Ekin Bernay ile: Hareketin İyileştirici Gücü Üzerine
Beyoğlu’nun kültür-sanat belleğinde çok önemli bir yeri olan eski Alkazar Sineması Nike’ın katkıları ve #hareketinsahnesi mottosuyla; HOPE Alkazar adında benzersiz bir deneyim alanına dönüşerek bizleri birbirinden değerli etkinliklerle buluşturmaya devam ediyor. Dans terapisti ve performans sanatçısı Ekin Bernay’ın yürütücülüğünde gerçekleşen Sınırlar Üzerine Performatif Atölye de bu etkinliklerden biri. Uzun yıllardır dans ve hareket psikoterapisti olarak hem Türkiye’de hem de İngiltere’de insanlara yardım eden Ekin Bernay ile üretimleri ve HOPE Alkazar’daki atölyesi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
HOPE Alkazar, herkesi kucaklayan, dijital ve fiziksel bariyerler olmaksızın her yerden erişilebilen bir sahne olma özelliği taşıyor. Yine aynı şekilde sizin çalışmalarınızda da bu kapsayıcılığı görebiliyoruz. HOPE Alkazar’da gerçekleşen Sınırlar Üzerine Performatif Atölye’nizden ve sınırların size neler ifade ettiğinden bahsedebilir misiniz?
Kendi pratiğimde -hem klinik olarak hem sanat üretimimde- sınırlar üzerine çok çalışıp düşünüyorum. Bedenlerin sınırları, dünyanın sınırları, insan olmanın sınırları… Bu atölye için HOPE Alkazar’ın değerlerinden birine odaklanmak istedim ve sınır tanımama fikri beni kendine çekti. Bunu yapabilmek içinse önce güvenli bir alan oluşturmak, sonra bedene odaklanmak bir yol oldu.
Bedenimiz aslında bizim fiziksel dünyadaki sınırlarımız. Sonra iç dünyamızla aktive olarak, hareketi takip ederek açılmak, akışa geçmek ve kendimize sonsuzluğa ne kadar yakın olduğumuzu hatırlatmak geliyor. Bizim kendimize alan açmamız gerekiyor fakat yaşamda bu her zaman kolay olmuyor. Ben de bu nedenle elimden gelen tüm güçle yoluma çıkan herkes için kendilerini keşfetmelerine aracı olmak istiyorum.
Yine aynı atölye kapsamında üzerlerinde “şimdi” yazan matlar tasarladınız. Şimdi sizin için ne ifade ediyor ve neden anda kalmakta bu kadar zorlanıyoruz?
Bu matları çok önemsiyorum. Matlar, bizim güvenli hareket alanımız olduğu gibi aynı zamanda bedende özgürlüğe açılan kanalımız da. Onu alıp bir yere götürdüğünüzü düşünsenize? Herhangi bir yer böylelikle sahnenize dönüşebilir. Ve evet, anda kalmaktan çok bahsediliyor ve üzerine çalışılıyor ancak yaşamda çok uyaran var, dünya hızlı, kafalarımızın içi sesli. O nedenle matların üzerinde şimdiyi yazarken yalnızca anda kalmayı düşünmedim, aynı zamanda “şimdi”deki hali de düşündüm. Her an bir resim, her hal bir varoluş şekli…
Medya ve insanların birbirlerine dayattığı “ideal beden algısı” problemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Dans etmek bu noktada nasıl bir iyileştirici etki sağlıyor?
Dünya bu konuda çok değişti ancak daha alınacak çok yol var. Kendimize iyi davranmak, içinde bulunduğumuz bedene iyi bakmak elbette çok önemli. Her bedeni kabul etmek ve güzelliğini görmek için yüzyıllardır yapılmış bir kodlamayı çözmeye çalışıyoruz. Örneğin güçlü beden nedir? Bence bunun sadece bir tanımlaması olması mümkün değil, hepimiz bambaşka bedenlerin içerisindeyiz. Aynı şekilde ideal kelimesi de problematik. Çünkü bu çeşitliliği sonsuzluk olan bir doğanın içinde olduğumuzu reddetmemiz anlamına gelir. Bitkilere bakın, her biri ne kadar özel. Bizler de öyleyiz ve yeniden ışıldamayı öğrenmeliyiz.
18 yasındayken katıldığınız Dance to LA yarışmasını kazanarak Nike Sporcusu oldunuz. O günden bugüne neler değişti, Nike Sporcusu olmak size ne gibi avantajlar kazandırdı?
Ben çok değiştim. O Ekin ve bu Ekin arasında yıllar, yollar, kayıplar ve galibiyetler var. O yarışma ve Nike ile 18 yaşımda çalışmaya başlamak bana her şeyin mümkün olduğunu ve büyük hayallerim olması gerektiğini gösterdi. Sanıyorum yıllar geçtikçe kendim için çıtayı yükseltmemde etkisi büyük oldu. Şimdi geldiğim noktada bir kez daha Nike ile her şeyi yeniden tanımlıyor olmak büyük bir mutluluk. Ayrıca yine bu yolda HOPE Alkazar ile birlikte hayaller kurmak da beni çok mutlu ediyor.
“Dünyaya kendi gerçeklik deneyimimden daha fazla ne sunabilirim?” sorusundan yola çıkarak Performistanbul’la birlikte V&A Museum Londra’da gerçekleştirdiğiniz son performansınız Atlas’tan da bahsedebilir misiniz?
Atlas, Performistanbul ve V&A ile birlikte üzerine 9 ay çalıştığımız, toplamda 33 dakika süren bir performans. V&A’in içerisinde Raphael Court, özellikle benim o müzede en sevdiğim alan olduğu için orasının dokusunda düşünmeye çalıştım. Objeler üzerinden insanlık tarihine dair birçok şey bulabileceğiniz bu müze ayrıca ciddi bir koleksiyona sahip. İnsanın kendi kemiğini takması fikri aslında biraz da bu koleksiyondan esinlenerek doğdu. Performansı tetikleyecek objeler ve giyilebilir araçlar ürettik. Üzerinde dünyanın en eski bilinen müzik kompozisyonu kazılı olan mermer bir yatağım vardı, hatta bu yatak Türkiye’den geldi. İzleyici için ayna yüz maskeleri yapıldı bunlar da yine Türkiye’den geldi. Kemiklerin bir kısmı Çin’de basıldı. Dünyanın farklı yerlerinden bu akış benim bedenimle o anda birleşti. Bunlar Atlas’ın sadece birkaç katmanı, açıkçası üzerine saatlerce konuşabilirim. Performans, özünde ölümlülüğümle yüzleşmek ve yine yaşıyor olduğumu hissetmek içindi. Ve yine sadece benim için değil, insan olma halindeki hepimiz için bir yolculuktu. Sen ve ben özünde benzeriz. Tüm farklılıklarımızı görerek, bir kemikte yine de birleşebiliriz.
Hazır şehirlerden bahsetmişken, Londra’da yaşadığınızı ve çalışmalarınıza zaman zaman İstanbul’da da devam ettiğinizi yakından takip ediyoruz. Bu iki şehrin sizde hissettirdiği duyguları ve çalışmalarınıza olan etkilerini bizimle paylaşabilir misiniz?
Ben uzun süre çok direndim ve yoruldum bu ikililikten. Yıllarca sanki hep bir tarafı seçmem gerekiyor gibi düşündüm. Ama şimdi anlıyorum ki ikisi de benim, ikisi de bana ait, iki tarafta da olmak istediğim kişiyi arayabilirim. Bana ilham veriyor bu kalabalık ve bu yalnızlık hali. İki ev arasında geçen yolculuk bile aslında besleyici. Hep bir merhaba, hep bir hoşçakal. Sanki iki hayatım var, iki tane benden var gibi.
Son olarak gelecek projelerinizden de bahsedebilir misiniz?
HOPE Alkazar ile çalışmalarımız devam edecek. Bunun dışında Atlasın bazı parçaları üzerine çalışıyoruz. Aynı zamanda Performistanbul ile projelerimiz devam ediyor. Hiçbirini şimdi söylemek istemiyorum. Sürekli çalışıyorum, kendimi ve sınırlarımı deniyorum. Umarım bu ilham beni beslemeye hep devam eder.
İlginizi çekebilir: Istanbul Flaneur’den HOPE Alkazar
Mag Porter’dan Esra Gülmen Röportajı
İlk yorumu siz yazın!