Türkiye’den yurt dışına göç eden kişi sayısı üç yılda yüzde 97 artmış. Yeni nesil göçmenler yurt dışına giderken hasretlerini ve alışkanlıklarını da götürüyor. Türkiye coğrafyasının ortak kültür mirası rakının, yeni nesil göçmenlerle Avrupa’da daha görünür olmasının zamanı da belki bugündür

Diesel X Mustafa's Gemuse
Diesel X Mustafa’s Gemuse | Fotoğraf: harpersbazaar.de

Amsterdam’da havaalanına indiğinizde şehir merkezine varmak için en pratik ve ekonomik seçenek trene binmektir. 2008 yılında, buraya ilk ziyaretimde yer altından şehir merkezine vardığımda karşıma çıkan ilk yer “The Doner Company” olmuştu. Aynı dönemlerde yaptığım Londra seyahatlerinde de İngiliz iş arkadaşlarımın her gece pub sonrası dönerci arayışlarıyla anladım ki döner Avrupa’yı fethetmiş. Hatta yeri gelmiş, Avrupa’daki dönerin şanı, sınırları aşmış. Elon Musk’ın sosyal medya hesabında paylaştığı ve 2018 yılında Diesel’in adına özel koleksiyon hazırladığı Kreuzberg’deki Mustafa’s Gemuse’yi hatırlarsınız, günün her saatinde büfesinin önündeki kuyruklarla adından söz ettirmeye devam ediyor.

Berliner Döner
Berliner Döner | Fotoğraf: Unsplash/@simontartarotti

2019’da Independent’ta yayımlanan “Döner Kebap, Fast food’dan Fazlası mı?” başlıklı yazıdan dönerin Avrupa’daki varlığına ilişkin öne çıkan birkaç nokta şöyle:

Mavi yakalıların öğün tercihinden, gece yarısı atıştırmalığı için ilk akla gelen tercihlerden biri olmasına kadar dönerin Avrupa öyküsü, bütün engellere rağmen bir yemeğin hayret verici başarısını gösteriyor. Bu yemeğin Batı Avrupa’da gerçek anlamda yükselişe geçtiği yıllar, 1980’ler ve 1990’lar. Endüstriyel faaliyetlerin düşüşüyle birlikte, Türkiye’den gelenler başta olmak üzere işsiz kalan birçok kişi, gıda sektöründe şansını denedi. Kapsamlı mutfak bilgisi olmadan, az sermayeyle adım atılan bu yeni girişimlerin çoğu döner işine dönüştü. Fransa’nın başkenti Paris’te şu anda 550’den fazla döner dükkanı var. Birleşik Krallık’ta 17 bin işletmede satıldığı belirtiliyor, Almanya’da 2017’de günde 2 milyon porsiyon tüketiliyordu. Döner, Avrupa sakinleri için yalnızca makul fiyatlı ve lezzetli bir yemek olmakla kalmadı, kültürel etkileşime de renk kattı. 1980’lerde Berlin’deki yabancılara destek gösterilerinde atılan sloganlarda bile dönere atıf var: “Yabancılar olmadan, döner yok!” 

Döner
Döner | Fotoğraf: independent.co.uk

Yani Türkiye’den göçen mavi yakalılar, beraberinde döneri de dünya sofrasında görünür kılmış. Peki son dönemde artan beyaz yakalı göçü beraberinde dünya sofrasına ne götürecek? Bu soruya cevap vermek için erken tabi. Üstelik salt mavi yaka-beyaz yaka ayrımıyla tanımlanan bir yaklaşımın muhakkak ki eksikleri olacaktır. Ancak sofralarda artık sıklıkla anason kokusunun duyulmaya başlandığını söyleyebiliriz. 

Türkiye’de 2011’den bu yana artan reklam yasakları karşısında Avrupa’nın, tüketiciyle buluşmak için daha fazla imkan sunduğu konusunda alkol firmaları da hemfikir olsa gerek ki pazarlama bütçelerini bu pazarlarda daha etkin olarak kullanıyorlar. Üstelik yeni nesil göçmen profili, güzel de bir potansiyel oluşturuyor. 

Rakamlara göre, Türkiye’den yurt dışına göç eden kişi sayısı da üç yılda %97 artmış. Evrim Kuran yeni kitabı Onlar Göçtü Buradan’da Türkiye’den göç eden 3 bin 253 katılımcıyla görüşmüş ve yaşadıkları ülkede onları en çok neyin mutsuz ettiğini sormuş, memleket hasreti ve sosyal ilişkiler cevapları ilk iki sırayı almış. 

Yeni Rakı "Togetherness" Mural
Yeni Rakı “Togetherness” Mural | Fotoğraf: iheartberlin.de

Rakı adeta bu hasrete sosyal bir yanıt olarak öne çıkıyor. Nitekim Mey İçki de Yeni Rakı ile geçen yıl Londra ve Berlin’de ikonik noktalarda gerçekleştirdiği mural projesi ile hem “beraberlik” mesajı vermiş hem de güçlü bir görünürlük sağlamıştı. Son dönemde ise Londra’da yeni nesil göçmenleri keyifli sofraların etrafında biraraya getiren şahane bir projenin nevizade.uk’in ana sponsorluğunu yapıyor. 

Nevizade.uk  “doğduğumuz topraklardan, anılardan, aşklardan, ayrılıklardan, ilk sarhoşluğumuzdan uzakta yeni bir hikaye yazmaya cesaret etmiş koca yürekli insanlarız. Ayrı şehirlerden olsak da ve hepimizin farklı öyküleri de olsa vardır bir ortak noktamız” diyerek Londra’daki Türkleri rakı sofraları etrafında toplayan bir proje. Projenin çıkış noktasında 2 ortak, İzzet ve Cem’in her hafta bahçelerinde bir araya gelip kurdukları rakı-meze sofralarını gurbetteki duygudaşlarıyla paylaşmak istemeleri var. Bu buluşmalarda “Londra’da kendi İstanbulumuzu yaratalım ve adını Nevizade koyalım” diyerek yola çıkıyorlar. Her ay şehrin farklı bir noktalarında kiraladıkları bir restoranda rakı sofrası kurmaya başlayınca Londra’daki Türklerin yoğun ilgisiyle karşılaşıyorlar. Bu ilgi, Mey İçki’nin de dikkatini çekince güzel bir işbirliği başlamış oluyor. 

Nevizade.uk sofraları ayda en az 2 kez merkeze yakın bir restoranı meyhaneye çeviriyor. Kurdukları sofralarda, midye, halka tatlısı gibi sürpriz tatlara da yer veriyorlar, Mey’nin İçki yeni koleksiyon rakılarını da sunuyorlar. Restoranları seçerken, pandemi sürecinde zarar etmiş esnafa fayda sağlamak gibi bir önceliği de gözetiyorlar. Nevizade.uk gecelerinin biletleri, sadece sosyal medya üzerinden iletişim çalışması yapmalarına rağmen, günler öncesinden tükeniyor. 

Etkinlik katılımcılarının çoğu şimdilik Türkiye’den. Öte yandan ortalama 100 kişilik buluşmalarda yabancı arkadaşlarını davet edenler de oluyor. Projenin ortaklarından İzzet “Yabancılar çok eğleniyor, en çabuk onlar sarhoş oluyor. Masada uyuyan bize defalarca teşekkür eden çok yabancı misafirimiz oldu” diye anlatıyor yabancı katılımcılarını. Kentte görünürlük arttıkça bu rakı deneyimine yabancılar daha da yoğun eşlik etmeye başlayacak gibi görünüyor. 

Rakı Kitabı’nda Erdir Zat, “Rakı Türkiye coğrafyasında yaşamış uygarlıkların ortak kültür mirasıdır” der. Rakı sözcüğünün Türk edebiyatında ilk kez büyük divan şairi Fuzulî’nin 1510-1514 yılları arasında tamamlanan “Beng ü Bâde” mesnevisinde geçtiğinden hareketle rakının en az 500 yıllık tarihsel geçmişi olduğu kabul edilmiştir. Evliya Çelebi de 1630’larda yazdığı “Seyahatnamesi”nde İstanbul’u konu alan ilk cildinde sıklıkla rakıdan söz eder. Türkiye coğrafyasının bu ortak kültür mirasının meyhane kültürüne de eşlik ederek, yeni nesil göçmenlerle beraber Avrupa’da daha görünür olmasının zamanı belki de bugündür. Pastis, arak, uzo bi yana, rakı bi yana! Afiyetle…

Kapak Fotoğrafı: Beraberliğe Övgü Mural

İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan Beraberliğe Övgü