Modern Opera Binaları: Müzik ve Mimarinin Peşinde
Opera binaları, tıpkı daha önce bahsettiğimiz kütüphaneler gibi, bir şehrin kültürel zenginliğinin en büyük ölçütlerinden. Dünyanın farklı köşelerinden seçtiğimiz bu 8 opera binası, bulundukları şehirlerin simgeleri olmakla kalmıyor, modern mimarinin her zaman şaşırtabildiğini kanıtlıyor.
Dünyadaki En İyi Opera Binaları
Guangzhou Opera House, Guangzhou, Çin Konum
Fotoğraf: archdaily.com
Çin’in, İnci Irmağı üzerine kurulmuş ve 21. yüzyılda hızla gelişmeye devam eden kenti Guangzhou’da 2002 yılında açılan opera binası tasarımı yarışması, çağımızın en büyük mimarlarından birinin, Zaha Hadid’in de ilgisini çekmiş ve kazanan tasarım, tabii ki ona ait olmuş. 2005 – 2010 yılları arasında inşa edilen Guangzhou Opera Evi’nin tasarımında, İnci Irmağı’nın kıyıya vurduğu iki kaya parçasından ilham alınmış ve bina bu yüzden iki kayayı andıran, biri 1800 kişi kapasiteli oditoryumu, diğeri ise fuaye ve diğer odaları barındıran iki binadan oluşuyor. 200 milyon dolara mal olan bina, opera binaları arasında, Güney Çin’deki en büyük, tüm ülkedeki 3. büyük ünvanını taşıyor.
Guangzhou Opera House Websitesi
Operaen, Kopenhag, Danimarka Konum
Fotoğraf: burohappold.com
Kopenhag’a deniz yoluyla ya da İsveç’ten tren yoluyla ulaşırsanız, sizi Kopenhag Limanı’nda dünyanın en modern stildeki opera binalarından biri karşılayacak. Kopenhag Opera Evi, ya da kısaca Operaen, mimar Henning Larsen tarafından neo-fütürist tarzda tasarlanmış. 2001-2004 yılları arasında süren inşaat, 500 milyon doların üzerindeki maliyetiyle o dönem binaya dünyanın en pahalı opera evi ünvanını kazandırmış. A.P. Møller ve Chastine McKinney Møller Vakfı tarafından Danimarka devletine bağışlanan bina, bugün Danimarka Ulusal Operası’na ev sahipliği yapıyor. Bina sizi yalnızca dışarıdan bakınca değil, içine girdiğinizde de büyülüyor: Orkestranın büyüklüğüne göre 1500 ila 1700 izleyiciyi ağırlayabilen oditoryumun tavanı 24 karat altından 105.000 levhayla, zeminiyse meşe ile kaplanmış. Sicilya mermeri ile kaplanan fuaye alanı ise İzlandalı sanatçı Olafur Eliasson’un tasarımı, küre şeklinde üç avizeye sahip. İlginç bir detay ise, RedBull’un Uçurum Atlama Dünya Şampiyonası’nın bir ayağı, Kopenhag Opera Evi’nin 27 metre yüksekliğindeki çatısında yapılıyor.
Operahuset, Oslo, Norveç Konum
Fotoğraf: thoughtco.com
Oslo fiyordunun en ucunda yer alan ve sanki sudan yükselen bir buzdağıymış izlenimi veren bu opera binası, 1999’da açılan bir yarışmanın kazananı olan Snøhetta mimarlık ofisi tarafından tasarlanmış. 1300 kişilik, at nalı şeklindeki oditoryumu ve 1100 odası bulunan bina, 2003 – 2007 yılları arasında inşa edilmiş ve yaklaşık 50 milyon dolara mal olmuş. Operahuset, 1300 yılında inşa edilen Nidarosdomen katedrali inşa edildiğinden beri ülkede yapılmış en büyük bina olma özelliği taşıyor. Birkaç rampa sayesinde binanın dışından çatısına tırmanarak fiyort manzarasını ve Oslo panoramasını izleyebileceğiniz gibi, tüm duvarları 15 metre yüksekliğinde camlarla kaplı olan fuayeden de manzaranın tadını çıkarabiliyorsunuz. Norveç Ulusal Opera ve Balesi’ne ev sahipliği yapan Norveç Opera Evi, aynı zamanda bir müzeden farksız: Binanın fuayesi ve bahçesi için eser siparişi verilmiş isimler arasında birçok Kuzey Avrupalı sanatçı, eserleri arasında ise camdan paneller, video yerleştirmeler, heykeller, sanatçı kitapları ve seramikler yer alıyor. Binanın alametifarikası olan, oditoryumda asılı oval avize, 5.800 el yapımı kristalle aydınlanıyor.
Den Norske Opera & Ballet Websitesi
National Centre for the Performing Arts, Pekin, Çin Konum
Fotoğraf: periodiconmx.com
Opera binaları için tuhaf bir isim olabilir ama halk arasında bu binaya “Dev Yumurta” denmesinin bir sebebi var: Titanyum ve camdan 46 metre yükseklikteki elips kubbesiyle Pekin’deki National Centre for the Performing Arts, dev bir yumurtaya benziyor! Fransız mimar Paul Andreu’nun tasarımı olan binanın içerisinde 2400 kişilik bir opera, 2000 kişilik bir konser ve 1000 kişilik bir tiyatro salonu bulunuyor. Pekin’deki Yasak Kent’in hemen yanıbaşında bulunan bu modern bina, başkentin geçmişi ve geleceği arasında bir köprü kuruyor. 2001 – 2007 yılları arasında tamamlanan ve 300 milyon euro’ya mal olan binanın etrafı yapay bir gölle çevrili. Onu tam da bu yüzden suda yüzen bir yumurtaya benzetenler de var…
National Center for the Performing Arts Websitesi
Sydney Opera House, Sydney, Avustralya Konum
Fotoğraf: sydneyoperahouse.com
Bugün dünyanın herhangi bir yerinde opera binaları dendiğinde akla gelen ilk opera binası, Sydney’in sembolü… Yapımı 1959’da başlayan ve 14 yıl süren, Danimarkalı mimar Jørn Utzon’un tasarımı olan Sydney Opera Binası, Sydney Liman Köprüsü’yle beraber kentin ikonik fotoğraflarının bir parçası artık. Adı nedeniyle tek bir binaymış izlenimi verse de farklı kapasitelerde 7 ayrı sahnesi bulunan bir kültür-sanat kompleksi burası. Beklenenden 10 yıl daha uzun süren inşaatı ve %1357 (!) aşılan bütçesiyle yapımı yılan hikayesine dönse de yelkenleri andıran formuyla herkesi büyüleyen bina, 1973’te Kraliçe II. Elizabeth’in katılımıyla ve Beethoven’ın 9. senfonisi eşliğinde muhteşem bir açılışa sahne olmuş. Fakat bu açılış konseri, Sydney Opera Binası’ndaki ilk performans değil: Uzun yıllar süren inşaat boyunca işçiler için öğle arası performansları düzenlenmiş olması sayesinde, binadaki ilk performansın tarihi, açılıştan 13 yıl öncesine kadar uzanıyor. Sydney Opera Binası’nın bugüne kadar ev sahipliği yaptığı en ilginç etkinlikse kuşkusuz, 21 Şubat 2014’te düzenlenen ve Guinness Rekorlar Kitabı’na da giren “The Biggest Blind Date” etkinliği.
Auditorio de Tenerife, Tenerife, Kanarya Adaları (İspanya) Konum
Fotoğraf: thousandwonders.net
Kuzey Batı Afrika açıklarında, özellikle dalgalı plajlara tutkun olanlar ve dalga sörfüne gönül vermiş olanlar için bir cennet niteliğindeki Kanarya Adaları, yalnızca tatil ve eğlence imkanlarıyla değil, kültür ve sanat açısından da zengin. Yapımı 1997 – 2003 yılları arasında süren ve mimar Santiago Calatrava Valls’ın tasarladığı Tenerife Oditoryumu, Kanarya Adaları’nın başkenti olan Santa Cruz de Tenerife’de bulunuyor. Atlantik Okyanusu kıyısındaki bina, ikonik şekliyle adaların simgelerinden biri haline gelmiş. Binanın okyanustan gözüken silüeti Sydney Opera Evi’ni anımsattığı için, Santa Cruz de Tenerife kısa sürede “Atlantik’in Sydney’i” olarak anılmaya başlanmış. Binanın en önemli özelliği, tüm dış yüzeyinin (Gaudi’nin de eserlerinde sıklıkla kullandığı) kırılmış porselenden mozaiklerle kaplanmış (trencadís) olması.
Auditorio de Tenerife Websitesi
Four Seasons Centre for the Performing Arts, Toronto, Kanada Konum
Fotoğraf: coc.ca
Toronto’nun etkileyici opera binası 2006’da açılmış olmasına rağmen, hikâyesi 1980’lere kadar uzanıyor. Yaklaşık 40 yıl boyunca şehrin tek opera binası olan Sony Centre for the Performing Arts’ın yetersizliği üzerine kültür ve sanat çevresinde lobi çalışmaları yürütülmeye başlanınca, şehrin o zamanki belediye başkanı 1984 yılında bugün binanın bulunduğu arsayı yeni bir opera binasının yapımı için hediye edeceğine söz veriyor. Bir sonraki hamle içinse 2002’ye kadar beklenmesi gerekiyor. Yeni opera binası için açılan yarışmada Diamond & Schmitt mimarlık ofisinin tasarımı birinci seçiliyor, Four Seasons otel zinciri ise binanın adını taşıması karşılığında 20 milyon dolarlık bağış yapıyor. 181 milyon dolara mal olan ve yapımı 3 yıl süren bina bugün tamamen camdan cephesiyle ve camdan merdivenleriyle göz kamaştırıyor. Four Seasons Centre for the Peforming Arts’ın kapıları, Richard Wagner’in yaklaşık 15 saatlik ve temsili ardışık 4 gün süren operası Nibelung Yüzüğü’nün Kanada’daki ilk temsiliyle açılmış.
Four Seasons Centre for the Performing Arts Websitesi
Palau de les Arts Reina Sofía, Valencia, İspanya Konum
Fotoğraf: archikey.com
Tam çevirisiyle Kraliçe Sofia Sanat Sarayı, İspanya’nın doğu kıyılarındaki Valencia’da bulunan bir modern mimari başyapıtı ve sadece İspanya’daki değil, tüm Avrupa’daki en etkileyici opera binaları arasında. Uluslararası üne sahip Valencialı mimar Santiago Calatrava’nın tasarladığı bina 1995 – 2005 yılları arasında inşa edilmiş. Dünyadaki en yüksek opera binası ünvanına sahip Palau de les Arts Reina Sofía, 75 metre yüksekliğinde ve 14 katlı. Ana oditoryumu 1470 kişi kapasiteli olan binada ayrıca bir 1420, iki 400 kişilik salon daha bulunuyor. Dünyaca ünlü tenor Plácido Domingo’nun özel bir bağı bulunan bu opera binasında, sanatçının desteklediği ve kurduğu, genç şancılar için bir eğitim programı da sürüyor.
Palau de les Arts Reina Sofía Websitesi
Opera binaları sonrasında kültür – sanat ve mimari ilişkisini incelemeye devam etmek için Dünyanın Dört Bir Yanından En Etkileyici Kütüphaneler yazımıza da göz atabilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!