Ece Haskan ile: Saklambaç Sergisi Üzerine
Herkese Merhaba! Sizlerle, ziyaret etmekten büyük keyif aldığım Saklambaç Sergisi’nin sanatçısı Ece Haskan ile yaptığımız keyifli röportajı paylaşmanın heyecanını yaşıyorum. Serginin düşünsel derinliği ve yaratıcı sürecini konuştuğumuz bu keyifli sohbete hadi gelin yakından bakalım:) Ayrıca, bizleri imgelerin ardındaki gizli anlamları keşfetmeye davet edip, düşünsel bir yolculuğa çıkaran sergiyi ziyaret etmek isterseniz, Saklambaç Sergisi’ni 25 Mayıs’a kadar Büyükdere35’te bulabilirsiniz. Bu fırsatı kaçırmayın derim!
Serginizin adı olan “Saklambaç” ismi nasıl seçildi ve serginin temasıyla nasıl ilişkilendiriliyor? Bu tema izleyicileri nasıl bir yolculuğa çıkarıyor?
Serginin ismini küratörümüz Emrah Çoban ile birlikte kavramsal çerçeve ile ilgili yaptığımız çalışmalardan sonra birlikte seçtik. Saklambaç, işlerde kullandığım imgelerin ve hikayelerin anlamlarını arama, sorgulama durumu ile ilişkileniyor izleyiciyi de sergiyi izlemeye, çok katmanlı anlamlar arasında imgeleri anlamlandırmaya dair bir oyuna davet ediyoruz.
Sergilediğiniz eserlerde, masallar, çocuk oyunları ve kostümler gibi geleneksel imgelerle oynayarak yeni anlamlar yaratma sürecinizi açıklayabilir misiniz? Bu imgelerin seçimi nasıl gerçekleşti ve bu imgelerle oynayarak hangi türden yeni anlamlar oluşturmayı amaçladınız?
Üretimlerimde temel olarak gerçek dışı bir hayal dünyasını ele alıyorum. İmgeler ve hikayeler benim için bu dünyaya ait olmayan bir yerde hayat buluyor. Bu hayal ve gerçek arasındaki durumu aktarmak için de sergideki işlerimde oyun teması, kostümler ve hikayelerle ilgilendim. Görünenin direkt anlatımı dışında çok katmanlı bir anlam ve gerçekliği sorgulama durumunu yaratmak istedim. Bu sergi özelinde, gerçek – hayal, iyi – kötü gibi zıt kavramların da bir arada olduğu, ironi, çok anlamlılık, alt anlamlar gibi ifade biçimleri kullanarak izleyiciye de imgelerin gerçekliğini sorgulatmayı amaçladım.
Eserlerinizdeki masallar ve çocuk oyunları gibi geleneksel imgelerle bağlantılı olarak, hayal gücünüzü besleyen en sevdiğiniz masal / çocuk oyunu nedir?
Çocukken en sevdiğim masal Pinokyo’ydu. Tahtadan yapılmış olmasında rağmen gerçek bir çocuk olmaya çalışması bana ilginç geliyordu.
Sanatınızda nesnel ve öznel olanı kendi algı deneyimlerinizle, zıtlıklardan faydalanarak ele aldığınızı ve bu yaklaşımı gri alanlara yapılan renkli müdahalelerle sergilediğinizi belirttiniz. Serginizde hangi eserlerde bu yaklaşımı gözlemleyebiliriz ve bu zıtlıkların izleyicilere iletmek istediğiniz mesaj veya duyguyu nasıl daha derinleştirdiğini açıklayabilir misiniz?
İşlerimde genelde çevremizde gördüğümüz gerçekliğin dışında bir dünya için pozitif bir gerçekliğe referans verecek renkli, pastel dünyalar yaratıyorum. Örneğin ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ resminde, hikayeyi yeniden ele alırken bir yandan bir cinayete teşebbüsü izliyoruz. İlk bakışta bir masal gibi görünen resimde kimin mağdur, kimin suçlu olduğunu bilmediğimiz bir hikayeyi izlerken resmin ortasına konumlanmış hayvan postu gibi görünen erkek bedenini de çıplaklığıyla görüyoruz. Yada kostümler, insan uzuvları ile yaptığım çalışmalarda gördüğümüz imgenin gerçek dışındaki anlamını araştırıyorum ve örtülü anlatımlar arasında beliren imajları ele alıyorum. Sergi genelinde bu rahatsız edici ama olası durumların hislerini aktarmak istedim.
Eserlerinizin anlamlandırılıp, yorumlamasında öznel deneyimlerin ve kültürel kodların ilişkilenmesinin olanak sağladigindan bahsettiniz. Bu kültürel kodların izleyicilerin eserlerinizi algılaması üzerindeki etkisi nedir?
Kültürel kodlar geçmişimizde nesne yada özneleri tanımlama biçimlerimizden meydana geliyor. Öznel deneyimler ise, oyun kavramı ile izleyicinin eserlerle arasında kendi deneyimlerinden yola çıkarak kurduğu bireysel bağlarla çoklu anlamlara imkan tanıyor.
Eserlerinizdeki nesne ve öznelerin, izleyicilerin kültürel geçmişi ve deneyimleriyle nasıl etkileşime geçtiğini ve bu etkileşimin izleyicilerin yorumlarına nasıl yansıdığını gözlemlediniz mi?
Evet, sergi süresince eserler üzerine konuşurken izleyicilerle kendi oyun deneyimlerimi paylaşıyorum ve izleyicilerden de benzer dönüşler aldım. Örneğin ‘Sehpa ve Kız’ işimde ilk bakışta hiyerarşi ve hayvan-insan ilişkisi görünürken aslında sehpa üzerinde çocukken çoğu kişinin oynadığı bir oyun olduğunu sohbet ederken paylaşıyoruz. ‘Kukla tiyatrosu’ işinde ise, günlük hayattaki sıfatlarımızın birer maske haline gelmesi, günlük diyaloglar üzerine konuştuğumuzda ortak paydalar, hisler buluyoruz.
Serginiz üç farklı başlık altında özetleniyor: “Bir Sanat Biçimi Olarak Antropomorfizm”, “Çok Katmanlı Hikayeler” ve “Nesnelerin Deneyimi”. Bu başlıklar altında hangi tür çalışmaları sergiliyorsunuz ve bu başlıkların seçimindeki düşünce süreci nedir?
Bu başlıklar küratörümüz Emrah Çoban tarafından seçkiyi genel hatlarıyla izleyicinin kendi çıkarımlarını yapması adına seçildi. İşlerden örnekler vermek gerekirse örneğin ‘Sehpa ve Kız’ resminde, ‘Lavabo’ resminde ‘Antropomorfizm’ yani insana ait özelliklerin farklı nesnelere atfedilmesi durumu var. Aynı şekilde, ‘Diyaloglar’ heykellerinde de kullandığım çorapların konuşma hali, ağız haline gelmesi nesnenin kendi işlevi dışında, insana ait bir özellik taşıması halini kullandım.
Çok katmanlı hikayeleri ise, masallar ve hikayeler üzerinden çok anlamlı hikayeleri temsil eden, izleyicinin resmin katmanlarında gezerek farklı anlamlar keşfedebileceği ‘İyi Kötü Çirkin’ ve ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ hikayelerinin benim tarafımdan tekrar işlenmiş halleri olarak sergide yer alıyor. Nesnelerin deneyiminde ise, kostümleri, imgeleri kendi işlevleri dışında kullandığımız durumları araştırıyorum. Örneğin ‘Küpe’ ve ‘Gözlük’ resimlerinde bu durum izlenebiliyor, bir kiraz insan yaratıcılığının bir ürünü olarak küpe haline gelebiliyor.
Kapak Fotoğrafı: Ahmet Budak
İlginizi çekebilir: Burcu Dimili’den Seçil ile “Being” Sergisi Üzerine Bir Sohbet
İlk yorumu siz yazın!