Ege Soley ile: Başka Kitabı ve Paris Anılarına Dair
Çok sevdiğim bir arkadaşım olan Elif’in kafamın çok karışık olduğu bir dönemde Sakin kitabını hediye etmesi üzerine tanıştım Ege Soley ile. Kısa süre içinde de hemen ikinci kitabı Yakın’ı sipariş ettim ve bir anda başucu kitabımı bulmuş oldum. Bugün de hem üçüncü kitabı Başka’yı konuşmak, hem de ilk iki kitabını okurken bahsi geçen ve merakla takip ettiğim “Paris’te çiçekçilik” mevzusunu daha detaylı öğrenmek için Ege ile yaptığımız röportajı sizinle paylaşıyorum.
Röportaja başlamadan önce yazar hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum: 1983 İstanbul doğumlu Ege Soley, İtalyan Lisesi’ndeki eğitiminin ardından İngiltere’de siyaset eğitimi alır. Ardından “sıfır noktasından başlayarak” Paris’e taşınır ve orada “kendini yaratma süreci“ne girer. Paris’in ünlü çiçekçilerinden birinde çalışmaya başlayan Soley, eş zamanlı olarak çiçekçilik ve botanik eğitimi alır. Soley’in hayatı hakkında daha fazla bilgi almak için; Mag Porter’ın Sakin: Ege Soley ve Koşturmayı Sorgulatan Kitabı yazısına göz atabilirsiniz.
Öncelikle merhaba Ege! Nasılsın? Ben o çok merak ettiğim Paris hikâyeni “Başka” kitabında okuyabildiğim için çok iyiyim. İlk sorum “neden üçüncü kitap“ olacak. İlk iki kitabının da büyük kısmını etkileyen bu hikâyeyi yazmak neden bu kadar zaman aldı ve hikâyeni anlatmaya nasıl karar verdin?
Merhaba! Aslında ilk iki kitabı yazma yolculuğu süresince Başka’yı yazmak, Paris zamanlarını anlatmak hiç yoktu aklımda, Sakin ve Yakın iki kardeş olarak kalacaklar diye düşünüyordum hep. Fakat sonrasında senin de dediğin gibi aslında hem yazdıklarımın, hem de düşünce ve yaşama biçimimin üzerinde çok büyük etkisi olduğu için, neden olmasın dedik editörüm Handan Akdemir ile; şimdi bakıyorum da iyi ki de demişiz. İlk iki kitaptan farklı olarak Paris’te çiçekçilik yaparak geçirdiğim dört yılı anlatıyor Başka, bir zaman çizgisi üzerinde ilerleyerek.
Nerede yaşarsak kim olursak olalım başkalarının yargılarıyla şekillenen bir hayata doğuyoruz ve genelde bize gösterilen yolu takip etmeyi tercih ediyoruz. Hem dış seslere hem de aslında daha da zoru; o dış seslere esir olan kendi iç sesimize kulak tıkayabilmek benim için oldukça büyük bir cesaret göstergesi. Sen de bu cesareti 14 sene önce göstermişsin. Şu an Paris’te kafası karışık bir şekilde ilk günlerini yaşayan Ege’ye bakınca ne görüyorsun?
14 sene önce deyince kulağa gerçekten çok uzak geliyor, bana sorsanız dün gibi hala. Paris’e gitmeye karar verdiğimde 24 yaşındaydım, tahmin ediyorum tüm “gitme isteği” motivasyonlarımın yanı sıra o yaşın cesareti de, vurdumduymazlığı da, “nasıl olsa önümde çok uzun yıllar var daha” hissi de çok etkiliymiş gitmemde. Bugün olsa yapabilir miyim bilmiyorum, en azından öncesinde uzun uzun düşünür, planlar yapar, kılı kırk yararım artık. O günlerdeki Ege’yi düşündüğümde, bir şekilde cesur ama nereye gideceğini hiç bilmeyen, kendi halinde bir kız hatırlıyorum. Orada olmak o kadar iyi gelmişti ki ilk günden itibaren, sonumu düşünmüyordum galiba, her gün, bir gün daha yaşıyor olmak bana yetiyordu. Sonrasında ise hiç tahmin etmediğim kapılar açtı hayat bana, kim bilir, belki de o kadar rahat olduğum için. Bir şeyleri çok zorlasaydım her şey böyle güzel akar mıydı, emin değilim.
Fransa’da herhangi bir mesleği icra edebilmek için aslında “meslek okulu” benzeri bir eğitim alınıyor. Sen de tabiri caizse “olmayan Fransızcanla” bu okuldan başarıyla ve pek çok güzel anıyla mezun olmuşsun. Şimdi dönüp baktığında “tüm zorluklara değdi” ya da “kesinlikle her işin eğitimi alınmalı” diyor musun bunu da merak ediyorum.
Her işin eğitimi alınmalı çok iddialı bir söz olur, çevremiz mesleğinin “alaylısı” olup harika işler çıkaran insanlarla dolu. İstek, sebat, çalışkanlık bazen okullardan daha etkili oluyor o kişinin kendisine, ne istediğine ve bunun için nereye kadar gidebileceğine bağlı. Fakat diğer yandan, ben her zaman çok akademik biri oldum, her şeyin okulunu okuyabilir, her zaman ders çalışabilirim. Paris’teki çiçekçilik okulu da beni gerçekten olmayan Fransızcama rağmen vazgeçiremedi, bir şekilde tutunmak istedim ve nasıl olduysa becerdim. Kesinlikle tüm zorluklara değdi ve o yılların sayesinde ben kendimle, hiç bilmediğim yönlerim, huylarım ve yapabileceklerimle tanıştım.
Kitapta benim altını çizdiğim çok önemli bir nokta da “sıfır noktasından başlamak“. Burada yine cesaret kavramı devreye giriyor. Ben de hayatımın benzer bir döneminde olduğum için kitabın ilk sayfasından itibaren duygusal olarak o karmaşayı yaşayarak okudum aslında. Çok zor bir karar sıfır noktasından başlamak, hele de etrafındaki herkes hayatını belli bir düzene soktuysa ve senin üzerinde de beklentiler varsa. Buradaki en büyük motivasyonun ne oldu? Nasıl oldu da kararının bu kadar arkasında durabildin?
Motivasyonumun kendisi sıfır noktasıydı galiba. Gitmek, bilmediğim, rahat etmeyeceğim, zorlanacağım ve bu sayede kendime yeni bir hayat kurabileceğim bir nokta. Beni oldum olası çok heyecanlandırır yeni başlangıçlar, çıkılan yolların karşıma çıkaracağı olasılıklar, güzellikler, sürprizler. Galiba bu bilinmezlikti beni arkamdan iten. Cesaret de o hevesle geliyor zaten; o kadar istiyorum ki yeni bir şeyler yapmak, başlamak, hiçbir korku da barınamıyor içimde. Ama yol boyunca pes etmedin mi, yorulmadın mı derseniz, bin kere, belki yüz bin kere. Pes etmek de, düşmek de normal, önemli olan neden o yola çıktığını kendine sık sık hatırlatmak. Sonra bir şekilde yeniden ayaklanıyor insan.
“Bir sürü insan var içimizde” diyorsun kitabı bitirirken. Şu an hangi Ege ile konuşuyorum? Ege bu aralar neler yapıyor ya da yapmak istiyor?
Fazlasıyla sakinim bu aralar, galiba hep pandeminin üzerimizdeki halet-i ruhiyesi, hem mevcut olan birçok belirsizlik, hem de biraz yaz rehaveti yüzünden açıkçası ne çok üretken, ne de çok hevesliyim genel olarak. Her kitaptan sonra biraz böyle oluyorum, üzerimden bir yük kalkıyor gibi oluyor, kitapların yolculuğunu izliyorum uzaktan.
Son olarak başta kendim, sonra benim gibi çiçekseverler için kokusuyla ve görüntüsüyle yaza uyacak bir çiçek aranjmanı tarif etmeni istesem?
Başka’yı okuyanlar bilir, çok sevdiğim Fransız arkadaşım Agnes’in bana öğrettiği, sadece yeşilliklerden yapılmış kocaman bir buket bence çok taze bir his verebilir evlere. Çiçeklerin çok çabuk solduğu, bu nedenle sadece yapraklarla, çiçekçide ya da sağda solda bulduğu yeşilliklerle kocaman karışık buketler yaptığını, hem çok uzun süre dayandıklarını, hem de evde o kadar yeşil görmenin ona çok iyi geldiğini söylerdi… Galiba bu sıcak ve kurak havalar için benim de vereceğim tavsiye bol bol yeşil olur. Aranjmanın tarif detaylarını ise Başka’da bulabilirsiniz!
Kapak Fotoğrafı: Ege Soley
İlginizi çekebilir: Mag Porter’dan Ege Soley’in Kitabı Sakin Üzerine
İlk yorumu siz yazın!