Emir Mavitan: Ödüllü Genç Yönetmenle Samimi Bir Sohbet
Yönetmen Emir Mavitan’ın yönetmenliğini ve yapımcılığı üstlendiği “Parıldayan İncinin Tuhaf Hikayesi” (The Strange Story of Shining Pearl) filmi Seattle Uluslararası Moda Film Festivali ve Birleşik Krallık Film Festival’lerinin ardından Saraybosna Moda Film Festivali’nden de ödülle döndü. Saraybosna Moda Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülüne değer görülen Emir Mavitan ile sizler için keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Hazırsanız sohbete buyurun!
Yeni neslin başarılı yönetmeni Emir Mavitan ile beraberiz. Merhaba Emir Bey. Öncelikle birlikte röportaj yaptığımız için kendimi şanslı hissediyorum ve vakit ayırdığınız için ayrıca çok teşekkür ediyorum. Kendinizi tanıtmanızı istesem neler söylersiniz sevgili theMagger okuyucularına?
Merhaba, ben teşekkür ederim davetiniz için. 9 senedir sinema, reklam sektöründeyim, neredeyse en başından beri kendi filmlerimi yapıyorum. 21 yaşında MUG Production’ı kurdum ve onun bünyesinde henüz 23 yaşındayken yazıp, yönettiğim, ortak yapımcılığını da üstlendiğim TRT yapımı; zamansız, distopik bir dünyada yer alan Göçebe adlı ilk uzun metrajımı hayata geçirme fırsatına sahip oldum. Birçok reklam kampanyası için reklam filmi çektim, hepsinin de sinematografik projeler olmasına dikkat ettim. Fakat bunca zaman ne ben kendime yönetmen diyebildim ne de başkası bana bu şekilde hitap ettiğinde bu kelimenin ağırlığını öyle kolaylıkla sindirebildim. Bir de şimdi siz başarılı sıfatıyla onurlandırıyorsunuz, çok teşekkürler tekrardan. Bu sefer iyice yadırgıyorum.
Kendime yönetmenim ben diyebilmem için önümde inanılmaz uzun bir yolculuk var. Bir senaristin, yönetmenin dünyayı ve hatta hayatı herkesten daha çok bilmesi, tanıması gerektiğine inanırım ki, bir salonda yüzlerce insana hikayenizi anlatırken sizin yarattığınız dünyaya onları inandırıp, etkileyecek anlar yaşatabilesiniz. Dediğim gibi, “Herkesten daha çok bilmek” hiç öyle kolay bir yolculuk değil.
Dönemler değişti, yeni nesil yönetmenler olarak biz gençler ortaya atıldık. Çoğumuz bir filmi, mübalağa ediyorum, tek başına, en başından en sonuna bitirebilecek kabiliyete ve teknik alt yapıya sahip. Teknolojinin gelişmesiyle bu işlemler daha da kolaylaştı, artık herkes evinde bile film çekebiliyor. Fakat bunu yaparken ustalarımızdan alamadığımız ya da belki zamanımızın, zamansızlığında göz ardı ettiğimiz, geri planda bıraktığımız unsurlar olduğu çok bariz; hikayeler, duygular ve en önemlisi de bir yönetmenin kendine has üslubu, görsel anlatımı, hayat görüşü.
Bu kadar başarı odaklı bir zaman diliminde bu saf özellikler sanki biraz geri planda kaldı. Bunu başarabilmek için çoğu zaman sektörün yoğunluğundan, koşturmacasından kendimi geri tutmaya çalıştım, beni geliştirmeyecek, zorlamayacak projeleri kabul etmedim, çalıştığım zamanda yine kendi projelerimi hayata geçirmek için çalıştım, para kazandım. Göçebe ve İnci tamamen bu savaşımdan doğmuş çocuklarım. Yaratmak istediğim atmosfere karşılık ikisinin de çok az prodüksiyon bütçesi vardı. Buna rağmen Göçebe’de belki Türkiye’nin ilk görsel efektli kum fırtınasını hayata geçirdik, İnci’de ise paralel evrenleri en insani duygulardan yola çıkarak yarattık. Her zaman gurur duyacağım projeler olarak kalacaklar geçmişimde.
Yönetmenliğini ve yapımcılığı üstlendiği ‘Parıldayan İncinin Tuhaf Hikayesi’ filminiz Seattle International Fashion Film Festival ve UK Film Festival’lerinden sonra Sarejevo Fashion Film Festival’den de ödülle döndü. Ödülleri daha sonra konuşalım mutlaka ama öncesinde filminizin hikayesi hakkında bizlere neler söylersiniz?
Kısaca “İnci” diye adlandırdığım bu film esasen Caged Bird Design markasının meşhur incisinden ilham alarak yola çıktığım bir yolculuktu. Kısa filmin özel bir kurgusu da bu markasının reklam filmi olarak kurgulandı. Reklamcılık sektöründe bir süredir bulunan biri olarak film kalitesinde reklam filmleri üretmeye çalışmak, üretmek bir o kadar değerli, önemli.
Film, paralel evrenlere geçiş kapısı oluşturan sihirli ve parlak bir inciye, hayatının en büyük aşkı (Erhan Yazıcıoğlu) uğruna bu alemden göçmüş büyükannelerinden (Perihan Savaş) geriye kalan ipuçlarıyla, ulaşmaya çalışan iki genç kız kardeşin (Yağmur Ün, Almila Ada) hikayesini anlatıyor. Bu inci doğru zaman ve doğru yerde kardeşlerden birinin göz yaşıyla birleştiğinde evrenler arasında bir geçit oluşturur ve kız kardeşler, büyük anne ve babalarını bu başka evrende mutlu, hala aşık dans ederlerken görür. İncinin büyüsü birkaç saniye sürer ve bu mutluluk imajı hafifçe dağılarak, yok olur.
Düşünsenize, gerçekten çok sevdiğiniz ve özlediğinizin birinin bambaşka bir boyutta hala mutlu ve yaşadığını görüyorsunuz. Esasen; “Merak etmeyin, her şey çok güzel olacak.” diyen bir sahne, bir film.
Film moda filmi olarak kurgulandı. Son zamanlarda moda film festivalleri de dünya çapında büyük revaçta. Moda unsurları ile ülkemizin muazzam dokularına sahip güney kıyılarını, fantastik/bilim kurgu/drama türüyle birleştirip, dünyadaki örneklerinin de dışına çıkacak üslupta bir film yapmak beni gerçekten çok heyecanlandırdı. Bu farklı yaklaşımımızın da dünya çapı platform ve festivallerde karşılık bulması beni çok mutlu etti.
Evrensel sinema dilini kullanarak, İngilizce seslendirmeyle filmi çektik. Bununla ilgili sert eleştiriler de aldık; “Neden bir Türk, İngilizce film çekiyor?” gibi. Neden çekmeyelim? Bütün dünyanın ortak dilinin İngilizce olduğunu kabul etmemiz gerekir öncelikle. Öyleyse ülkemizin değerlerini, oyuncularını, hikayelerini bütün dünyaya gösterebileceksek, üstelik bunu altyazısız bir şekilde herkesin rahatça anlayıp, hikâyenin içine girebileceği şekilde çekebileceksek, neden yapmayalım?
Biraz da başarılarınızda konuşmak istiyorum. Filminiz uluslararası arenada ödüle doymuyor, özellikle almış olduğunuz ödüllerden dolayı sizleri kutluyorum. Aldığınız ödüller neler?
Teşekkür ederim! Los Angeles, Londra, Viyana gibi film dünyasının başkentlerinin de bulunduğu 15 uluslararası festivale seçildik, toplamda 22 dalda adaylık ve en prestijli ödüller sayılan “en iyi film”, “en iyi yönetmen”, “en iyi sinematografi” ödülleri dahil 7 adet ödüle layık görüldük. Her bir festivale 1000-2000 arası dünyanın dört bir yanından filmler başvuruyor. Ortalama 80-100 film finale kalıp, adaylık almaya hak kazanıyor ve bunların arasından en fazla 10 film ödül alarak ayrılıyor. Bu vesileyle filmimiz Türkiye’nin güney kıyılarını dünyaya izletti, bir kez daha coğrafyamızdan gurur duymamız gerektiğini etkili bir şekilde ortaya koydu. Benim için en unutulmaz serüvenlerden biri de bu olacak.
Peki, genç bir yönetmenin filminin bu kadar ödüle layık görülmesinin sebebi sizce nedir?
Zor bir soru, inanın ben de bilmiyorum. Hangi kriterleri baz alarak ödül verildiğini de tam anlamış değilim zaten. Ben inandığım hikâyeyi, inandığım şekilde çekmeye odaklandım, gerisi tamamen sihirli bir süreç oldu. Fikir yürütmem gerekirse; sanırım bizler daha evrensel bir dünyanın içine doğduk ve teknoloji çağında birçok kültürün, birçok anlatımına, hikayelerine şahit olduk. Kendi topraklarımızdan gelen hikayeleri, dokuları ise bu anlatımlar ile harmanlayabilmeye başladık.
Teknik anlamda kesinlikle çok yol kat ettik, çok daha büyük bir hızla kat etmeye de devam ediyoruz. Türk sinemasını çok farklı ve etkili bir dönem bekliyor. Tabi ki en başta da söylediğim gibi; kimliğimizi, duygularımızı ve hikayelerimizi unutmadan bu yolculuğu sürdürmemiz gerekiyor. Hepimizin kendi tarzını oluşturması ve genelleşmemesi çok önemli. Ustalarımızın yolundan, bize özgü, yenilikçi tarzımızla devam etmemiz Türk sinemasının geleceği olacak sanırım.
Filmin başrollerinde Almila Ada, Yağmur Ün, Erhan Yazıcoğlu ve Perihan Savaş yer alıyor. Ünlü isimlerle daha önce çalıştınız mı? Film boyunca birlikte nasıl bir süreç geçirdiniz?
Bu konu da benim çok şanslı olduğum kısımlardan biri. Her projemde büyük isimler, ustalar ile çalıştım neredeyse. Göçebe’de Levent Özdilek, Mehmet Ulay gibi usta sanatçılar vardı. 23 yaşında daha işin başında olan bana, öyle sahiplenici davrandılar ki, her zaman örnek olacak bir bakış açısı kattı bana. Levent ve Mehmet Ağabey hiç unutmam; “Bizi istediğin gibi yönlendir, sana ve projene güveniyoruz, çekinmeden konuş bizimle” demişlerdi ve bu beni çok rahatlamıştı. Berke Üzrek ve Arda Anarat filmin başrolleriydi. Toplamda 3 sene süren bu serüvende hep omuz omuzaydık, engelleri beraber aştık diyebilirim. Oyuncuların da en az yapımcı, yönetmen kadar emek koyması herkesi çok motive eden bir durum.
Yağmur Ün ise ilk Göçebe’de yer almıştı, birçok seyirciyi en duygulandıran sahneler onun sayesinde ortaya çıkmıştı. Yağmur ile “İnci” ikinci projemizdi. Rolünü sahiplenmesi ve kendini işine sonuna kadar adaması filmimize farklı bir perspektif kattı. Almila Ada ile ilk defa çalıştık ve kesinlikle son olmamasını isterim diyebilirim. 40 derece sıcağın altında, saatlerce denizin altında elinden de gelenin fazlasını yaparak, ona verilen rolü sonuna kadar değerlendirmek için uğraşan bir oyuncu.
“İnci’nin” dönüm noktası her zaman söylerim; Erhan Yazıcıoğlu’nun projeye katılması oldu. Annemin çok eski dostudur. Biz de bu vesileyle tanıştık. Projeyi çok beğendi ve ekibe katıldığını söylediğinde bu projenin çok iyi sonuçlar doğuracağından emin olmuştum. Bir gün telefonunu açtı ve biriyle konuştu, hemen üzerine bak sana kime veriyorum dedi. Perihan Savaş telefonun öbür ucundaydı. Çukur setinin arasındaki bir boşlukta gelip yer almayı kabul etti. Kadro bir anda rüya takımına dönüştü.
Perihan Savaş’ta o kadar yoğunluğunun arasında atladı Bodrum’a geldi ve aynı tavır onda da vardı. Bize ve projemize güveniyordu, sonuna kadar kendini bize teslim etti. Ustalarımızın bizleri bu şekilde sahiplenmesi ve projelerimize gönülden destek vermeleri biz genç sinemacılar için altın değerinde. Erhan Ağabey’in inanılmaz muzip bir enerjisi var. Çok eğlendiğimiz bir set olduğunu söyleyebilirim.
Filminizi izlemek isteyenler nereden ve nasıl izleyebilirler? Bu konuda bilgi verir misiniz?
Filmi, Mug Production’ın Vimeo sayfasında ve @mugproduction IGTV’sinde bulabilirler. Aynı zamanda festival süreci devam ediyor, uluslararası festivalleri takip etmek isteyenler ödül yayınlarında da filmimizi izleyebilir. Bu duyuruları da yine Mug Production’ın sosyal medyalarından duyurmaya devam ediyoruz.
Bundan sonraki süreç ile ilgili ne gibi planlarınız var? Üzerinde çalıştığınız ya da düşündüğünüz herhangi bir projeniz var mı?
Bu zorlu pandemi günlerinde prodüksiyon yapmak da diğer işler gibi oldukça zorlaştı. Sette bir günde 200-400 kişi kadar olabiliyoruz. Bu da herkes için son derece tehlikeli bir ortam yaratıyor. Ne kadar regülasyonlara sonuna kadar da dikkat etsek yine de bu dönemde bir film çekmek niyetinde değilim. Senaryolarım var hazırda bekleyen, bu günler geride kalır kalmaz üzerinde çalışmaya başlayacağız.
6 aydır bir roman üzerinde çalışıyorum, yarısı bitti diyebilirim. Yine filmlerimdeki temadan devam ediyorum burada da. Fantastik, gizem, drama temalı; bir kadının esrarengiz hikayesini anlatıyor. Detayları henüz çok paylaşamıyorum.
Madem projelerden bahsediyoruz, iki yıldır Mug Production bir yana, bir de Mug Digital’ı kurduk. Burada özellikle e-ticaret yapan markalara yeni nesil ajans hizmetleri sunuyoruz. Ne demek yeni nesil? Dijital pazarlama, sosyal medya yönetimi, tasarım, kreatif ajans hizmetleri ve içerik üretimi. Üretilen içerikler artık çok hızlı tüketiliyor. Dijital mecralarda bir içeriğin ömrü 48 saat bile değil. Dolayısıyla markaların durmadan ve nispeten eskiye oranla bütçesel anlamda daha uygun ve hızlı içerik üretmesi gerekiyor. Biz bu içerikleri sağlayıp, bunları da dijital reklamlar vesilesiyle kitlelere ulaştırıyoruz. 20 kişilik çok profesyonel bir ekibimiz var. Önümüzdeki süreçte enerjimizi buraya da yoğunlaştırıyoruz.
Son projemiz ise Youtube platformu olacak mugTV. Eğlence kanalı olacak bu platform şubat ayının ilk günlerinde formatlarımızın çekimleriyle faaliyete başlayacak. Şu anda hazırlanan 6 adet program formatımız mevcut. 3’ü ile bir aksilik olmazsa şubat ayında yayındayız!
Alanınızla ilgili sizin fikir ve düşüncelerinizi önemseyen bir kitle şu an aramızda olabilir. Son olarak genç yönetmen adaylarına neler söylemek istersiniz? Başarılı olmak için neler yapmalılar ve nelere dikkat etmeliler?
Bence en önemli unsur kararlı olmaktan geçiyor. Kariyeriniz konusunda kararlı olmak, hayata geçirmek istediğiniz projeler konusunda kararlı olmak. Kararlı olmak da pek tabi sabırdan geçiyor. Sabretmek de bizim jenerasyonumuzun çok başarılı olduğu bir alan değil. Bir an önce her şey olsun istiyoruz. Bir senaryoya başladığımızda hemen filmini çekmek istiyoruz. Klişe bir söz; varılan yer değil, yolculuk önemlidir. Bu hususta en önemli kısım olan yolculuğu çoğu zaman atlayabiliyoruz. Halbuki bizleri en geliştirecek, en çok yol kat etmemizi sağlayacak kısım da tam olarak burası.
Filmcilik dünyanın en tehlikeli tutkusu olabilir. Hem fiziki tehlikeden bahsediyorum hem psikolojik hem de zihinsel. Her alanda sizi zorlamak için bekleyen engeller silsilesi. Bir gün dağın tepesine ekipmanlarla tırmanmak, bir gün soğukta 12 saat oturmak, bir gün ise özel hayatınızı sete karıştırmamak gibi farklı engellerden bahsediyorum. Senaryo yazsanız, bütçe bulabilmek, bütçe bulsanız, doğru ekibi kurabilmek, sete girseniz, sahneleri birebir istediğiniz gibi çekebilmek, dağıtımcıyla anlaşabilseniz, filminizi seyircilere izletebilmek…
Her aşamasında bambaşka zorluklar, bambaşka tecrübeler ve öğretiler mevcut. Bunların illa birinde başarılı olamayabiliyorsunuz, belki bir çuval inciri berbat edebiliyorsunuz. Bir kez daha, bir kez daha, olana kadar bir kez daha. Bu işi sevmiyorsanız, bu iş için mecazen kendinizi mayın tarlasına atmaya gönüllü değilseniz muhtemelen geçici bir heves olacaktır sinema. O yüzden önce kendinizden emin olun sonra bu işi gerçekten sevdiğinize inanın ve paçaları, yakaları sıyırıp işin başına oturun. İlham gelmesini beklemeyin, sistemli olun. İnat edin, etrafınıza baş kaldırın, kendinize meydan okuyun, söylenenlere kulak asmayın, yolunuzdan şaşmayın. İnanın bana bütün bu kararlığı gösterdiğinizde zaman zaman bu işi bırakmak isteseniz de sonuca ulaşacaksınız. Şahsen ben, vücudum dur artık, yeter diyene kadar film çekmeye devam edeceğim.
Bu röportaj için öncelikle Emir Bey’e ve tabiki bizi buluşturan Sevgili Sena Onur’a çok teşekkürler!
Kapak Fotoğrafı: Emir Mavitan
İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Abdül Süsler ile Oyunculuk Üzerine
İlk yorumu siz yazın!