Sanatçı Deniz Salaçin Erciyas ile: Tasarımları Üzerine
“Gözlerdeki Işıltı” denilince aklınıza ekonomi geliyorsa, sizin için üzgünüm 🙂 Çünkü bana göre “gözlerdeki ışıltı” tutkulu insanlar arasında özel bir mesajlaşma biçimi. Geçtiğimiz haftalarda Deniz Salaçin Erciyas’ı dinlerken işinden bahsettiği anlarda gözlerindeki ışıltıyı gördüğümde hayatta yaptığı her şeye tutkusunu katan ve ilham veren birisini dinlediğim için çok mutlu oldum. Renkli dünyası, yaptığı işbirlikleri ve yarattığı hikayeler çok dikkatimi çekti. Sizleri de bu renkli dünyaya dahil etmek , eğer daha önceden tanıyorsanız tekrar buluşturmak için Deniz Hanım’a nam-ı diğer Raptiye’ye röportaj yapmayı teklif ettim ve büyük bir nezaketle beni kırmayarak sorularımı yanıtladı.
Tusiad Bu Gençlikte İş Var! Dönüşümü Hızlandır! programı kapsamında bir hafta süren girişimcilik kampında birbirinden değerli isimleri dinledim geçen hafta. Panellerden biri ve bence en renklisi Deniz Salaçin Erciyas’ın çalışmalarını anlattığı, sanatla girişimciliği bir arada vurgulayan paneldi. Paneli dinlerken Deniz Hanım’ın hikayesinden bir çok noktayı kendi hikayeme benzettim. Özellikle herkesin kendisinden daha alışılmış yoldan gitmesini beklediği noktada hayallerine tutkuyla bağlanması ve sonucunda çok başarılı işler ortaya koyması beni çok etkiledi. Sevdiğim markalarla yapmış olduğu işbirliklerinin ortaya çıkma hikayelerini mutlaka sizin de bilmeniz gerektiğini düşündüm ve bu renkli dünyayı sizlerle buluşturmak istedim.
Teklifimi kırmayarak çok keyifli bir sohbetin ortaya çıkmasını sağlayan Deniz Hanım’a tekrar teşekkür ederek sizleri sohbetimizle baş başa bırakıyorum.
Deniz Hanım, öncelikle bana ve theMagger okuyucularına vakit ayırdığınız ve renkli dünyanızı bizimle paylaşacağınız için teşekkür ederim. Sizin çalışmalarınız ve işbirlikleriniz hepimizin hayatına bir noktada dokundu aslında ama o tasarımların kime ait olduğunu bilmeyenler için klasik bir soruyla başlayalım diyorum. Yeditepe Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra neler yaptınız?
Öncelikle ben bu röportaj için size teşekkür ederim.
Yeditepe Üniversitesi Grafik Tasarımı bölümünden mezun olduktan sonra İzmir’e döndüm. Artık çalışma hayatına geçiş yapmak için ajanslara başvurmaya başladım. Bir sene boyunca bir ajansta çalıştıktan sonra aile şirketimizde reklam ve tanıtım hizmetlerini yönetmek üzere başladım. Kariyer yolculuğumda her şey yolundaydı fakat hayatımda bir eksiklik olduğunun farkındaydım. O eksiklik dediğim şey aslında benim arayışımdı. Buna kendimi ve gerçekte ne yapmak istediğimi bulma arayışı diyebiliriz. Ve benim bugün çok sevdiğim işi yapabilmemin en büyük nedeni o eksikliği keşfetmem oldu. Şimdi artık bir tasarımı gördüklerinde ‘aa bu kesin Raptiye’nin (Deno’nun) işi’ dendiğini duymak benim için paha biçilmez.
Sizin hikayenizi dinlediğimde bildiğim bir gerçeği tekrar etmiş oldum. Eğer içimizde bir potansiyel varsa o öyle ya da böyle ortaya çıkmak için bizi rahatsız ediyor diye düşündüm. Haksız mıyım? Sizin bağımsız bir sanatçı olma yolundaki hikayeniz bana bunu çağrıştırdı. Siz nasıl yorumlarsınız?
Kesinlikle katılıyorum. Benim hikayem tam bu soruyu açıklar nitelikte. İlk sorunun cevabında bahsettiğim hayatımdaki eksikliği fark etme meselesi aslında.
Ne eksikti hayatımda? Aslında elimi çalıştırmak isterken, aslında çizim yapmak, boya yapmak isterken ben bilgisayar başındaydım. Evet, yine mesleğimi yapıyordum ama içimde bir ateş yanmaya devam ediyordu. O tutkumu ortaya çıkarmalı ona sarılmalıydım ve en önemlisi vazgeçmemeliydim.
Böylece reklam sayfaları, kataloglar, kurumsal kimlik çalışmaları yaparken aynı zamanda kendi kendime yine çizmeye başladım. Kendime bir karakter yarattım. Yaşadığım duyguları, gittiğim seyahatleri, yaptığım sporları hepsini onunla aktarmaya başladım. Aynı zamanda bir iletişim ağı oluşturmaya başladım bu şekilde.
Bazen gelen iyi yorumlar gibi kötü yorumlara da denk geliyordum tabii. Ama kötü yorumlara kulaklarımı tıkadım, yolumdan vazgeçmemeye kararlıydım. Sürekli üretmeye devam ettim. En önemlisi hayal kurmaktan da vazgeçmedim. İyi ki de öyle yapmışım!
Raptiye nasıl ortaya çıktı?
Raptiye, bundan 12 sene önce Instagram sayfası oluşturmaya çalışırken çıktı ortaya. Çok sevdiğim bir arkadaşımla otururken “paylaşım yapmak istiyorum haydi bana hesap alalım” dedim. Kullanıcı adı olarak ne yazalım dedi, ben de Deniz ile ilgili her şeyi türettikten ve hiç birinin kabul edilmemesinden sonra nereden aklıma geldiyse; Raptiye yaz bakalım dedim ve kabul edildi.
Bunu tamamen tesadüfî bir şekilde mi söyledim sonra çok düşündüm. Raptiyenin anlamını hepimiz biliyoruz: Sabitlemek istediğimiz objeleri tutmaya yarayan araç. Ve ben belki de içimde derinlerde bir yerde tutkum olan, peşinden gittiğim hayalimi gerçeğe dönüştürdüğüm işlerimi sabitlemek istiyordum. Bunun için bu ismi seçmiş olabilirim. Öyle olacak ki, raptiye ismi bugün benim markam haline geldi. Daha kendimi keşif aşamasının başında ortaya attığım aklımda olmadığını zannettiğim bir fikir gibi. Hepimiz içimizde bir yerde ne istediğimizi ve tutkumuzun ne olduğunu biliyoruz ve bunu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. O derinlerden gelen seslere kulak vermemizin önemini yadsımamak gerekli.
Bioderma ile yaptığınız işbirliğinizden bahsetmek istiyorum. Orada tasarımlarınız aslında bir hikayeye dayanıyor ve markayı bu hikayeye dahil ediyorsunuz. Hikayeyi kurgularken çıkış noktanız ne oluyor?
Yarattığım kız karakterinden yola çıkarak kurguladığımız bir hikaye olmuştu Bioderma işbirliği. Benim için önemliydi. Çünkü İstanbul’a taşınma arifesindeydim. Karakterimi daha büyük bir kitleye duyurma hevesinde olduğum bir zamandı. O kadar güzel bir döneme denk geldi ki… Konumuz akneli ciltler için kullanılan Sebium serisiydi. Benimde ilk gençlik dönemimden beri aynı sorunu yaşadığım bir konu olması bana hikayeye dahil olmak konusunda heyecan vermişti. Konuya hakimdim. Gençlerin ne görmek ve ne duymak istediklerini bildiğim ve onlara bu konuda yalnız olmadıklarını hissettirmek için hikayeyi buna göre yarattım ve resmettim. Ortaya içinde tipografi barındıran görseller çıktı . Çok keyifli, renkli ve dinamik bir iş oldu sonuçta.
Vans ve Bang & Olufsen işbirliklerinize bayılıyorum. Bu iki işbirliği özelinde sormak istiyorum: burada tasarımlarınızı yaparken nasıl bir hikaye kurguladınız?
Bang&Olufsen projesinde bana ilham veren dürtü, “herkesin ve her şeyin birbirine benzediği bu dünyada farklı bir şeyler yaratmak, insanların kendi benzersiz renklerini ve özgünlüklerini bulmalarına olanak sağlamak, onlara benzersiz olduklarını hatırlatmak; ruhu olan tasarımlar oluşturmak” şeklinde oldu. Renkler, şekiller, doğadaki desenler ve doğanın kendisine hissettirdiği soyut ifadesinden ilham aldım. Önceden belirlenmiş bir plana bağlı kalmaktansa, çalışmalarımda spontaneyi benimsedim.
Vans konusu ise benim hayalini kurduğum bir şeydi. Sosyal medyanın ilk zamanlarında hep yabancı sanatçıları takip ediyordum ve ayakkabı boyayanları görünce ‘bende bir gün ayakkabı boyayacağım’ dedim. Seneler içinde yaptığım diğer işlerin arasında birden masamda uzun zaman önce alıp koyduğum beyaz bir ayakkabı bana göz kırpıyordu.
Olması gereken zaman o zamandı sanırım. O gün ayakkabı kişiselleştirme işine başladığım gün oldu. Çok sipariş geldi, zevkle ve keyifle birçok ayakkabı boyadım. Hepsi özgür ve özgün çizgilerdi. En yaratıcı olduğum zaman özgür olduğumu hissettiğim zaman oluyor. Ne zaman Vans Global sayfasında bize ilham veren kişiler ve işler kısmında beni paylaştı, o zaman ki mutluluğumu size anlatamam.
Tüm bunların dışında bir de daha büyük, dış mekan ve iç mekan duvar tasarımlarınız da var. İzQ’da her gittiğimde görüyorum. Şimdi de DasDas’da bir çalışmanız var. Orada kompozisyonunuz nedir?
Öncelikle hem iç hem dış mekan duvar tasarımlarında en hoşuma giden, o mekana kendimden bir şey katmak yani aslında ruhumu katmak diyebiliriz. Tasarıma her gün bakan hatta onunla yaşayan kişilerin hayatına dokunduğumu hissetmek beni çok mutlu ediyor. “Günaydın!” derken oradan alacağı pozitif bir his, yüzünde gülümsemesine sebep olacak bir duygu… Bunlar benim için çok değerli.
DasDas Akademi binasının dış cephesinde ise anlatmak istediğim tema; Özgürlük! Herkes farklı yerlere bakar, farklı şeyler görür. Sanatın bazen denge kuran bazen alışılmış ve kanıksanmış olanı yoldan çıkaran gücü, örselenmiş dünyaya eşi bulunmaz hayat öpücüğüdür!
Son olarak sizi kurumsal hayattan daha renkli bir dünyaya sürükleyen içinizdeki ilhamdan bahsetmek istiyorum. Sizi tetikleyen, ilham veren durumlar ya da duygular neler merak ediyorum.
Beni tetikleyen en büyük etken kendimi tanımak istememdi. Kendimi keşif yolculuğumdu. Hayata bir iz bırakmak istememdi. Özgür olmak, hayal kurmak, kaygıdan uzak bir şekilde üretebilmekti.
Tabii ki bu süreç içerisinde takip ettiğim, ilham aldığım, sanatı hariç duruşunu, tarzını sevdiğim sanatçılar oldu. İçimde böyle bir potansiyele sahip olduğumu hissetmek beni hep harekete geçirdi. Renkler, doğa, hayatın kendisi, kalabalığı, beni hep üretmeye sevk etti.
Ürettikçe keşfetmeye devam ettim. Bu uzun bir yolculuk. Her gün bir şey öğrenmek, güncel olmak, sonu gelmez güzel ve keyifli bir yol. Ben de elinde kalemi, kağıdı eksik olmayan bir yolcuyum diyelim. Bakalım daha ne manzaralar bekliyor bizi.
Biz de yeni çalışmalarınızı merakla bekliyoruz.
Kapak Fotoğrafı: Instagram/@raptiye
İlginizi çekebilir: Melis Büyükerk’ten Eymen Aktel Röportajı
İlk yorumu siz yazın!