Dünyaya Gözlerimden Bak: Tiyatro D22 ile Bambaşka Bir Oyun Deneyimi
Tiyatro D22, bizi iyi oyunlarından mahrum bırakmadığı gibi bu sezon da çok farklı bir deneyime davet ediyor. Dünyaya Gözlerimden Bak, üç odada üç farklı oyunun sahnelendiği, seyircilerin gergin ama keyifle izlediği, Berkay Ateş, Emir Çubukçu ve Can Kulan’ın oyunculuklarıyla savaşın travmasını bizlere de yaşattığı etkileyici bir oyun olmuş.
Tiyatro D22, yine çok konuşacağımız, ‘mutlaka izlemelisin’ diye tavsiye edeceğimiz bir oyunla sahnede. Dünyaya Gözlerimden Bak, çağdaş Alman tiyatrosunun önde gelen tiyatro oyun yazarı, tarihçi, dramaturg Lothar Kisttstein‘in savaşı ve acı sonuçlarını anlattığı oyunu. Tiyatro Fringe Ensemble‘ın uluslararası ortaklığıyla hazırlanmış ve finansal olarak Kunststiftung Nrw tarafından desteklenmiş. Dünyaya Gözlerimden Bak, Frank Heuel tarafından yönetiliyor. Kendisi ülkemizde bu oyunu sahnelemeyi planlarken sadece bir monoloğu hazırmış. Daha sonra Tiyatro D22 için diğer iki oyun da yazılmış. Attila Geridönmez ve Aydan Balkır Golüoğlu tarafından temiz ve yalın bir Türkçeyle çevrilmiş (bu konuda hassasımdır) ve artık seyirciyle buluşmaya hazır hale getirilmiş.
Oyunda üç asker var ve her biri seyirciyle başbaşa kaldığı anda hikayesini, iç hesaplaşmalarını, çektikleri vicdan azabını ve kimseye anlatamadıklarını izleyenlere aktarıyor. İnsansız hava aracı pilotu, emekli ve artık yatalak bir asker ve sınırı korumakla görevli başka bir asker, bize savaşı ve nelere sebep olduklarını anlatıyor. Oyunda özellikle belirtilen bir ülke veya bölge yok. Savaş, dünyanın herhangi bir yerinde. Savaşın iğrençliğini, vahşetini, ardında tedavi edilemez travmalar bıraktığını ve en önemlisi ne kadar evrensel olduğunun altını çiziyor. Yanıbaşımızdaki savaşları görünce kendimizle özdeşleşmek ve savaşın kurbanlarını hatırlamak içimi çok acıttı. Nedensiz ve nereye gideceğini bilmediğimiz savaşların bedelini çocuklar, anneler, babalar, abiler, kardeşler, kısaca hepimiz ödüyoruz. Sadece bir avuç toprak veya doğal zenginlik uğruna geleceğimiz, hayatımız çalınıyor. Sonunda kimin eline ne geçiyor da, hala savaşıyoruz anlamıyoruz. Oyundan ayrılırken tek bir duygu kalıyor geriye: nefret! Savaşa, savaşı çıkartanlara, savaşı destekleyenlere, üzerimize bomba yağdıranlara duyulan nefret!
Berkay Ateş, Can Kulan ve Emir Çubukçu‘nun oyunculukları öyle sahiciydi ki, sayelerinde hepimiz travmatik birer izleyici olduk. Savaş pilotunu, sınırı koruyan askeri ve emekli askeri karşımızda görmekle birlikte hepsinin arızalarını da içimizde hissettik. Can Kulan’la sanki hava aracını birlikte kullanıp güzelim topraklara bomba yağdırdık, Berkay Ateş’le birlikte o köpeklerin ayaklarımıza dolandığını sandık ve en çok da Emir Kulan’la sıcaktan yapış yapış olup onun yerine de dizlerimizi kaşımak istedik. İlk defa oyuncularla bu kadar yakındık. Onlarla göz teması kurmak, tepkilerine ve sorularına karşılık vermek, oyuna katılma konusunda davetlerini geri çevirmemek ve benim gibi şanslıysanız onlara sarılmak çok çok güzel bir duyguydu. Birinci grup olarak önce pilotla oyuna ısındım, sonra sınırı koruyanla tırmanmaya başladım ve en sonunda yatalak askerle oyunu dorukta bıraktım. Biraz sersemlemiş, olduka gerilmiş ama iyi oyuncular izlemenin keyfini yaşamış bir şekilde köşkten ayrıldım.
Oyunu farklı kılan ise konusundan da öte, sahneleme biçimi. Oyun Hasanpaşa’da bir köşkte, ikisi yukarıda, biri aşağıda olmak üzere üç ayrı odada sahneleniyor. Grubun tamamlanmasını başka bir odada beklerken köşkün havasını da yavaş yavaş soluyoruz. Sonra merdivenleri tek tek çıkarak ilk oyunun kapısını çalıyoruz. Her oyun öncesi ev sahibinin kim olacağını ve kısa hikayesini dinliyoruz. Hazırlıklıyız derken odalara gelince merakımız yerini şaşkınlığa bırakıyor. Birinde gözlerimizi bağlıyoruz, diğer odada da kendimizi sandalyeye! Son olarak, fazla aydınlık hastane odası görünümlü mekandan biraz ıslak ve nemli bir şekilde ayrılıyoruz. Gerilim, pilotla tanışırken başlıyor, her hikayeyle birlikte içimizdeki ipler kopma noktasına geliyor. Yanlış anlaşılmasın, gerilim var diye oyuna gelmekten çekinmeyin aksine koşarak gelin çünkü bu gerilim güzel gelecek. Nasılını oyunu izleyince görecek ve bana hak vereceksiniz. Sonra da, oyunu bir köşkte sahnelenmesine karar veren ve bu kararı uygulayan başta Frank Heuel olmak üzere emeği geçen herkesi en az oyuncular kadar alkışlayacaksınız. Köşke hayranlığınız da yanınıza kar kalacak.
Dünyaya Gözlerimden Bak, bu sezon Tiyatro D22‘nin yeni alametifarikası. Bambaşka bir izleyici deneyimi yaşayacağınız, etkisinden kurtulamayacağınız ve savaşa düşmanlığınızı katlayacağınız harika bir oyun. Bu kadar şey üstüne artık en kısa zamanda “gergin bir izleyici” olmak gerek, değil mi? Şimdiden iyi seyirler…
İlk yorumu siz yazın!