Endülüs Seyahatnamesi 1: Endülüs - Her Daim Şevk Akşamında
Bazı şehirler ve bölgeler vardır; görmeden çok önce hayal etmeye başlarsınız. Haklarında o kadar çok şey yazılmış ve söylenmiştir ki bunlardan hangilerinin gerçek, hangilerinin üretilmiş birer efsane olduğunu gidip görmeden asla bilemezsiniz. Ve sonunda da kendi gözlerinizle gördüğünüzde önceden duyduklarınızın, okuduklarınızın bir bölümünün doğru olduğunu görürsünüz, bir bölümü ise kökten değişir. Endülüs bu bölgelerin en mükemmel örneklerinden biridir: Gitmeden hakkında çok şey bildiğinize inandığınız, hatta görmeye gerek olmayacak şekilde görmüş gibi hissettiren bir coğrafya… Oysa Endülüs bir turist olarak ziyaret etmenin ötesinde ancak tecrübe edilebilecek bir iklimdir; topraklarında dolaşmak bir seyahatin ötesinde bir deneyimdir, tarih, kültür ve medeniyet içinde bir tür hac yolculuğudur.
(…)
Şayet olacaksa, daha çok var
Gerçek ve maceracı bir Endülüslü’nün doğumuna
feryat eden kelimelerle zerafetinin şarkısını söyleyeceğim
ve hüzünlü bir esinti hatırlayacağım
zeytin ağaçları arasından
(Federico Garcia Lorca, Ignacio Sanchez Mejias İçin Yas’tan)
Türk edebiyatının en tanınan şiirlerinden biri olan ‘Endülüs’te Raks’ aslında Endülüs’ü değil İspanya’yı anlatır; daha doğrusu İspanya’yı anlatmayı amaçlar. Şiiri yazdığı dönemde Madrid’te büyükelçi olan Yahya Kemal Beyatlı, İspanya ile ilgili bir şiir yazmak için tema olarak Madrid’i seçmemiştir; çünkü ona göre İspanya neşesiyle ve varlığıyla Endülüs’tedir ve hemen hemen herkes için olduğu gibi onun için de İspanya Endülüs’tür… Şiirde çoşkuyla söylediği gibi ‘şevk akşamında üç defa kırmızı’ olan Endülüs… Bu, tutkunun ve flamenkodan yayılan ateşin olduğu kadar kanın da kırmızısıdır. Lorca ile birlikte İspanya İç Savaşı’nda can vermiş binlerce Endülüslü’nün kanıdır… Ve şevk sadece tutku ve dansın değil, aynı zamanda Lorca’ya uzanan silahı tutan Falanjist’in avucunda bir cinayet orjisinin vahşi ve karanlık şehvetidir…
Bazı şehirler ve bölgeler vardır; görmeden çok önce hayal etmeye başlarsınız… Haklarında o kadar çok şey yazılmış ve söylenmiştir ki bunlardan hangilerinin gerçek hangilerinin üretilmiş birer efsane olduğunu gidip görmeden asla bilemezsiniz. Ve sonunda da kendi gözlerinizle gördüğünüzde önceden duyduklarınızın okuduklarınızın bir bölümünün doğru olduğunu görürsünüz, bir bölümü ise kökten değişir. Endülüs bu bölgelerin en mükemmel örneklerinden biridir: Gitmeden hakkında çok şey bildiğinize inandığınız, hatta görmeye gerek olmayacak şekilde görmüş gibi hissettiren bir coğrafya… Oysa Endülüs bir turist olarak ziyaret etmenin ötesinde ancak tecrübe edilebilecek bir iklimdir; topraklarında dolaşmak bir seyahatin ötesinde bir deneyimdir, tarih, kültür ve medeniyet içinde bir tür hac yolculuğudur. Sanıldığının aksine Endülüs İspanya değildir ama Endülüs Avrupa Medeniyeti’nin derinliklerine inmek, onun önemli ve görece az hatırlanan bir dönemine tanıklık etmektir. Endülüs’ün ateşinden beslenmiş en önemli evlatlarından biri olan Lorca’nın dediği gibi Endülüs’te yolculuk ‘Gelecek nesiller için zerafetin şarkısını söylemektir.’ Ve o yüzden de bugün İspanya dediğimiz ve bambaşka ülkelermiş gibi farklı kültürlere ve hatta dile sahip 17 otonom bölgeden ve 2 otonom şehirden oluşan adem-i merkeziyetçi politik ve idari yapı içinde Endülüs hiç de mütevazi olmayan bir şekilde diğer bölgelere göre özeldir, önemli bir ayrıcalığa sahiptir.
Günümüzde Katalunya da İspanya’dır Bask Ülkesi de, Galiçya da, Castile y Leon da ve Kanarya Adaları da. Öte yandan İspanya imajı herkesin zihninde ilk anda bir Endülüs görüntüsü ortaya çıkarır. İspanya denince akla gelen pek çok şey, Picasso, Velazquez, Murillo gibi büyük ressamlar; Lorca gibi şairler; De Falla, Turina ve Segovia gibi büyük müzik adamları, mimari, flamenko, gitar, boğa güreşi, yemeklerin bir bölümü ve hatta hayali-edebi karakterler olan Carmen ve Don Juan aslında Endülüs, başka bir deyişle yoğun bir biçimde Arap-Müslüman kültürü ile şekillenmiş Güney İspanya’dan çıkmadır. Endülüs bu muhteşem tarihe ve medeniyete tanıklık ettiği gibi Avrupa’da güneş ve kum turizminin simgesi olarak kabul edilebilecek Costa del Sol ve Marbella’ya ve Akdeniz Bölgesi’nde kayak yapılabilecek bir bölge olan Sierra Nevada Ulusal Parkı’na da ev sahipliği yapmaktadır.
Endülüs’ün İspanyol imajını belirlemesi sadece kültürel, tarihi ve coğrafi değil aynı zamanda politik ve ideolojik nedenlerin de bir sonucudur. Franco’nun homojen-tek bir İspanyol toplumu ve kültürel kimliği yaratmaya yönelik politikaları sonucunda Endülüs’e ait unsurlar bu ortak kimliğin oluşturulmasında yoğun olarak kullanılmıştır.
Endülüs sadece ‘El Caudillo’ Franco ve İspanyollar için değil Müslümanlar açısından da tarihi ve kültürel önemi çok büyük bir coğrafyadır. Müslümanlar için Endülüs asr-ı saadet olarak anılan Hz. Muhammed döneminden sonra belki de İslam’ın en özlenen ve yüceltilen dönemine ev sahipliği yapmıştır. Endülüs, veya Arapçadaki adı ile Al-Andalus, 711-1492 yılları arasında farklı sultanlıklar ve emirlikler aracılığıyla Arap-Müslüman hakimiyeti altında kalmıştır. Bir başka deyişle Müslümanlar 700 yıldan fazla İspanya’ya hükmetmişlerdir ve Endülüs bunun merkezi olmuştur. Özellikle Endülüs Emevileri’nin saltanatında kaldığı 756 – 1031 arasında Endülüs ve İslam Medeniyeti altın dönemini yaşamıştır ve orada dünya tarihinin gördüğü en etkileyici medeniyetlerinden biri yaratılmış; bu medeniyet de görkemli bir sanat ve kültür oluşturmuştur. O dönemde başkent olan Cordoba dünyanın en önemli bilim, kültür ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Sonrasında da İslam hakimiyeti küçük emirlikler aracılığıyla 1492’e kadar devam etmiştir. Özellikle Cordoba ve Grenada’da günümüzde Arap-Müslüman etkisinin izleri açık şekilde görülmektedir. O kadar ki sadece Endülüs’ün değil İspanya’nın en önemli tarihsel anıtları olarak kabul edilen Büyük Cordoba Camii ve Katedrali ile El-Hamra Sarayı o dönemden günümüze kalmışlardır. Endülüs kültürünün en önemli iki unsuru, Flamenco ve gitar müziği Müslüman-Arap kökenlidir. Endülüs tarihçisi Blas Infante Flamenco kelimesinin etimolojik kökeninin Arapça ‘fellah mengu’ (sürgün edilmiş – kaçak köylüler) olduğunu ifade etmektedir. Gitarın kökeni de Endülüs Arapça’sında kullanılan ‘qitara’ kelimesidir. Safran, kırmızı biber gibi malzemeler, yemekte cam ürünler kullanılması, sofra düzeni ve adabı da yine Endülüs Arapları tarafından tanıtılmıştır. İspanya Şarabı olarak da bilinen ve Endülüs’e özgü olan ‘Sherry’ (Şeri) üretimi de İslam’da içkinin yasak olmasına rağmen yine Arab-Müslüman hakimiyeti döneminde gelişmiştir; çünkü hem ticaretinin yapılmasına izin verilmiştir hem de damıtma tekniği bölgeye Müslüman Araplar tarafından getirilmiştir.
Tarihte pek çok Avrupa şehri Arap ve Müslüman egemenliğinde kalmıştır ama Avrupa’nın hiçbir bölgesinde bu egemenliğin izleri Endülüs’te olduğu gibi fiziki olarak görülebilir ve dokunulabilir değildir. Örneğin Sicilya’da Palermo’da Müslüman etkisini görmek için çok derinlere inmek gerekirken Endülüs’te Arap-Müslüman varlığı El-Hamra kadar, Cordoba Camii kadar gerçektir ve görünürdür.
Günümüzde Endülüs toplamda sekiz şehirden meydana gelir: Almeria, Cadiz, Cordoba, Granada, Huelva, Jaen, Malaga ve Sevilla. Endülüs’ün her şehri Italo Calvino’nun ‘Görünmez Kentler’’de dediği gibi ‘Anılardan gelen dalgayı bir sünger gibi çeker ve genişler.’ Endülüs’te her kentin bugün aldığı biçim itibariyle geçmişi de içeren bir ‘anlatısı’ vardır ve bu anlatılar ortak noktalara sahip oldukları kadar kendilerine has karakteristikleri de içerirler. Bu durum Endülüs’ü zenginleştirdiği gibi bölgede yer alan her bir şehrin ayrı ayrı ziyaret edilmesini de zorunlu kılar. Yine de bir seçim yapılması gerekirse bu şehirler içinde beş tanesi, Cadiz, Cordoba, Granada, Malaga ve Sevilla gerek doğal güzellikleri gerekse de tarihi ve kültürel atmosferleri ile sadece İspanya’nın ve Avrupa’nın değil dünyanın en güzel şehirleri arasında yer alırlar… Ve elbette ziyaret edilmeyi ve üzerinde düşünülmeyi hak ederler.
İlk yorumu siz yazın!