Dubai Operası 2023-2024: Sezon Üzerine Realistik Bir Değerlendirme
Vikingur Ólafsson konseri öncesinde Yahya Kemal’in Erenköyü’nde Bahar şiirinin son dizelerini hatırlıyorum. Ne der büyük usta en büyük şiirlerinden birinde: “(…)Aylarca hayal içinde kaldık/Zannımca Erenköyü’nde artık/ Görmek felek böyle bir baharı.” Benim de zannımca belki felek Dubai’de ve BAE’de böyle bir sezonu bir daha görmeyecek ama bildiğim bir şey var ki o da bu sezonun etkinliklerinden biriktirdiğim anılarla, zihnimde yer eden sesler ve görüntülerle yeni sezona kadar müzikal bir hayal aleminde yaşayacağım.
Dubai Operası’nın 2023-24 sezonu görkemli bir etkinlikle kapandı: Film Müzikleri Haftası. Haftanın açılışı bence film müziği tarihinin en büyük bestecisi Ennio Morricone’nin müzikleriden oluşan ve bizzat büyük ustanın oğlu Andrea Morricone tarafından yönetilen muhteşem bir konserle açıldı. Sezonun, Film Müzikleri Haftası’nın ve konserin detaylarına girmeden kısaca Dubai Operası’ndan bahsedeyim.
Dubai Operası… Dubai’yi hiç ziyaret etmemiş, şehir ile ilgili bilgisi bir kaç fotoğraf, kulaktan dolma bilgiler ve önyargılardan oluşan birine sorarsanız aklında nasıl bir görüntü belirir? İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi ile ilgili tartışmalar sırasında bir devlet büyüğümüz “AKM’yi yıkacağız, yerine Barok Mimaride bir opera binası yapacağız demişti”. Dubai Operası’nda bir etkinlik seyrederken ara ara aklıma bu söz; AKM ve İstanbul’un 1940lardan günümüze kadar devam eden opera binası serüveni gelir. İstanbul’un bir opera binasına sahip olma süreci Türkiye’nin geçirdiği politik, ekonomik ve kültürel değişimler bağlamında incelenebilecek derin bir mevzu ve bir başka yazının konusu. Tekrar konuya başına dönersem, görmeyenlerin veya bilmeyenlerin Dubai’deki opera binasının barok, rokoko veya neo-klasik, vb. ama tarzından bağımsız olarak görkemli ve gösterişli bir mimari yapı olduğu hayal edeceğini düşünmek zor değil. Öte yandan, Dubai’yi gören ve şehrin mimarisi ve şehircilik anlayışı hakkında az da olsa kafa yoran herkes az çok Dubai Opera binasının şehrin genel mimarisi içinde değerlendirilmesi gerektiğini kabul edecektir.
Dubai, küresel düzeydeki finans, turizm, gastronomi, gayri-menkul, teknoloji – inovasyon ve uluslararası ticaret alanlarındaki etkisini son yıllarda moda, tasarım, sanat ve kültür alanına da taşıma gayretinde. ART Dubai hakkında yazdığım yazıda bu konuya değinmiştim. Şehrin finansal gücü ve nüfusunu oluşturan grupların çeşitliliği düşünüldüğünde bu isteğin çok anlamlı ve hatta zorunlu olduğu açık.
Şehre taşınma kararı aldığımızda itiraf edeyim sanat ve kültür alanında boşluk yaşayacağıma dair ciddi endişelerim vardı ve bu boşluğu mümkün olduğu kadar Avrupa Seyahatleri ile kapatacağımı düşünüyordum. Durum hiç de korktuğum gibi olmadı. Dubai, özellikle görsel sanatlar, müzik ve sinema alanında, bir Londra, Paris, New York, Berlin ve Viyana düzeyinde olmasa bile çok derece zengin seçenekler sunan önemli kültür-sanat kurumlarına ev sahipliği yapıyor. Daracık mekanı içinde kaybolmaktan, sahibiyle sohbet etmekten romantik bir zevk aldığımız küçük/butik kitapçılar açısından fakir sayılabilir (neredeyse tüm kitapçılar büyük küresel zincirlerin şubelerinden oluşuyor) ama orada da imdadınıza dünyanın en hızlı ve kolay online alışveriş seçenekleri devreye giriyor ve örneğin Türkiye’de yayınlanmamış kitaplara, üstelik kendi ana dillerinde rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Dubai bu yılın Şubat ayının ilk haftasında dünyanın pek çok ülkesinden önemli yazarların katıldığı Emirates Airlines Festival of Literature başlığıyla edebiyat ve yayıncılık alanında çok büyük bir etkinliğe ev sahibi yaptı. Yaklaşık bir saat uzaklıktaki komşu emirlik Sharjah’da emirin kızının himayesinde her sene bir ülkenin konuk olarak yer aldığı çok büyük kitap ve edebiyat fuarı gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla kitap okumak isteyene, edebiyat ile ilgilenenlere de belirli seçenekler sunuluyor.
Yeniden, bu yazının konusuna, Dubai Operası’na dönersek, bina öyle çok gösterişli değil. Hele de bulunduğu bölgedeki komşu binalar düşünüldüğünde ki Burj Khalifa ile neredeyse yan yana sayılır, oldukça mütevazi ama zarif ve gerek bölgenin gerekse de şehrin mimarisiyle uyumlu bir yapı. Öte yandan içine girdiğiniz andan itibaren dünyanın en lüks konser ve etkinlik mekanlarından birinde olduğunuz hissini ve deneyimini yaşatan bir mimarisi ve dekorasyonu var. Burada akla Viyana’daki Staatoper veya Londra’daki Royal Albert Hall veya Paris‘teki Palais Gariner gelebilir ama bu tarihi anıtsal yapılar ile Dubai Operası’nı kıyaslamaya kalkmak tarihi, kültürel ve mimari açısıdan doğru olmayacağı gibi adaletli de olmaz. Dubai’de genel mimariye uymayacak şekilde Barok veya Rokoko tarzı bir opera binası yapılsaydı muhtemelen Las Vegas’ı tanımlamak için Baudrillard’un kullandığı ‘hiper-gerçeklik’ veya bir başka Fransız filozof Bruce Begout’un ‘sıfır şehir – hiçliğin şehri’ deyimlerinin somut simgelerine dönüşen Luxor Hotel & Gazino veya The Venetian Las Vegas otelleri gibi bir mimari pastich olarak görünecekti.
Gelelim içeriğe, yani programa… Dubai Operası son derece yoğun ve zengin bir program içinde farklı türlerden çok önemli orkestra, grup ve solistlerin gösterilerine ev sahipliği yapıyor. 2023-24 Gösteri Sezonu görkemli bir şekilde Madame Butterfly ve ardından bale repertuarının belki de en bilinen eseri Kuğu Gölü ile başladı. Sonrasında da nerdeyse her hafta gitmeye değer en az bir gösteriyle seyircisine dolu dolu bir sezon yaşattı.
Kasım ayında Shakespear’in sen sevdiğim oyunu olan Macbeth’in dünyanın en önemli tiyatrolarında sahnelenen farklı ve çağdaş bir yorumu Dubai Opera’sının sahnesinde de yer aldı. İtiraf etmem gerekirse benim gibi bir tiyatro karşıtını bile tiyatroyla barıştırdı diyebilirim.
Kasım ayının bir diğer önemli etkinliğiyle senfonik veya ‘progressive rock’ türünün kurucu ve en önemli gruplarından olan ve kurulduğu 1967 yılından bu geçen süre içinde popülerliği azalsa da aktif olarak müziğe devam eden Jethro Tull’ın konseriydi.
Konserler açısından çok yoğun geçen Aralık ayında gerçekleşen etkinlikler içinde benim açımdan büyük bir keşif olan Malili Tuareg grubu Tinariwen konserinden özel olarak bahsetmek isterim. ‘Desert Blues’ olarak adlandırılan çok özgün bir müzik türünün en büyük temsilcisi olan grubun elektronik Blues altyapısı üzerine inşa ettiği Tuareg melodileri seyirciyi Batı Afrika çöllerinin sıcak, sonsuz ve büyülü atmosferine götürüyor. Yüzünüze adeta Sam Yeli’nin getirdiği kum tanelerinin vurduğunu; çölde yarı gerçek-yarı halüsinasyon, ruhani/imgelerle dolu bir yolculuğa çıktığını hissediyorsunuz. Kendinizi blues müziğinin kurduğu dünyevi atmosferden bir anda Paul Fowles’ın The Sheltering Sky (Esirgeyen Gökyüzü) romanının ikliminde buluyorsunuz.
Ocak ayında, geçen sezonda da çok ilgi gören bir konser için Dubai’ye gelen neo-classic türün en büyük isimlerinden Ludovico Einaudi yeniden Dubai Operası’nın sahnesindeydi. Progressive rock, neo-classical ve new-age tarzlarının en büyük öncülerinden Mike Oldfield’ın 50. Sanat yılının kutlandığı Mike Oldfield – Tubular Bells 50. Yıl özel konseri de Ocak ayına damga vurdu.
Dubai Operası 1-15 Şubat arasında gerçekleştirilen InClassica Müzik Festivali’nde Oxford Filarmoni Orkestrası ve son dönemin önemli solistlerine ev sahipliği yaptı. Kendisinden pek haz etmesem de itiraf edeyim yabancı ellerde dinlemenin ayrı bir gurur verdiği Fazıl Say da festivalin en popüler solistelerinden biriydi. 5 Şubat akşamı Berlin Senfoni Orkestrası ile birlikte sahne aldı ve Camille Saint-Saens’ın Sol Minor 2. Piyano Konçertosu’nu çaldı. Büyük bir coşkuyla devam eden Şubat, InClassica Festival’inden birkaç gün sonra başlayan La Scala Bale Akademisi’nin Kuğu Göl’ü ile birlikte bale tarihinin en büyük yapıtı Fındıkkıran yanında Bach ve Vivaldi’nin yapıtlarının üzerine tasarlanan koreografilerle süslediği gösterisine sahne oldu. Şubat sonunda da müzikal tarihinin en popüler yapıtlarından biri olan Andrew Lloyd Weber’in Phantom of the Opera (Opera’daki Hayalet) gösterime girdi ve iki hafta boyunca seyirciyle buluştu.
Nisan ayında bu sezon kendi adıma beklediğim etkinliklerden iki tanesi gerçekleşti. 24 Nisan’da neo-klasik ve ambiant türlerinin en önemli isimlerinden Olafur Arnalds ile beraber yaptıkları The Chopin Project (2015) ile bir anda favori solistler listeme giren Kore asıllı Alman piyanist Alice Sara Ott’un ilan edilir edilmez merakla beklediğim resitali gerçekleşti. Günümüz klasik müzik dünyasının en yaratıcı isimlerinden biri olan Ott, Türk Mimar Hakan Demirel ve ekibi ile Covid-19 Pandemisi sırasında başladığı Echoes of Life çalışmasıyla müziğin nasıl günümüzün dijital sanatıyla buluşabildiğini gözler önüne serdi.
Nisan ayının bir diğer büyük konserinde MusicAeterna klasik müziğin önemli eserlerine getirdiği farklı ve çağdaş yorumlarıyla büyük bir ilgiye mahzar olan ve kendine özgü yönetimi ve tarzıyla belki de son dönemin en aykırı şefi olan Teodor Currentzis yönetiminde iki akşam konser verdi. İlk akşam Çaykovski’nin İtalya esinli yapıtlarını seslendirilirken ikinci akşam Wagner’in opera uvertürlerinden bir seçki sunuldu.
Mayıs’ta ise büyük bir sabırsızlıkla beklediğim iki etkinlik gerçekleşti ve iki çocukluk hayalim gerçek oldu. Haberleri e-posta kutuma düşer düşmez biletlerini satın aldığım bu etkinliklerden ilki Gidon Kramer ve Kremerata Baltica Konseriydi. Büyük şef, rahmetli Hikmet Şimşek’in sunumuyla bir Pazar Konseri Programı’nda Alban Berg’in Keman Konçertosu yorumunu dinledikten sonra hayran olup sürekli takip ettiğim ilk büyük solist olan Letonyalı kemancı Gidon Kremer’i canlı olarak dinlemek çocukluk hayallerimden biriydi. Üstad, 1997 ‘de kurduğu ve Baltık Ülkeleri’nden genç müzisyenleri bir araya getirdiği Kremerata Baltica orkestrası eşliğinde çağdaş klasik müziğin Philip Glass ve Alexander Raskatov gibi önemli isimleriyle Jēkabs Jančevskis gibi genç kuşağın ilgi çekici bestecilerini bir araya getiren bir program sundu. Tangoyu Arjantin folk müziğinden yüksek sanat seviyesine çıkaran ve klasik müzik ile buluşturan büyük besteci Astor Piazzola da programda yer aldı.
Sadece Mayıs ayının değil bence tüm sezonun, hatta şu ana kadar Dubai Operası tarihinin en büyük ve unutulmaz konseri ise 9 Mayıs 2024’de gerçekleşti: Ennio Morricone Konseri.
Bu konseri Morricone’nin müziklerini yaptığı Sergio Leone’nin Dollar Triology’sini oluşturan filmleri (Birkaç Dolar İçin, İyi-Kötü-Çirkin, Bir Avuç Dollar) seyrettiğim andan itibaren neredeyse 45 yıldır bekliyordum. Sinema tarihinin en büyük bestecisi Ennio Morricone’yi çok istememe ve uğraşmama rağmen hayattayken canlı izleme olacağına sahip olamamıştım. Bestecinin ikonik film müzikleri kendisi de önemli bir besteci ve orkestra şefi olan oğlu Andrea Morricone’nin yönetimindeki büyük senfoni orkestrası ve Dubai Operası Korosu tarafından Dubai Operası Film Müzikleri Haftası kapsamında 3 saatlik bir konserde seslendirildi.
Hayatımda ilk defa bir konser hiç bitmesin istedim. Heyecandan ve mutluluktan uyuyamadım, kendimi Vahşi Batı’nın çorak toplarından at sırtında, elimde Winchester tüfeğim ateş ederken hayal ettim ve 2023-24 Dubai Operası Sezonu’nu unutulmaz bir finalle kapadım. Film Müzikleri Haftası boyunca Star Wars: A New Hope, Charlie Chaplin’in sessiz sinema döneminin en büyük klasiklerinden The Kid ve Karayip Korsanları serisinden ‘The Curse of Black Pearl’ senfoni orkestrası ve koro eşliğinde canlı müzik ile gösterildi ve 13 Mayıs itibariyle Opera perdelerini bir sonraki sezon açmak üzere kapadı.
Dubai Operası, Dubai’deki ve hatta BAE’deki tek konser-etkinlik mekanı değil. Ona çok yakın olan ve daha çok popüler müzik etkinliklerine ev sahipliği yapan Coca-Cola Arena (geçen sene Hans Zimmer’in Dünya Turnesi kapsamındaki konserini burada belirtmek isterim. Bu sene Zimmer Mayıs sonu ve Haziran başında yine aynı mekanda konserler verecek) ile yine Abu Dhabi’de büyük popüler müzikallere (Mathilda), popüler müzik konserlerine (Sting, Guns N’ Roses, Robbie Williams, Scorpions) ev sahipliği yapan Etihad Arena farklı türlerdeki organizasyonları seyirci ile buluştu. Abu Dhabi Classics mimari açıdan çok özel bir konuma sahip olan Emirates Palace Mandarin Otel veya Manarat Al Saadiyat Kültür Merkezi gibi mekanlarda aralarında İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası, Yo-yo Ma, Kathyrn Scott ve Berlin Filarmoni Dörtlüsü gibi klasik müzik dünyasının önde gelen orkestra ve solistlerini misafir ediyor. Şubat ayında Abu Dhabi Festivali önemli solist ve orkestraların sahne aldığı bir diğer önemli klasik müzik etkinliği olarak bölgedeki müzik severlere çok doyurucu bir program sundu. Bu senenin son büyük sürprizi ve benim için Morricone konserinden sonraki yılın en büyük müzik etkinliğiyse 28 Mayıs’ta Abu Dhabi Cultural Foundation’da gerçekleştirilecek. Bence kendi kuşağının en büyük piyanisti olan ve olan Bach’ı en iyi çalan solist olduğunu düşündüğüm İzlandalı Vikingur Ólafsson Bach’ın Golderg Çeşitlemeleri’nden oluşan bir resital verecek.
Nasıl muhteşem bir sezondu ve nasıl hızla geçti gitti! Vikingur Ólafsson konseri öncesinde Yahya Kemal’in Erenköyü’nde Bahar şiirinin son dizelerini hatırlıyorum. Ne der büyük usta en büyük şiirlerinden birinde: “(…)Aylarca hayal içinde kaldık/Zannımca Erenköyü’nde artık/ Görmek felek böyle bir baharı.” Benim de zannımca belki felek Dubai’de ve BAE’de böyle bir sezonu bir daha görmeyecek ama bildiğim bir şey var ki o da bu sezonun etkinliklerinden biriktirdiğim anılarla, zihnimde yer eden sesler ve görüntülerle yeni sezona kadar müzikal bir hayal aleminde yaşayacağım.
Kapak Fotoğrafı: Bülent Tunga Yılmaz
İlginizi çekebilir: Bülent Tunga Yılmaz’dan ART DUBAI
Benim de önyargılı olacağım bir şehirdi, ama okuyunca sizin adınıza mutlu oldum🙂 Keyfini çıkarın
Teşekkür ederim. Bu arada uygunsa sorabilir miyim? Önyargınız kültür-sanat alanı ile mi yoksa şehrin tümüyle mi ilgili? Sevgiler