Çağla Meknuze ve Mairi Pardalaki ile: Dünya Maskara Performansı Üzerine
Birbirine benzer kültür ve düşüncelerin sanat aracılığıyla bir potada erimesi, biz sanatseverler açısından içerik bakımından zengin bir deneyimi beraberinde getiriyor. 19. yüzyılda İstanbul’da “karamanlidika” ile yazılmış iki dilli şarkılar ve mezar yazıtlarından esinlenen bir Türk-Yunan performansı olan Dünya Maskara da son dönemde bu minvalde tecrübe ettiğim dikkat çekici işlerin başında geliyor. Şair Çağla Meknuze ve koreograf Mairi Pardalaki’nin Karamanlıların konuştuğu bir Türkçe ağzı ve Yunan alfabesini kullanan bir Türkçe yazı formu olan Karamanlıca ile yazılmış çift dilli şarkılar ve mezar yazıtlarından esinle ortaya çıkan performansı Dünya Maskara, bu geçmiş dilsel yakınlığın izlerini araştırırken yazıları aşk, ölüm, din ve kadının yeri gibi arşiv temalarıyla yan yana getirerek yeni yaklaşımlar icat ediyor. Ben de bu kapsamda bir süre önce izleme fırsatı bulduğum bu performansa dair iki sanatçıyla röportaj yaparak performansın hikayesini, aktarmak istediklerini ve ortak çalışma süreçlerini konuştum. Keyifli okumalar dilerim.
Her oyunun/performansın sahneye konmadan önce bir şekilde yolunu bulan yolculuğu olduğuna inanırım. Dünya Maskara’nın hikayesi nasıl başladı peki? İçinde bir “tesadüf” barındırıyor mu? Röportajımıza ilk olarak bu soruyla başlayıp sizden ilgi çekici olduğunu düşündüğüm o hikayeyi dinlemek isterim.
Mairi Pardalaki: Dünya Maskara’nın yolculuğuna bakmak gerekirse bu, 2019’da İstanbul’da İKSV’nin “Be Mobile Create Together!” programı kapsamında üç ay geçirmek için yaptığım başvuruyla başlıyor. Başvurumda, iki dilli Türkçe-Yunanca metinlere dayanan bir performans yaratmak istediğimi belirttim fakat o dönemde bu metinlerin gerçekten var olup olmadığını görmek için bir araştırma yapmamıştım. Bu sadece bir öngörüydü. “Karamanlıca” metinlerin varlığıyla ise bir yıl sonra, İstanbul’a gitmeden kısa bir süre önce, internette karşılaştım ve ardından Paris’te bir kütüphanede araştırma yaptım. Yani, Dünya Maskara’nın başlangıcı bir tesadüf değildi. Tamamen kasıtlıydı.
Çağla Meknuze: Mairi ile Türkiye, Fransa, Almanya ve Hollanda’da pek çok sanat kurumunun paydaş olduğu “Be Mobile Create Together!” dolayısıyla 2020’de tanışmıştık. Mairi İstanbul, İKSV sanatçı residansına bense Hollanda, Lahey’deki Writers Unlimited residansına kabul edilmiştim. O tarihten bu yana dostluğumuz ve üretimimiz güzelleşerek büyüyor. Mairi, 2021’de tekrar İstanbul’a geldiğinde buluştuk, kendisi Karamanlıca üzerine çoktan düşünmeye, çalışmaya başlamıştı fakat benim bu dile çekilmem, daha doğrusu bu dilin sihrine kapılmam Balıklı Rum Ayazması’nda yere döşenmiş mezar taşlarıyla karşılaştığımız andır, benim için mucizeviydi. O gün Mairi yanımda birdenbire Türkçe konuşmaya başladı sanmıştım, kafamı çevirdiğimde mezar taşını okumaya çalıştığını gördüm. Ne okuduğunu Türkçe bilmediği için anlamıyordu, bense duyduklarımı anlıyor fakat okuduğu metni (Yunan alfabesiyle yazılı) anlamıyordum. Hayatım boyunca unutamayacağım bir an…
Dünya Maskara, 19. yüzyılda İstanbul’da “karamanlidika” ile yazılmış iki dilli şarkılar ve mezar yazıtlarından esinlenen bir Türk-Yunan performansı. Bu noktada performansın temelini oluşturan karamanlidika diline yoğunlaşmamız gerekiyor sanırım. Yazılış, okunuş veya dil bilgisi kuralları bağlamında hangi yönleriyle öne çıkıyor?
Mairi: Karamanlıca üzerine odaklanan bir araştırmacı bu soruyu daha net cevaplayabilir ancak kısaca “Karamanlıca”, Rum Ortodoks nüfusunun konuştuğu Türkçe’nin, Yunanca alfabe kullanılarak yazıldığı bir lehçe ve yazım sistemidir. Kendine özgü bir Karamanlı telaffuzu olmuş olmalı – ancak ne yazık ki dil bilgisi detaylarını incelemedim. Deneyimlerime göre, Karamanlıca metinler Yunan alfabesiyle yüksek sesle okunduğunda bugün Türkçe konuşanlar tarafından kabaca anlaşılabiliyor. Bana göre en çok dikkat çeken şey ise Karamanlı kültürünün, bugünkü terimlerle baktığımızda oldukça karmaşık bir kültür olmasıdır: Yunanca alfabe, o dil için uygun değildi, Hristiyan kilise ayinleri Türkçe yapılıyordu; her şey birbirine karışmıştı ve bölünemez bir bütün oluşturuyordu.
Çağla: Bana göre “Yunan alfabesiyle yazılan fakat Türkçe okunan” Karamanlıca doğuşuyla, varlığıyla hikayesi, sırları olan eşsiz bir dil. Alfabeyi okumak için Yunanca, okunanı anlamak içinse Türkçe bilmek gerekiyor. Balıklı Rum Ayazması’nda mezar taşlarıyla karşılaştığımız o ilk andan beri beni ürperten, heyecanlandıran ve duygulandıran tam da bu… Artık konuşulmayan yani ölmekte olan bu dili, 2020’li yıllarda bir araya gelmiş bir Yunan ile bir Türk’ün birlikte anlamlandırma çabasının öznelerinden biri olduğum için mutluyum. Bir araya gelişimizden, Karamanlıca keşiflerimizden ve Dünya Maskara’nın yolculuğundan mutluluk duyuyorum.
19. yüzyılda yazılmış bir dilden bahsediyoruz. Peki bu dilin çözümlenmesi ve performansın metninin oluşması nasıl bir süreçten geçti? Süreç içinde yardım aldığınız kişi ve kurumlar oldu mu?
Mairi: Performans metinlerini birlikte yazdığımız Çağla Meknuze ile İKSV’deki “Be Mobile Create Together!” programındaki rezidans sırasında, 2020’deki ilk karantina dönemine denk gelen zamanda tanıştık. O dönemde, onun iki şiirini kullandığım “i wake up” adlı kısa bir stop-motion video yarattım. O zaman da Çağla ile daha fazla çalışmak istediğimi biliyordum. Bir yıl sonra, 2021 yazında, Dünya Maskara projesi için yeni bir fon bulunduğunda ve COVID aşılaması yeni başlamışken, İstanbul’a geri döndüm ve Çağla’ya Karamanlıca metinlere dalıp kendi yazılarımızla birleştirmeyi önerdim.
Öncelikle, 19. yüzyıldan müzik antolojilerinde bulunan iki dilli şarkıları masaya getirdim. Karamanlıca lehçesi ve yazım sistemi üzerinde çalışan Mathias Kappler ve Evangelia Balta’nın yayınları çok yardımcı oldu. Karamanlıca metinleri Türkçe yayımlamışlar ve İngilizce, Fransızca’ya da tercüme etmişlerdi. Birkaçını yeniden yazdıktan sonra, Çağla, Hercules Millas’ın Türkçe-Yunanca ortak kelimeler, ifadeler ve atasözleri sözlüğüne dayanan yeni bir şiir üzerinde çalışmayı önerdi. Ardından bizi yazma sürecimizde yeni bir yola yönlendirecek ikinci bir öneri getirdi: Balıklı Rum Mezarlığı’nı ziyaret etmek! Burada daha fazla Karamanlıca yazı bulunabilirdi. Orada bir öğleden sonra geçirdik. Ziyaretimizin ardından, mezarlıkta bulunan Karamanlıca mezar taşlarının çevrim içi olası çevirilerini aramaya başladık. Araştırmacı Anastasios Iordanoglou’nun çevirilerini içeren bir yayına ulaştık. Tek dezavantajı, çevirilerin Yunan alfabesinde olmasıydı. Çağla’nın bu metinleri anlayabilmesi amacıyla –Yunan alfabesini okuyabilen ben olduğum için– yüksek sesle okumam gerekiyordu ve Çağla’nın okuduklarımı telaffuzuma rağmen Türkçe olarak anlamlandırabilmesini umuyordum. Bu, bizim için gerçekten yaratıcı bir süreç oldu, birlikte çok değerli zaman geçirdik.
Röportajdan önceki sohbetimizde “Bir Yunan dansçının okuduklarını Türk bir şairin dinleyip deşifre etmesi gibi kendiliğinden performansa dönüşen bir öykümüz var” şeklinde tanımlamıştınız Dünya Maskara’yı. Dilleri, düşünceleri, fikirleri ve yaşam tarzları birbirinden belli noktalarda ayrılan bu iki kişi Dünya Maskara’da nasıl bir ortak paydada buluştu? Performansın yaratım sürecinde birlikte hareket etmek nasıl avantajlar sağladı? Birbirinizi hangi yönlerden beslediniz?
Mairi: Öncelikle şunu söyleyerek başlayayım: Dünya Maskara kendiliğinden performansa dönüşen bir hikaye değil. Hayata geçmesi için çok fazla proje yazımı, planlama, bütçeleme ve birçok başvuru gerekiyordu. Ancak gerçekleştirilmesinin yöntemli olması, yaratım sürecinin spontane olmadığı anlamına gelmiyor. Çağla ile çalışmaya gelince, ana dilimiz farklı ama düşüncelerimizin ve yaşam tarzlarımızın çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Ortak bir zemin bulmak için fazla çaba gerekmedi, bu zaten oradaydı. Ancak ben bir dansçı olduğum için, bir metni profesyonel bir yazarla birlikte ilk kez yazıyordum. Çağla’nın nasıl çalıştığını, masaya getirdiği fikirleri ve Karamanlıca metinleri bir ilham kaynağı olarak kullanabilmesindeki rahatlığı, ama aynı zamanda orijinal yazılardan koparak kendi metnini önerişini görmek gerçekten ilginçti. Karamanlıca metinler etrafında doğaçlama yapmak benim için daha uzun sürdü ve sanırım anlamlarına daha bağlı kaldım ve çok uzağa gitmedim. Çağla’nın kelime ritmi duygusu da benimkinden çok daha özgür bence; ben daha çok “metronomik” kalıyorum.
Çağla: Mairi detaylı araştırmalar, proje yazımı, başvurular ve bütçeleme gibi yoğun emek isteyen süreçlerde istikrarlı bir şekilde başarılı. Fakat onun da dediği gibi yaratım süreci; bizim bir araya gelişimiz ve Karamanlıca dilinin yapısı itibarıyla spontan ilerleyebiliyor, “akıcı” bir yanı var. Zaten ‘”kendiliğinden” derken “doğası itibarıyla” anlamında yani Yunanca yazılan fakat Türkçe okunan bir dili, Yunan bir dansçı ile Türk bir şairin çalışıyor oluşu sahne öncesinde, yaratım aşamasında bile bir performans niteliği taşıyor anlamında deneyimliyorum ben.
Dünya Maskara aynı zamanda EFFEA hibesiyle desteklenen bir proje. EFFEA hibesinin varlığı bu yolculuğa hangi katkıları sağladı? Klasik diye tanımlanan bu türden projelerin hibe, fon veya ve sponsorlarla desteklenmesi neden önemli?
Mairi: Dünya Maskara, üç festival bir araya gelerek çalışmamı desteklediği ve hibe başvurusunda bulunduğu için The European Festivals Fund for Emerging Artists (EFFEA) desteği alabildi: Dance Laboratory Rhodes (Yunanistan), Dance Days Chania (Yunanistan) ve Istanbul Fringe Festival (Türkiye). Bu tür bir proje için, sahnede genellikle akademik araştırmalara ayrılmış karışık dilsel mirası ele almak ve bunu günümüz dilleri ve hareketli bedenlerle karşılaştırmak önemliydi. Bu projeyi güçlü Türk-Yunan tarihinin izlerini barındıran ve bu izlerden ilham alan çağdaş anlatıları sunmakla ilgilenen üç festivalde sunmak, EFFEA hibesi için önemli bir noktaydı. EFFEA gibi hibeler, projeye temel maddi destek sağlamanın yanı sıra ortaklıklar ve ağlar oluşturdukları için de önemli: hibeler, çalışmamız hakkında fikir alışverişinde bulunduğumuz, yeni fikirlerin ortaya çıkabileceği ve daha fazla bağlantının kurulabileceği kişiler tarafından başlatılır ve uygulanır. EFFEA dışında, Dünya Maskara, Fransız Enstitüsü, Teatroskop Sahne Sanatları Ağı, JF Costopoulos Vakfı, NEON Yunanistan, Anna Lindh Vakfı, i-Portunus, Be Mobile Create Together! gibi birçok hareketlilik programı ve Gate 27, Kinitiras Sahne Sanatları Ağı, Akbank Sanat Dans Atölyesi, Çıplak Ayaklar Kumpanyası, Anis Gras – Le lieu de l’autre, Purespace Studio, Zoğrafyon Rum Lisesi gibi kaynaklar sunan daha birçok partner tarafından desteklendi. Bir projeyi tek başımıza taşımamak, başkalarıyla paylaşabilmek ve onların projeyi zenginleştirmesine izin vermek, o projenin ömrü için çok önemli.
Dünya Maskara, geçmiş dilsel yakınlığın izlerini araştırıyor ve yazıları aşk, ölüm, din ve kadının yeri gibi arşiv temalarıyla yan yana getirerek yeni yaklaşımlar ortaya çıkarıyor. Ülkeler ve kültürlerin farklı olması aşk, ölüm, din ve kadının yeri gibi temalarda farklılıklar yaratıyor mu? Yoksa bu temalar kültürlerüstü bir yerde mi kendine yer buluyor?
Mairi: Zamanla, aşk, ölüm ve din çerçevesinde kadınların yeri konusunda farklı ülkeler ve kültürler arasında önemli farklar olmadığını söyleme eğilimindeyim; bazı değişiklikler var ancak bunlar aynı payda etrafında dönmekte: kalıcı eşitsizlikler. Çağla ile bu temalar etrafında yazdıklarımız organik bir şekilde ortaya çıktı, onların hangi yönde gelişeceğine önceden karar vermedik. Kadınlık, başından sonuna kadar metinlerimizden geçen bir tema ve onları dişil olandan feminist olana dönüştürdü. Kağıt üzerindeki serbest çağrışımlarımız oldukça benzerdi. Performansın son metni, 2015 yılında Çağla’nın yazdığı bir kadın cinayeti şiiri, bu şiir Karamanlıca mezar yazıtlarına yaptığımız dalışın ardından performansa çok belirgin bir şekilde dahil oldu.
Çağla: Yüzlerce yıllık tarihi, binlerce kilometre fiziksel mesafeye rağmen farklı diller ve farklı dinlerde bunca ortak duygunun, ortak söylemin varlığı şaşırtıcı. “Ölüm, aşk, ayrılık” gibi insani durumlar anlamında birleştirici ve fakat bunca tarihsel ve kültürel farklılık arasında kadına biçilen rollerin, söylemlerin aynılığı üzerine düşünmek gerekiyor. Bu, ortak kelimeler ve atasözlerini çalışırken beni zaman zaman sinirlendiren zaman zaman gözlerimi dolduran bir keşif oldu. Kadınlığın sınırlarını çizmekte inat eden bu aynılık ülkeler, diller ve dinler ötesinde uyanmamız ve aşmamız gereken bir tuzak.
Performansta sözlerin şiirsel ve zarif aktarımının beden hareketlerine yansıması metindeki her bir kelimenin canlılığını ortaya koyuyor adeta. Performans metninin beden hareketlerine aktarımı noktasında hangi dokunuşlar oldu?
Mairi: Bu metinleri, Emre Malikler’in orijinal müzik besteleri eşliğinde harekete geçirirken, amacımız onları betimlemek için bir yol bulmak değil, vücudu basit hareket imgelerine yönlendirmelerine izin vermekti. Seyircilerin işlemeleri gereken çok fazla bilgi var: iki dil, alt yazılar, müzik, hareket. Amacım, onlara kaldırabileceklerinden daha fazla bilgi yüklememekti. Bu katmanlar zengin olabilir ama benim en rahat olduğum katmanı, hareketi, en basit haliyle tutmak istedim; yine de bu katman, tüm katmanları bir araya getirip onları anlamlı kılan katmandı. Hareket, hakkında çok fazla konuşmasak bile projenin en canlı ve en temel yapı taşıdır.
Çağla: Şiirlerimin, metinlerimin böylesine etkileyici bir şekilde bedenlenişine tanık olmak benim için eşsiz bir duygu. Müzisyeniyle, dansçılarıyla, iletişime geçilen tüm sanat kurumları ve sanat çalışanlarıyla bu ekibin bir araya gelişi çok değerli. Mairi’ye bizleri bir araya getirdiği ve istikrarlı çabalarıyla “Dünya Maskara”yı hem Yunanistan’da hem de Türkiye’de sahnelemeyi başardığı için bir kez daha bu vesileyle teşekkür etmek isterim.
Röportajımızı gelecek projelerinizi konuşarak noktalayalım dilerseniz. İlerleyen süreçte şahsi olarak ya da birlikte üreteceğiniz projeleriniz olacak mı?
Çağla: Şahsi projelerimiz farklı kollardan devam ediyor. Mairi Paris’te bense Luxembourg’ta yaşıyorum. Artık mesafe olarak da eskisinden çok daha yakınız, bir şekilde yine bir araya geleceğimize inanıyorum. Dünya Maskara ise önümüzdeki süreçte yoluna farklı ülkelerde devam edecek gibi görünüyor; ölmekte olan bir dilin sesini bir kez duyunca geride bırakmak mümkün değil.
Mairi Pardalaki’nin cevaplarının İngilizceden Türkçeye tercümesi için Çağla Meknuze’ye teşekkürlerimle.
Kapak Fotoğrafı: Dirk Skiba & Anastasia Giannaki
İlginizi çekebilir: Halil Şimşek’ten Loop
İlk yorumu siz yazın!