Edgar Allan Poe Speakeasy: Poe Öykülerine Eşlik Eden Kokteyller
Edgar Allan Poe’nun ölümünden bir buçuk asırdan fazla bir süre sonra, bu kokteyl deneyimi Poe’nun en sevilen eserlerini sayfadan çıkarıp sahneye taşıyor. Like ‘a dream within a dream..’ Sürükleyici akşam, dört hikayeyi bir tutam tarih ve bol içkiyle birleştiriyor ve bir Poe edebiyatı hayranı olarak, yaşadığı dönemde kabul görmeyen, ve dahi nefret edilen, gotik ve korku türünün babası, Amerikan edebiyatının dehası bu yazar, şair ve eleştirmen adamın öykülerine yapacağımız yolculuğu deneyimlemek için sabırsızlanıyoruz.
Tiyatro ile geçirilmiş bir Cumartesi akşamı hakkını vermiş bir akşamdır. Özellikle yaşadığınız döngüde ve lokasyonda seveceğinizi bildiğiniz bir oyun izlemek nadiren gerçekleşecek bir durumsa. Hele ki gençliğiniz, üniversite yıllarınız Ankara’nın Küçük Tiyatro, Şinasi, Akün ve Tatbikat Sahneleri ile İstanbul’un Haldun Taner, Muhsin Ertuğrul ve Kenter tiyatrosu sahnelerinde izlediğiniz nefis oyunlarla geçtiyse, tiyatro izlemeyi baya özlemiş olabilirsiniz. Tabii ki bu dönemde, Peter Pan, Adams Family, Beetlejuice gibi başarılı müzikaller izlemiş olsanız da dediğim gibi özlediğinizin ne olduğunu biliyorsunuzdur. Çünkü belleğiniz o unuttuğu tadı bir kaç ay önceki tatilinizde minik Ayvalık Amfi tiyatroda izlediğiniz, Okan Bayülgen’in uyarlayıp yönettiği harika Richard oyunu ile tekrar hatırlamıştır.
Kasım ayındaki Cumartesi akşamımıza geri dönelim. Oyun, akşam saat 8’de ve oyunu izleyeceğimiz Boca Raton’daki daha önce varlığından bile haberdar olmadığımız sahneye varıyoruz. Sahneye giriş sırasındaki uzun kuyruk ve de sıradaki insanların Halloween partisine bile fazla gelebilecek harika kostümleri kısa bir şok etkisi yapsa da, oyunun internet sitesinde bahsedilen giysi kodunu hatırlıyoruz. Çünkü Edgar Allan Poe!
Oyun, korku, polisiye öykü türünün ilk ve en etkili örneklerini veren, insanın karanlık yönlerini en iyi yansıtan gotik edebiyatın yaratıcısı Edgar Allan Poe’nun sahneye uyarlanmış dört muazzam hikayesinden oluşuyor. Oyunun bir tiyatro oyunu yada hikaye anlatısı olduğundan tam emin olmasak da Poe öyküleri koşarak gelmemiz için yeterli bir sebep.
Oyunun sahnelendiği yer, konser gibi aktivitelerin de olduğu, iki tarafta dizili masalar ve sahne önünde de yükseltilmiş şekilde dizilen sandalyelerin girişte ise barın olduğu bir salon. Uzun kuyruk, hızlı bilet kontrolüyle ilerliyor ve herkes yerine oturuyor. Sahneye yansıtılmış, gizemli ürkütücü ve sisli bir arka plan, birkaç eşya mumlar… Herkes yerine oturunca, ilk hikayeye eşlik edecek kokteyller oyun ekibi tarafından herkese dağıtılıyor. Bu noktada ayrı bir mutluluk yayılıyor salona, çünkü Poe’nun sahnelenecek her hikayesi öncesinde öykü ile ilgili isimlendirilmiş Poe’nu sevdiği söylenen kokteyller dağıtılıyor. Sizce de harika bir oyunu dağıtılan içkiler eşliğinde izlemek nefis bir lüks değil mi? Tabii ki, alkol sorunu 40 yıllık hayatının büyük bir kısmını etkilemiş olan sevgili Poe’muzun yaşadığı 1809-1849 yıllarının içkileri arasında bu kokteyller olsaydı eminiz o da severek yudumlardı. Ek bilgi olarak, oyuna eşlik eden isimleri bile davetkar bu içkilerin, Poe kitaplarını hiç okumamış birinin bile koşarak sizinle oyuna gelmesine sebep olabildiğini belirteyim 🙂
İlk kokteylimiz Pale Blue Eye (Soluk Mavi Göz) dağıtıldığında aklıma okuduğum son hikayelerinden olan, genç bir adamın The Tell-Tale Heart adlı hikayesi geliyor tabii ki. Sahnede beliren genç, öykünün ana karakterine bürünerek hikayeye başlıyor.
Bakımı ile ilgilendiği kendisine karşı hiçbir kabalığı olmayan yaşlı adamı sadece bir akbabanın gözüne benzettiği puslu soluk mavi gözü için öldüren ve cesedi mükemmel bir şekilde saklayan genç adam başardığı işin mutluluğunu yaşarken, gecenin derinliğinde seslerden şüphelenen bir komşu polis memurlarına haber verir. Bizim usta genç, gelen polisleri hiç şüphelendirmeden çok iyi idare ederek başarısını taçlandırmanın zevkini yaşar. Derken zaman ilerler, polis memurları hala oturmaktadır ve hırslı genç katilimiz zamanın uzamasıyla zihninin oyunlarına yenik düşmeye başlar, ve gerçekle hayal iyice karışır zihninde ve sonunda delirmeye varan duygu değişimleriyle cesedi sakladığı yeri açar ve suçunu çıldırarak itiraf eder. Tabii, bunu Poe zihninin seçtiği muazzam kelimeler ve insan ruhunun gezinebildiği uçları gösterebilmesinin ustalığıyla okuduğunuzda yada dinlediğinizde emin olun daha çok etkileniyorsunuz.
Ardından kısa bir ara veriliyor, bardaklar toplanıyor, tuvalet ziyaretleri yapılıyor, ikinci kokteyller dağıtılıyor. Bir oyuncunun, Edgar Poe ile ilgili hayranlarının da şevkle eşlik ettiği bilgiler verdiği kısa eğlenceli konuşmasının ardından ikinci oyunumuz, tüyler ürpertici bir delilik hikayesi olan Kara Kedi başlıyor. Hikayedeki kötülüğün orijinalliği kadar kadın oyuncunun performansı ve arka fonda değişen efektlerdeki ürkütücü detaylar da büyüleyici. Bu hikayeyi okuduğumda, etrafta dolanan bayıldığım turuncu ve gri kedilerime bakıp öyküden ne kadar ürktüğümü hatırlıyorum. Hikayenin sonunda tüm salon performansı ve eşlik eden ‘Edgar’s twisted brandy milk punch’ içkisini canı gönülden alkışlıyoruz!
Kısa bir mola daha! Bu kısa molaların bu kadar hızlı ve profesyonelce ilerlemesi ve de performansları harika olan oyuncuların, sıfır kibir ile bizlere gülüp muhabbet ederek içkileri dağıtmasından da ayrıca etkileniyoruz.
Poe’nun en kısa hikâyelerinden biri olan Kızıl Ölümün Maskesi sıradaki performans, elimizde ‘cocktail of red death’, karşımızda simsiyah giysisi içinde sarı uzun saçları ve tüm solukluğuyla, bir Prensin fakir halkı salgın ile boğuşurken görkemli kalesinde verdiği, renkli odalar ve bin bir eğlenceyle dolu saray balosuna gecenin sonunda ölümün katılmasıyla yaşananları anlatıyor.
Performansın bitiminde, seçilen hikayelerin etkileyiciliğini düşünüyorum, çok sevdiğim diğer Poe hikayelerini ve sanırım onlardan bir film yada uzun bir oyun çıkardı diye düşünürken son performans için sahne kırmızı bir ışıkla aydınlanıyor.
Karşımızda Nevermore! Siyah ve altın rengi bir kokteyl, portakal şeftali çiçeği votkası, limon suyu ve gizli baharatlara eşlik eden o muazzam şiir. Poe’nun sevgili Virginia’sının hastalık sürecinin etkisinde ve onu kaybetmeden birkaç yıl önce yazdığı, hastalığının Poe’nun zihninde ve ruhunda yarattığı tahribatın izlerini taşıyan ve gelecek ölümün soğukluğunu ne denli hissettiğini anlatan o muazzam şiir: Raven (Kuzgun). Kuzgun, Poe’nun hikaye anlatımındaki derin ustalığının göstergesi, ve kaçılamayacak acıya dair ağıtı:
Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
…
Oda kapımın üstünde, Pallas’ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak – hiçbir zaman!’
Son kadehler Edgar Allan Poe’ya kalkıyor. Okuduğum son öykü kitabında söylendiği gibi; “bu dünyada bir sürgün gibi yaşayan, ve dehasının getirdiği uyumsuzluk ve melankoli yaşamından eksik olmayan” Poe’ya. Öykülerinde insanın karanlık yanlarına, sıkışmışlığına, tuhaflığına, insan zihninin ve ruhunun sahip olabileceği tüm iğrençliklere ve acıya, ve hüzne gözünü kırpmadan bakabilen Poe’ya.
Sanırım, Poe’yu anlatan bir oyun yada bir Poe hikayesini Türkçe olarak izleyebilmeyi çok isterdim. Belki, bir gün İstanbul’da Okan Bayülgen’i sahnede Poe’ya bürünmüş olarak nefis bir performansla izleriz, içkilerimizi yudumlarken…
Kapak Fotoğrafı: secretaustin.com
İlginizi çekebilir: Eda Geven’den Sahnede Aşkın Şarap Hâli
İlk yorumu siz yazın!