“Benim için kahve, ayılmak için içilen sıcak bir içecekten ibaret” diyenlerdenseniz kahve hakkında henüz bir şey bilmiyorsunuz demektir. Gözlerinizi dört açın ve şimdi okuyacağınız adı bir kenara not edin: Drip Coffeeist. Kahve deneyiminizi yüz seksen derece değiştirecek olan bu mekan dünyada birçok örneği olan “drip coffee” metodunun İstanbul’daki seçkin temsilcilerinden biri.

Konum

“Drip coffee” Türkçe’ye damlatarak demleme tekniği olarak çevrilebilir. Demlemedeki bu farklılık kahvenin makine içerisinde değil, direkt filtrenin üzerindeki kahveye kaynamış suyun belirli aralıklarla damlatılmasıyla gerçekleştiriliyor. Suyun kahve ile her temasında kahve çekirdeklerinden çıkan aromalar daha zenginleşerek filtrenin altındaki bardağa damla damla iniyor. Mekana adını veren bu teknik kahve deneyimini daha kişiye özel, daha taze ve lezzetli kılıyor.

Oldukça mütevazı döşenmiş, olanca sıcaklığıyla sizi içeri davet eden Drip Coffeeist birçok yenilikçi kahve demleme tekniğiyle bizi adeta büyülüyor. İçeri adım attığımızda ilk gelişimiz olduğunu söyleyince hemen Cenk Bey (Cenk Turna) tarafından “sihrin gerçekleştiği yere” yakından bakmaya davet edildik ve kahve üzerine hem teknik hem kültürel uzun bir sohbet yaptık. Bizi adeta üniversitede uygulamalı ders heyecanına geri döndüren deneyimli barista yer yer bilgimizi de sınayarak bize kahvenin geçirdiği yolculuk ve doğru demleme teknikleri konusunda da önemli dersler verdi. Etrafta çizgi filmlerden çıkmış gibi görünen değişik damıtma aletlerini görünce içimdeki çılgın bilim insanı kendini tutamadı ve hepsinin nasıl çalıştığını merakla sorgulamaya başladı.

Duvarda dikkatimizi çeken ilk tasarım harikasının kahveyi soğuk etkisiyle damıttığını (cold brew) öğrenince kısa süreli bir şaşkınlık yaşadık. İki büyük haznesi olan ve arada bulunan yüzeye buz konmasıyla başlanan damıtma süreci yaklaşık 14 saatlik bir maraton sonucu birkaç litre kahveye dönüşüyor ve ancak ertesi gün müşteriye servis edilebiliyor. Soğuk etkisiyle çekilmiş kahvenin farklı aromalarını açığa çıkaran bu süreç daha sert içimli bir kahveye dönüşebiliyor ama eşsiz tadı en azından bir kez sade olarak denemeye değer. Cenk Bey de öyle tavsiye ediyor zaten; “Bir kez tadına bakın, sonra içine ister süt ekleyin ister portakal suyu!”

Bundan sonra yöneldiğim ilginç aparat laboratuvarlarda kullanılan şırıngalardan farksız bir mekanizmayla çalışıyor. (aeropress) Yine ortasında bir filtre ve kahve koymak için haznesi olan dev boyutlu şırınganın üzerine sıcak su eklendiğinde bir kaç dakika içerisinde demlenen kahve French press mantığıyla filtrelenerek içime hazır oluyor. Ama her deneyimdeki farklılığın altını çizmekte fayda var; kullanılan aparat ve kahve yüzeyiyle suyun temas süresi işin püf noktaları.

Son olarak benim denediğim ve bizzat yapımında elimi değdirdiğim en zevkli tecrübeye gelelim: Sifon! Evet yanlış duymadınız, son tekniğin adı gerçekten sifon (syphon) çalışma mekanizması yine bu ismi hak etmesinde rol oynamış. İki büyük cam haznesi olan bu aletin alt haznesine kaynamış su ekleniyor ve en alta ateş yerleştiriliyor. Ateş yanmaya devam ederken orta hazneye kahveyi içeren bölüm ekleniyor ve cam kapak üstüne yerleştiğinde basınç farkından dolayı yukarı yükselen sıcak su ortada buluştuğu kahve ile eşsiz bir şekilde bütünleşiyor. Bütün su yukarı yükseldikten sonra ateş kapatılıyor, kahve biraz karıştırılıyor ve bu sefer de soğumanın etkisiyle tekrar aşağı hazneye geçiyor, ama bu kez kahve filtrelendiği için sadece içime hazır sıvı kısım altta toplanıyor. İki kişinin paylaşabileceği bu içecek henüz yaparken kokusuyla sizi büyüsü altına alıyor zaten; damağınıza yaşattığı şölen ise benzersiz!
“Ben bu kadar alengirli şeylere girmesem, bir latte içip çıksam?” derseniz o da olur tabii; hatta kahve istemeyenler için çay bile mevcut fakat mekana adını veren bu özel lezzetleri başka bir yerde bulmanın kolay olmadığını bir kez daha söyleyelim. Sahipleri gerçekten bildikleri ve yerel üreticilerden aldıkları kahveleri kendileri kavurup sipariş aldıkları anda kullanılacak tekniğe göre çekiyorlar ki kahvenin lezzetinin bu kadar farklı olmasının bir nedeni de bu.

Aylardır önünden geçtiğim halde yeni deneyebilme fırsatı edindiğim Drip Coffeeist hem Şaşkınbakkal’ın ortasında oluşuyla Bağdat Caddesi’ne yeni bir soluk getirdi hem de sunduğu bunca farklı lezzetle yurt dışındaki kahve kültürünü bir nebze bizlere tattırmış oldu. Her gidişte yeni tatlar deneyeceğinizden ve mutlaka tekrar gitmek isteyeceğinizden şüpheniz olmasın!