim de artık daha büyük kapasitelere ulaşabilirdi. O yüzden dediğim gibi 2020’de başlayan ve 2022’de gerçekleşen planlarda ilk sene Cigarettes After Sex ve Tamino pazar günü, Moderat, (ilk önce L’imperatrice’i açıklamıştık ama COVID’den dolayı gelememişlerdi) Bad Bad Not Good, Molchat Doma ve Ryhe gibi isimler sahne aldı.
İlk senenin, pandeminin de tabii insanların evden çıkıp konserleri özlediği dönemde, 2022 yazında etkisi çok güzeldi. Anons ettiğimiz gün yaklaşık 5.000 bileti geçtiğimiz bir sayıyla karşılaştık ki bu İstanbul’da nadir olur. Zaten çok kısa bir sürede Cigarettes After Sex ve Tamino günü biletler tükenmişti. Ardından da ikinci gün ile toplamda 18 sanatçı ile 20.000’i geçen bir kapasiteye ulaştık. Çok keyifliydi. Parkorman seneler sonra yeniden dönmüştü. Şehrin ortasında kolay ulaşılabilir yeşil bir alanda, insanların özledikleri iki günlük bir festivale kavuşmuş olduk. Gezgin’in de ilk senesi bu macerayla başladı. 2023 yılında da 12 konserle yine 20.000’e yakın izleyiciye seslendik.
İKSV’nin en yeni festivalleri arasında yer almasına karşın +1 Sunar: Gezgin Salon Festivali çok kısa bir zaman diliminde kendi kemik kitlesini oluşturarak yaz mevsimini müzikseverler için daha özel kılıyor. Böylesine kısa bir sürede bu başarıya ulaşılmasını neye bağlarsınız?
Bunun birkaç tane etkeni olduğunu düşünüyorum. İlki bu festivalin arkasında bu sene 52. yılını kutlayan İKSV’nin olması. İKSV bu ülkeye festivali getiren ve getirdiği yıldan beri de festival yapmaya devam eden çok köklü bir kurum. Kültür sanat takipçileri de İKSV bir festival açıkladığında bunun hakkıyla gerçekleştireceğine inanıyorlar. İkincisi ise Salon İKSV. Salon İKSV 14 senedir yurt dışındaki mekânlara benzer bir işletme ve programlama hassasiyetiyle, çoğunlukla uluslararası ama yerlide de yeni heyecan verici isimlerden bir seçki yarattığı programı ile takipçilerin karşına çıkıyor. İnsanların Salon’un program seçkisine güveni ve beklentileri de her zaman yüksek oldu. Üçüncüsü de izleyicinin eski festivallere olan nostalji ve özlem duygusu. Özellikle 1995 sonrası doğumluların çok da yaşayamadığı anılardan bahseder olduk. Biz de Gezgin Salon Festivali’ni bu neslin ileride güzel anılarla, anlatırken gözleri paylayarak hatırlayacakları bir festival yaşamalarını hedefledik. Çok çabuk da sahiplenildi ve Gezgin Salon Festivali onların jenerasyonunun bir açık hava festivali oldu.
Festival bu yıl 29-30 Haziran tarihleri arasında müzikseverleri Bonus Parkorman’da buluşturacak. Peki bu yıl katılımcıları nasıl bir program bekliyor?
Bu sene programımızdan Türkiye’de çok uzun süredir beklenen ve Türkiye’de ilk defa sahne alacak Parcels’i açıkladık şubat ayında ilk olarak. Tepkiler çok güzeldi. Herkes çok uzun süredir bekliyordu. Bizim peçeteye isteklerimizde en çok çıkan isimlerden biriydi. Şubat ayında Parcels ile beraber La Femme ve Stavroz’u da açıkladık. La Femme bu sezonda, 2023-2024 sezonunda Salon’un açılışını yapmıştı ve canlı performansı çok güzel bir grup. Fransız Yeni Dalga Pop’un gerçekten iyi temsilcilerinden. Stavroz da Türkiye’ye daha önce çokça gelse de belirli bir kemik kitlesi olan ve bir süredir de tekrar gelmesi beklenen bir isimdi. Ardından yavaş yavaş hem yerli hem yabancı program eklemelerimizi de açıkladık. Yerli isimlerden Büyük Ev Ablukada, bu sene de yine Gezgin Salon sahnesinde cumartesi günü sahne alacak.
Cumartesi headliner’ımız Travis olarak açıklandı. Onun da ilgisi ve coşkusunu hem sosyal medyada hem de bilet satışlarında gördük. Bir süredir takipte olduğumuz ve önce Salon’a mı alsak Gezgin’e mi alsak diye düşündüğümüz Monsieur Minimal pazar günü sahnede olacak. Onun için de çok heyecanlıyız. O da Türkiye’ye ilk defa gelecek isimlerden. Yine Salon’un İstanbullularla tanıştırdığı Berlinli Türk kökenli ENGIN pazar günü sahnede olacak. Hemen ardından da aslında yine aynı tarzda devam edecek bir Hey! Douglas’ın tüm üyeleriyle çıktığı live setimiz olacak. Cumartesi günü ana sahnenin açılışını yapacak olan, yeni isimlerden ama sonradan ismini çokça duyacağımız Bade yapacak. Ayrıca Stavroz öncesinde de Oceanvs Orientalis’imiz var. Bir de yine mayıs ayında Salon’da biletleri çıktığında altı saat içinde tükenen Miles Kane’i festivalimize de davet edelim dedik. O da zaten hemen çok sevinerek kabul etti. Ana sahne programımız böyle.
Bu sene tabii bir de Parkorman’da yeni yapılan amfide, orayı nasıl değerlendirebiliriz diye düşünürken, şu an özellikle İstanbul’da insanların çokça katılım gösterdiği, çok da sevdikleri stand-up formatında bir sahnemiz mi olsa dedik. Oradan da +1 Komedi Salonu sahnesi çıktı. Bu arada tabii ki festival sadece müzik ve komediden oluşmayacak. Biz Parkorman’ı üç ayrı bölgede kullandığımız için ki bunu tek yapan festivaliz şu anda, tabii gün boyu yemek, içecek, festival saçı, festival makyajı, oyunları gibi çeşitli aktivitelerle beraber iki gün öğlen 14.00’ten gece yarısına kadar her gün 10’ar saat küçük bir kasaba seyircileri bekliyor olacak.
Yeri gelmişken festivalin bu yılki yeniliği olan ve TuzBiber iş birliği ile gerçekleştirilecek +1 Komedi Salonu’nu da es geçmeyelim. Bu noktada katılımcıları neler bekliyor?
Bu noktada bir önceki soruda da bahsettiğim gibi amfitiyatroyu nasıl kullanalım sorusundan çıkan bir sahne oldu. Ana sahneye yakın bir konumlaması olduğu için aynı anda müzik yayını oldukça zor. Çünkü sesler karışacaktı ama sahne değişimleri zamanında ne yapabiliriz konusunda şuan çoğu İstanbullu gibi bizim de ekip olarak çokça gittiğimiz stand-up gösterilerini neden yapmıyoruz dedik ve orada da tabii bu işi çok güzel ilerleten ve komedyenlere daimi olarak alan açan TuzBiber’le iş birliği yapalım dedik. Onlar da çok sıcak baktılar. Böylece sekiz isimle beraber, günde dörder şeklinde bir amfitiyatroda +1 Komedi Salonu sahnemiz olacak. 29 Haziran Cumartesi Deniz Göktaş, Caner Dağlı, Akın Aslan, Doğu Can; 30 Haziran’da ise Caner Ömür, Tuna Kalınsaz, Berk Karan ve Çağla Alkan +1 Komedi Salon sahnesinde olacak.
İşinizin biraz da mutfak kısmına girecek olursak Gezgin Salon Festivali’nin programını oluştururken özellikle dikkat ettiğiniz noktalar neler oluyor?
Düzenli olarak yurt dışındaki festivallerde kimlerin sahne aldığı, seyircimizin kimleri istediği gibi kriterlere bakıyoruz. Çok büyük bir havuzdan seçim var. Tabii ki bütçesinin, turne zamanlarının bize uygun olması gerekiyor. Ama bunu hem Salon’un hem de Gezgin Salon’un özelinde de diyebilirim ki aslında bakarken en önemlisi sanatçıların canlı performansları. Salon küçük bir sahne ama inanın onu da müzikal anlamda doldurması kolay değil. Festival ana sahnesi gibi bir yerde gerçekten 10.000 kişiyi avucunun içine alabilecek sahne performansı gösterebilecek isimleri tercih etmeye çalışıyoruz. Bazıları zaten başka festivallerde ana sahnede çeşitli headliner slot’larında çalmış isimler. Ama bazıları da birkaç sene sonra o slot’a erişecek ama güvendiğimiz isimler. Parcels’in bugün canlı performans videolarına baktığımızda zaten 10.000’ler 20.000’ler karşısında çaldıklarını görüyoruz. Ama aynı şekilde biz belli bir noktada Monsieur Minimal’in de, yerli isimlerimizin de, La Femme’ın da bu isimler arasında yer alacağını biliyoruz. Bu seçkide öncelikle headliner’lara göre bir tarih belirlememiz gerekiyor. Ardından çok büyük bir havuzdan o tarihte olan istediğimiz öncelikli isimlere gidip onlarla yazışmalara başlıyoruz. Bu noktada bizim en sevdiğimiz şey peçeteye istek. Seyircimize de her daim kimleri görmek istediklerini soruyoruz ve o liste sürekli büyüyor. Bu şekilde yavaş yavaş slot’ları doldurarak bir sene içerisinde program şekilleniyor. Bizim Parcels’e teklifimiz geçen sene haziran ayında gitti ve o esnada daha ikinci Gezgin Salon Festivali gerçekleşmemişti. Yani bu bayağı uzun bir süreç.
Günümüzde sanatın neredeyse her alanında pek çok üretim mevcut fakat niteliği konusunda tartışılması da gereken noktaların olduğunu düşünüyorum. Hızlı tüketime yönelik çoğu zaman bilinçli olarak üretilen müziğin popüler kültür içindeki mevcut durumunu nasıl değerlendirirsiniz? İyi müziğe ulaşmak geçmişe göre daha mı zor?
Teknolojinin değişimi ile bu sorular her zaman gündeme gelecektir. Ama ben burada “Bizim zamanımızda müzikler böyle miydi?” gibi yorumları da çok doğru bulmuyorum. Müziğe erişim ve ulaşmak açısından çok çok daha avantajlı bir noktadayız. Eskiden bir kaset, bir CD peşinde koştuğumuz zamanlarda bir iki tane müzik kanalından videolar izleyerek büyümüş bir nesil olarak diyebilirim ki YouTube’undan Spotify’ına streaming servislerin hayatımıza dahil olması bence olumlu gelişmeler. Tabii ki bunlar ticari yapılar oldukları için belli başlı zamanlarda öne çıkardıkları isimlerde, kalitesinden ziyade şarkı süresine ya da popülerliğine baktıkları da oluyor. Sonuçta algoritmanınn ne kadar doğru olduğu da her zaman tartışılıyor. Ama benim görüşüm iyi müzik her zaman bir şekilde kendini buluyor. Dinleyiciler hiçbir zaman o kadar da yönlendirilebilir değiller. İnsanlar bir şekilde iyi müziği buluyorlar. Özellikle de gençler. Popüler şarkıları örneğin bir yaz boyunca duyuyor olabiliriz ama daha sonradan herhangi bir albüm ya da single’ını bir daha duymuyor olabiliriz. Ama bazı isimler var ki çok da istikrarlı ve kaliteli bir şekilde yayınlarını yapıyorlar. Bu sadece kalite meselesi değil, müzik piyasasında canlı performans da çok önemli. Kendilerini mekanlarda, turnelerde, sahnelerde kanıtladıkça insanların hem onlara olan hayranlığı artıyor hem de günden güne kitlelerini oluşturuyorlar. Tabii ki hala çok ticari kaygılarla yapılmış işler önümüze düşüyor ama bence günün sonunda kaliteli müzik bir şekilde sıyrılıyor ve insanlar ona ulaşıyor.
Peki ülkemizdeki müzik piyasası nereye gidiyor? Dünyayla karşılaştırdığımız takdirde hangi yönleriyle ayrılıyor? Umut veren veya endişe duymamız gereken noktalar neler?
Türkiye müzik piyasasında maalesef hala bir istikrar sağlanmış değil. Eskiden daha da zordu. Plak şirketlerine bağlıydı bir şarkının çıkışı. Şimdi en azından sanatçılar kendi kayıtlarını yapıp Spotify’a ya da başka mecralara yükleyip birilerine ulaşabiliyorlar. Ama sadece kayıt üzerinden bir dinleyiciye ulaşmak müzisyenin sadece bu işten para kazanmasına yetmiyor. Haliyle müzik sektörünün en değerli tarafı canlı müzik sektörü. Eskiye göre daha iyi olsak da bizi Avrupa ve diğer kıtalardan en çok ayıran bizdeki konser mekânı ve festival azlığı. Yurt dışında grassroot venue’ler vardır, çok yeni isimlerin sahne aldığı, kendini gösterdiği ve kendini geliştirdiği yerler vardır. Bizim ülkemizde de böyle mekânlar özellikle İstanbul’da 4-5 tane vardı ama onlar da ekonomik kriz ve pandemiden etkilenip kapandı.
Camden adında yeni bir belgesel çıktı, orada bu sistemin nasıl işlediğini görüyorsunuz. Camden’da bir pub’da çalarken bir plak şirketinin AnR’ının yani müzikal kataloğu, sanatçıyı seçen insanların keşfiyle bu yolculuğa çıkıyorlar. Bizdeki plak şirketlerindeki AnR’lardan mekân azlığına birçok konu hala gelişimimizi etkiliyor. O yüzden müziğe yatırım yapılırken sadece kayıt değil, müziğin performe edilebileceği yerlere de yatırım yapılmalı. Salon İKSV gibi mekânlar çoğalmalı. Bütçesel anlamda sponsor desteğine ihtiyaç oluyor ayakta kalmaları için. Özellikle gençlere ulaşmak isteyen markalar bu tür mekânları desteklerse ve bu mekânların çeşitli faydalarla hayatta kalması sürdürülebilir olursa müzik piyasası gelişir. Aksi halde sadece müzisyenlerin ve belli başlı isimlerin yönlendirdiği bir sektör oluyor. Umutlu olmaya çalışıyoruz, çok fazla dinlenebilir müzik var bu ülkede, bu ülkeden çok güzel isimler yurt dışında da bilinir oldu. Avrupa’da Amerika’da 60’lar 70’ler Turkish Psychedelic Rock dediğimiz tür inanılmaz değerli bir müzikken bu topraklardan daha fazla isim çıkmasını istiyoruz.
Mevcut ekonomik koşulları da düşündüğümüzde festivallerin her yıl düzenli olarak yapılması ve özellikle yurt dışından isimleri müzikseverlerle buluşturması, işin zorlu boyutu. Bu noktada Gezgin Salon Festivali’ne destek veren sponsorları da konuşalım dilerseniz.
Bunu konuşmaktan çok mutluluk duyuyorum çünkü biz Gezgin Salon konserlerini ya da Salon’da büyüyen isimleri daha büyük mekânlarda çıkaralım, İstanbul’a yayalım fikrini düşünürken tabii ki bu işin bütçesel boyutunu da düşündük. Ama o esnada hayatımızda Salon’a da destek veren +1 ekibi girdi ve +1 ekibiyle biz bu hayali beraber kurduk. Onlar da aslında geçmişteki şuan “Ah o eski festivaller!” denilen festivallerin her zaman yanındalardı. Bu ekip İKSV’nin birçok festivaline destek vermiş ve vermeyi de sürdüren bir ekip. Kültür sanata katkının değerini bilen bir ortakla çalışmak gerçekten bu işi kolaylaştırıyor. Diğer türlü yurt dışından bir sanatçı kaşesine döviz ödeyip, Türk Lirası ile bilet satarak bu iş yapmaya çalışmak çok zorlayıcı oluyor ki bu işe para kazanmak için de girmemek lazım. Yani para kaybetmediğin sürece başarılı sayılabiliyorsun.
Gezgin’in hayatımıza girmesiyle +1’in dışında, festivalin içeriğini de besleyecek, bizimle yan yana olmasını istediğimiz markalarla da konuşmaya başlamıştık ilk senenin planlama sürecinde. Bu konuda bizi ilk destekleyen ve üç senedir de hayatımızda olan Sephora markası gerçekten festivale çok yakışan bir marka. Üç senedir önündeki kuyruklar festival boyunca bitmedi. Yaş ve cinsiyetten bağımsız herkes makyajını, saçını yaptırdı. Bu sene hayatımıza yeni giren bir destekçimiz de ENUYGUN. O da aslında gençler için çok doğru bir marka. Şu anda herkes “Biz gençlere nasıl ulaşırız?” derken onlar da gelip bize ulaştılar ki bu markanın gerçekten vizyonunu da gösteriyor. Bizim Salon’da da Gezgin Salon’da da daimi olarak çeşitli destekçilerimiz oluyor. Ama burada gerçekten bu işin yapılmasını sağlayan, ilk program için ilk teklifi atarken bir sıkıntı çıkmayacağının güvenini veren ilk isim tabi ki +1. O yüzden umuyorum gençlere dokunmak isteyen bütün markalar sadece bize değil, bütün festivallere bu ekip gibi destek verir.
Müzisyenlerin ürettikleri eserlerle, beyan ettikleri düşüncelerle ve toplumun bir kesimine ters düşen davranışlarıyla karşı karşıya kaldıkları yıldırma politikaları ve iptal edilen konserleriyle türlü gerekçelerle usulsüz şekilde iptal edilen festivallerle son yıllarda sıkça karşılaşır olduk. Festivallerin geleceği adına bir umut hala var mı?
Festivallerin geleceği adına hala bir umut var. Hala bu işi yapıyor olmamız da bunun bir göstergesi. Salon’un misyonlarından biri de festival kültürünü doğru yansıtıp bu kültürü kalıcı ve sürekli hale getirmek. Gençlerin yıllar sonra bile unutamadığı, anılarında adı geçen festivaller yapmak istiyoruz.
Festivallerin, konserlerin aslında bir kültür sanat aktivitesi olduğunu ve bu canlı müzik sektöründen binlerce insanın da hayatını geçindirdiğini bilmek de çok önemli. Sesçisinden vokalistine, şoföründen dansçısına birçok çalışan iptallerden maddi manevi etkileniyor.
Bu koca sektörü sadece eğlence olarak görmemek lazım. Özellikle biz her seferinde Salon olarak da Gezgin Salon Festivali olarak da bunun bir eğlence değil, bunun bir canlı müzik sektörü olduğunu savunuyoruz. Biz konser yapıyoruz, gençleri bir araya getiriyoruz ve onlara beraber eşlik edebilecekleri sanat eserinden, duyarak ve görerek farklı dünyaları keşfedebilecekleri bir alan sağlıyoruz. Herkesin de bunun altını çizerek vurgulaması bu algının değişmesinde önemli rol oynayacaktır.
Geçtiğimiz yıl temmuz ayı sonunda yapılan Gezgin Salon Festivali, bu yıl haziran ayının sonunda yapılacak. Bu değişikliğin sebebi ne oldu?
Biz aslında Gezgin Salon Festivali’ni haziran ayında gerçekleştirmek üzerine yola çıkmıştık. 2022’de de haziran ayında oldu. Çünkü hem bir yaza merhaba, hem okulların, sınavların bitişiyle özellikle bizim kitlemizin kutladıkları daha yaz tatiline de girmedikleri bir zamandır haziran, hava da çok bunaltıcı değildir. Geçen sene yapmamızın sebebi, biraz headliner’a göre de tarih belirlendiği için, ben geçen sene Parcels ile ilgili yazışırken haziran ayı için sordum. Ama bir önceki senenin, 2023’ün gruplarıyla yazışırken tarih belirtmekte zorlandım sebebi de hem bayram tatili hem de seçimlerin zamanının tam belli olmamasıydı. O yüzden de hafta sonlarının boş olduğunu bildiğimiz temmuz ayına kaydık. Aslında bizim isteğimiz haziran ayı ile devam etmek ama tatil zamanları ya da sanatçılara göre de bu tarihler değişebiliyor.
Sizce müzik, yaşama ve umutsuzluğa bir alan açar mı?
Yaşama açar ama umutsuzluğa açmaz diye düşünüyorum. Eğer umutsuzluğa karşı ise açar. Ben bunu kişisel deneyimlerimden de söyleyebilirim. Benim mutluyken dinlediğim müzikler ayrıdır, mutsuzken dinlediklerim ayrıdır. Burada kendimi daha iyi hissedeyim diye açıp dinlemekten de bahsetmiyorum, o esnada bu sıkıntıları, bu dertleri yalnızca ben yaşamıyorum, yalnız değilim hissi müziğin insanlara verdiği en önemli his bence. İnsanların konser ve festivallere gitme sebebi de bu, evde dinlemek yerine. Yalnız değilim, burada benim gibi insanlarla beraberim, hayat zor ama yanında birileri ile o zorluk azalıyor. Müzik sanatın her alanında olduğu gibi bu duyduğum hissi başkası da duyuyor, bu evrende tek başıma değilim hissini veriyor. “Umutsuzluğa alışmayın” diyerek de sevgili Büyük Ev Ablukada alıntısı yaparak da cevabımı sonlandırmak isterim.
Son olarak festival takipçilerine neler söylemek isterseniz, bir mesajınız var mı?
Öncelikle herkesi 29-30 Haziran’da Bonus Parkorman’a bekliyoruz. Ayrıca Salon İKSV’ye de bekliyoruz. Bu yaz İstanbul’da çok güzel konserler ve festivaller olacak, başta İKSV’nin yaptığı İstanbul Caz Festivali gibi. Tabii bu işin bütçe kısmının olduğunu biliyorum ama bütçeleri, keyifleri, olanakları yettikçe hepsine katılmalarını, kendi gibi insanlarla güzel vakit geçirmelerini istiyoruz. Ayrıca seyircilerimizin gelecek festival ve konserlerde neler görmek istediklerini söyledikleri peçeteye istekleri bekliyoruz. Keyifli vakitler geçirmelerini ve güzel anılar biriktirmelerini istiyoruz. Ayrıca festival süresince de İKSV WhatsApp Destek Hattı’mız her zaman açık, her zaman festival seyircimizin yanındayız.
Kapak Fotoğrafı: Erkan Nas
İlginizi çekebilir: Melo Magger’dan 52. İstanbul Müzik Festivali
İlk yorumu siz yazın!