Şeytana Pabucunu Ters Giydiren Avukatların Dizisi: The Good Wife
Vize / final dönemi yaklaşırken ders çalışmamak için bağlanacak bir dizi mi arıyorsunuz? HBO ve Showtime’ın tadı damağınızda kalan 10 bölümlük dramalarından sıkıldınız mı? Sizi uykusuz bırakmayan, iliğinizi kemiğinizi kurutacak maratonlara sebep olmayan diziye, “dizi” demiyor musunuz? Buyrun The Good Wife’a…
Amerika’daki televizyon endüstrisine aşina olmayanlar için ufak bir açıklama yaparak başlayalım isterseniz söze. Okyanusun diğer tarafında TV kanalları network ve cable olmak üzere ikiye ayrılıyor. Network dediğimiz türdeki kanallar, bizim ülkemizde de sıradan bir uydu alıcısı ya da (eski usül yöntemleri düşünürsek) antenle, bulunduğunuz mevkiye göre izleyebildiğiniz kanallar. Cable ise tam karşılığıyla “kablolu televizyon” oluyor. Yani belli bir ücret karşılığında evinizde sahip olabileceğiniz bir servis. Amerika’daki TV kanallarını isim olarak bilenler için bir gruplandırma yapacak olursak… Network grubunda ABC, CBS, NBC, Fox ve The CW yer almakta. Cable ise yaş sınırı konusunda sıkıntı çekmeyen dizilerin kol gezdirdiği HBO, AMC, Showtime ve Starz gibi kanalları içeriyor.
Şimdi gelelim işin civcivli kısmına. Son yıllarda kablolu televizyon, özellikle dramalar anlamında, çok kuvvetli bir hale geldi. AMC’nin elinde Mad Men, yakın bir zaman önce finalini yapan Breaking Bad ve reyting konusunda hiç sıkıntı çekmeyen The Walking Dead var. HBO ise Scorsese’nin yapımcılığını üstlendiği Boardwalk Empire, her yaştan izleyiciyi televizyon karşısına çeken Game of Thrones ve hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip olan True Blood ile ortalığı kasıp kavuruyor. Showtime’ın Homeland’le elde ettiği başarıdan bahsetmeme gerek yoktur diye düşünüyorum. Emmy Ödülleri’nde bile drama kategorilerinde artık kablolu dizilerinin borusu ötmekte. Bu da bizi şu soruyu sormaya itiyor: Dört büyük network‘de (CW’yu dikkate almıyorum.) gerçekten izlenmeye değer bir drama var mı? Her ne kadar tek başına olsa da, evet var.
2009 yılında yayın hayatına başlayan The Good Wife, network dramaları arasında reytingi iyi olup eleştirel anlamda da başarı sağlayabilen tek dizi. CBS’de Pazar geceleri ekrana gelen The Good Wife’ın arkasında ünlü yönetmen Ridley Scott ve geçtiğimiz yıl kaybettiği erkek kardeşi Tony Scott var. Fakat fikir babası, daha doğrusu fikir ebeveynleri, Michelle ve Robert King çifti. Amerika gündeminin eşini aldatan politikacılarla dolu olduğu bir dönemde start alan yapımın başrollerinde ise televizyon izleyicisinin oldukça tanıdık olduğu iki isim var. Bunlardan birisi ER’ın hemşirelerinden Julianna Margulies, diğeri ise Sex and the City’nin Mr. Big’i Chris Noth. Ayrıca yine daha önce yaptığı televizyon işleri sebebiyle tanıdık gelebilecek Matt Czuchry ile Josh Charles haricinde beyazperdede yer aldıkları yapımlarla tanıdığınız Christine Baranski ile Alan Cumming’e de rastlamanız mümkün.
The Good Wife şu sıralar beşinci sezonuna tam gaz devam etmekte olduğu için dizinin konusunu sizlere aktarırken ne söylemem gerektiğinden emin olamıyorum. Eyalet savcısı kocasının adı bir skandala karışınca kendi ayaklarının üzerinde durmak zorunda kalan Alicia Florrick, yıllar sonra avukatlık yapmaya geri dönüyor. Yoğun iş temposu sırasında iki çocuğunun da geçtiği evrelerde aktif bir ebeveyn rolü oynamaya çalışırken, bir yandan da aynı üniversiteye gittiği patronu Will Gardner’la olan gönül meselelerine vakit ayırmaya çalışıyor. Fakat dizinin 2009’dan bu yana aldığı mesafe o kadar büyük ki her sezonda değişen dengeler sebebiyle, hikayenin bu basit özetle sınırlı kalmadığını belirtmekte yarar var.
Şu an dizinin geldiği yere yetişebilmek için 45’er dakikadan oluşan toplamda 90’ın üzerinde bölüme zaman ayırmak isteyenlere bir sebep vermek gerekiyorsa… The Good Wife her bölümde karşımıza çıkan yeni davalarla kafanızı meşgul ederek monotonlaşan dizilerden biri değil. Çok iyi yazılmış karakterleri ve asla bir sonraki kareyi tahmin edemediğiniz bir hikaye akışı var. Kablolu bir kanalda gösterilmemesine rağmen risk almaktan çekinmeyen, politik mevzulara da ufaktan dokundurmalar yaparak seyirciyi vicdanıyla başbaşa bırakan senarist ekibi büyük ihtimalle TV’nin en çalışkan insanlarından oluşmakta. Her yıl büyük bir aşama kaydedip daha da kusursuzlaşması sebebiyle televizyonun Mad Men’le birlikte en iyi yazılmış dizilerinden biri dememde sakınca yoktur diye umuyorum.
Diziye bugüne kadar konuk olan oyuncuların bir şekilde ana kadrodan daha fazla parlatıldığını eklemem gerek. Michael J. Fox, Martha Plimpton, Carrie Preston, Mamie Gummer, Amanda Peet, Dylan Baker, John Benjamin Hickey, Edward Herrmann, America Ferrera, Stockard Channing, Matthew Perry, Parker Posey ve son transfer Melissa George’un oluşturduğu yıldızlar geçidine bakıp de heyecanlanmamak elde değil. İş hayatındaki, özellikle özel sektörde çalışanların fazlaca tanıdık bulacağı kalıplaşmış kişilikleri oldukça inandırıcı bulacağınıza da şüphem yok. Sadece hukuk alanında görevi olanların değil, herkesin ilgisini çekecek anekdotlarla dolu.
Sürprizi kaçıracak bilgileri vermeden daha ne kadar ilginizi çekebilirim bilmiyorum. Ülkemizde pek saygı duyulmayan avukatların şeytana pabucunu ters giydirdiğini görmek, Chicago’nun ayak oyunlarıyla dolu düzenine şahit olmak için bile izlenmeyi hak ediyor. Şu yazıdan sonra diziyi deneyecek olanların, haftalar boyu sürecek The Good Wife maratonlarından kaynaklı asosyallik dönemleri için bana teşekkür ettiklerini şimdiden duyar gibiyim. Yeni bağımlılığınız, özel hayatınıza armağanım olsun.
İlk yorumu siz yazın!