Kenti aşağıdan yukarıya ya da yukarıdan aşağıya gezmek mümkün. Ben alt kapıdan girdim ve içeriye girdiğim anda binlerce yıl önce oradaki yaşanmışlığı ve büyüyü hissettim. Örneğin kentin içine doğru ilerleyince karşıma çıkan pazar meydanında kim bilir neler alınıp satıldı, yaklaşık 200.000 kişinin yaşadığı bu kentin pazar alanında insanlar neler yaşadı diye düşünmeden edemedim.

Pazarı geçip kentin içine doğru girince, karşınıza kocaman sütunları ile muhteşem bir kütüphane çıkıyor. Kütüphanenin içine girebiliyorsunuz ve duvarlarda kentin zaman içinde geçirdiği evreleri anlatan plakaları görüyorsunuz. Roma İmparatorluğu’ndan, Selçuklular’a, Osmanlılar’a kadar…

Yolun sol tarafında, yerlerde yol boyunca küçük delikler bulunuyor. En üste kadar çıkan bu izlerin ne olduğunu merak ettim ve aklıma tekerlekleri demir çivili el arabaları geldi. Yolun sağ tarafında ise mozaik işlemeler bulunuyor ve o dönemlerde böyle bir çalışma yapılmış olmasına inanamıyor insan. Kent yüksekte olduğu için sürekli yokuş çıkıyorsunuz, üstelik yerler mermer olduğu için biraz kaygan. Fakat tüm bu izlerin silinmediği bir antik kenti gezmek insanı çok değişik duygulara sürüklüyor.

Kentin en tepesinde Artemis Tapınağı ve amfitiyatro bulunuyor. Hava fazla sıcak olunca oraya kadar çıkmak yorucu ama kente yukarıdan bakmak ve tapınağı görmek için buna katlanmaya değiyor. Çünkü kentten ayrılırken eminim kendinizi orayı sanki siz keşfetmişsiniz ya da orada yaşayan bir karaktermişsin gibi hissedeceksiniz.

Antik Kent gezisi bitince yol kenarından Selçuk’un meşhur çöp şişlerinden tatmanızı tavsiye ederim.

Hepinize iyi keşifler!