İlk yorumu siz yazın!
Il Dolce Far Niente: Hiçbir Şey Yapmamanın Mutluluğu
“Hiçbir şey yapmama” anlamına gelen dolce far niente aslında bir İtalyan deyimi. Tüm dünyada satış rekorları kıran Elizabeth Gilbert’ın “Eat Pray Love” (Ye Dua Et Sev) adlı anı kitabı daha sonra filme çevrildi ve çoğumuz belki de bu deyimi bu tatlı film sayesinde biliyoruz. Kariyer peşinde olup sadece işe odaklanan, sosyal medyanın baskısıyla her daim aktif olmaya çalışan ve hızla akıp giden zamanın içerisinde fazlasıyla kendini unutan birçok kişiye ilaç gibi gelecek bir düşünce biçimi…
Genellikle hayatın telaşıyla birlikte hep haraket halinde olmak zorundayız. İşe gitmek, yemek yapmak, alışveriş için dışarıya çıkmak, arkadaşlarla buluşup sohbet etmek ya da spora gitmek. Her anımızı mutlaka doldurmaya niyetli olduğumuz günlere geçenlerde biraz zorunlu bir mola verdik. Ve bu zorunlu mola sayesinde aslında hareketli hayatımız bir anda tamamen tersine döndü. Evlere kapandık. Evlere kapandığımızda da ilk başlarda pek boş duramayanlarımız oldu(!). Sosyal medyayı aşırı derecede bağımlı olanlar, fotoğraf paylaşmadan yaşayamayanlar evlerinde giyinip fotoğraf paylaşma derdine girdi. Her ne kadar evlerimizi kapansak da kısacası bağımlılık yine evlerde de devam etti. Hayatın akışına kendilerini tamamen kaptıran insanlar bu süreçte ne yapacağını bilemedi. Ben de öyle.
İlk zamanlar herkes gibi ben de sosyal hayatımı, arkadaşlarımı, özgürce dolaşmayı çok özledim. Hepimiz acaba ne zaman bitip normale döneceğiz diye düşünerek endişeli günler geçirdik. Eve kapanıp dışarıyla bağlantımızın sınırlı olacağını kavradığımız anda bu sefer evde neler yapabiliriz, bu durumla nasıl baş edebiliriz diye kafa yormaya başladık. Ben dizileri tüketmeye, elimdeki mevcut kitapları okumaya, mutfakta kendimi geliştirmeye odaklandım. Dergide yazmak hayalimdi, onu gerçekleştirdim. Keyif aldım doğrusu. Evde de mutlaka bir şeyler yapmam gerekiyor kafasındaydım uzun bir süre. Sabah yoga yapılacak, kahve içilecek, Netflix’de dizi izlenecek, cilt bakımı yapılacak ya da yeni tarifler öğrenilecek. Her şeyi planlamakla meşguldüm. Sonra bir sabah uyandığımda kendime şunu dedim: “Bugün hiçbir şey yapmayacağım.” Bu benim için biraz zor bir şeydi aslında. Çünkü devamlı uğraşacak bir şeyler mutlaka bulmaya çalışırım. Ama o gün, yani hiçbir şey yapmadığım gün bana çok iyi geldi anlatamam. Bazen gerçekten hem bedenimizin hem de zihnimizin hiçbir şey yapmamamıza ihtiyacı var. Ben bunu bu süreçte daha iyi kavradım.
Sadece bu deyimi aslında izolasyon süreciyle de ilişkilendirmek istemiyorum. Normalleştiğimizde bile bazen kendimizi vakit ayırmalı, kendimizi dinlemeli ya da gerçekten hiçbir şey yapmamanın keyfini yaşamamız gerektiği söylemek istiyorum. Neden tatillerde çok keyif aldığımızı düşündünüz mü? Çünkü tatillerde diğer normal yaşantımıza nazaran hiçbir şey yapmadığımız günler daha fazla. Bu hiçbir şey yapmamanın keyfini tatilde yaşayınca tatiller bizim için doğal olarak değerli oluyor. Peki her zaman tatil olmasını bekleyeceğiz? Elbette hayır. Kendinizi nasıl hissediyorsanız, size ne iyi gelecekse onu yapın ama bazen de gerçekten hiçbir şey yapmayın. Durum sadece bundan ibaret.
Geçenlerde Hürriyet gazetesinde köşe yazarı olan Sevgili Onur Baştürk‘ün 24 Nisan tarihli “FOMO mecburen bitti, sıradaki ne?” adlı yazısını okudum. Daha sonra yazıda bahsettiği New York Times’dan Ruth La Ferla‘nın yazısını okudum. Ruth La Ferla yazısında “Artık FOMO bitti, JOLGO var” diye yazıyor. Yazarın belirttiği FOMO, bir şeyleri kaçırma korkusu olarak tanımlanıyor. Yenilikleri, gelişmeleri kaçırma ve eksik kalma korkusu. Normal süreçte belki de çoğumuz hep bir şeyleri kaçırma korkusu yaşadık ve birçok şeyden eksik kalmamalıyım diye düşünüp durduk. Ama bu süreçte anladık ki artık kaçırma korkusunun yerini JOLGO (Joy of Letting Go) bir diğer ifadeyle “bırakmanın sevinci” aldı. New York Times yazarının kendi deneyiminde çoğu kişinin izolasyon döneminde bir plan yapması ve zamanla planladıkları tüm rutinlerden sıkılınca “sal gitsin” mantığının öne çıktığı görülüyor. Ben yazıyı okuduktan sonra “jolgo” ile “dolce far niente” arasında güzel bir ilişki yakaladım. İkisinin de ortak özelliği aslında “bir şey yapma, sal gitsin”. Birçoğumuz bunu eminim izolasyon sürecinde deneyimledi. Ama hala aramızda bu düşünce yapısıyla en az bir defa karşılaşmamış olanlarımız varsa şimdiden deneyebilir.
Kendini rahat bırak; her zaman aktif olmak zorunda değilsin. Hadi bugün hep birlikte bir şey yapalım? – Hiçbir şey yapmayalım.
İlginizi çekebilir: Elif Kazak’tan Jolgo ile Tanışmak
İtalyanca'nın en büyük güzelliklerinden biri o kadar melodik ve muhteşem bir dil ki herşeyi güzelleştiriyor. Bu Dolce Far Niente de böyle bence. Açıkcası katılmadığım bir düşünce. Bu dünyada zamanımız kısa, o yüzden de mümkün olduğunca değerlendirmeden yanayım. Öte yandan benim kendime has bir Dolce for Niente anlayışım var: Yavaşlamam gerektiğini düşündüğümde görece önemsiz işler yapmak. Mesela aksiyon filmi seyretmek, spotify listelerimi revize etmek, terasa çıkıp müzik dinlemek... Tabi bu zaman konusunda en önemli nokta çocuk sahibi olmak. Kerem 'baba benimle araba oynamak ister misin' dediğinde herşeyi bırakıp onunla oynarım 🙂
Elbette katılıyorum. Hayat kısa ve her anımızı iyi değerlendirmekten yanayım. Ama bazı durumlarda kendimize ödül olarak bu mantığı kullanmaktan da yanayım. Bu sayede ilerde yaşayacağımız anılar için benzin depolamış oluruz 🙂