Besteci ve davulcu Erkan Sönmez’in, tamamı kendi bestelerinden ve düzenlemelerinden oluşan ilk albümü ‘Habitat’ yakın zamanda  Bubinga Records  etiketiyle müzik severlerle buluştu. Erkan Sönmez’in 3 ay boyunca tek başına kaldığı bir dağ evinde yaşadığı deneyimlerin yansıması olarak ortaya çıkan ‘Habitat’, sanatçının üretim yolculuğunun ve solo kariyerinin başlangıcını müjdeliyor.  Bir nevi inzivanın, yaratım enerjisiyle birleştiği yolculuğun ürünü olan albüm; merkezine insanı ve kolektif üretim sürecini alarak beslendiği yaratım enerjisini yaymayı amaçlayan MIAM stüdyolarında kaydedilen 7 parçalık albümün prodüktörlüğü Erkan Sönmez’e; mix ve mastering’i Cem Çatık’a ait.Albümde; piyano ve tuşlu çalgılarda Berkan Kaya, elektrik gitarda Cem Çatık, bas gitarda Sinan Erbelger, davulda Erkan Sönmez yer alırken; özel konuk olarak iki şarkıda vokalleriyle Elis Dubaz eşlik ediyor. Zamanın ve mekânın yok olduğu, tabiatla kurduğu saf ve direkt iletişimin sonucunda korkularıyla ve kendisiyle yüzleştiği bir kabulleniş yolculuğunun sonunda ortaya çıkan Habitat albümüne dair merak ettiklerimi Erkan Sönmez’e sordum. Yolculuğun tadını çıkarmanız dileğiyle… Keyifli okumalar.

habitat
“Habitat” albüm kapağı | Fotoğraf: Erkan Sönmez / Kapak Tasarımı: Alican Tuncer ve Burçak Karahacıoğlu 

Habitat albümün Bubinga Records etiketiyle dijital platformlarda yerini aldı. Nasıl hissettiğini sorarak başlamak istiyorum.

Rahatlamış hissediyorum. Bütün süreci doğumla ilişkilendirdim en başından beri. Gerçekten çok uzun süredir hamileydim ve sonunda doğumla gelen o rahatlamayı yaşıyorum diyebilirim. Bir şeyler yapıyor olmanın verdiği heyecan, kendi dünyamı tüm çıplaklığıyla insanlara görünür kılmanın tedirginliği, yolculuğumu başından beri takip eden dostlarımla paylaştığımız sevgi, başarma duygusu. İçe içe geçmiş çok fazla his var aslında. Tüm bunları dengeli ve kabullenişçi bir yerden yaşarken temelde hissettiğim en saf duygu rahatlama.

“Tabiattan insana uzanan bir yaratım yolculuğu” olarak tanımlamışsın albümünü. Üretim aşamasında tabiatla kurduğun ilişki nasıldı, yaratım alanı olarak tabiatı seçmek sana ne gibi katkılar sundu?

2018 yılında Antalya’nın Korkuteli ilçesinde, köylülerin ‘Beğiş Susuzu’ dedikleri yayladaki bir taş evde başladı aslında Habitat’ın hikâyesi. Tabiatın doğal hali dışında hiç bir uyaranın olmadığı, internetin ve telefonun çekmediği bir yerdi. Böyle sürtünmesiz bir ortamda çok temel ve saf ilişkiler kuruyor insan kendisiyle ve doğasıyla. Yaklaşık üç ay kaldım o evde. İlk başlarda şehir alışkanlıkları ve tedirginlikleriyle beraber, olduğum yere tam olarak uyumlanamadığım kısa bir sürecin peşi sıra tabiat bütün güzellikleriyle görünür olmaya başladı. Sabahları kuşlarla uyanıp, öğlen kertenkele ile güneşlendiğim bir sürece dönüştü hikâye. Böceklere, sürüngenlere olan korkularımla yüzleştiğim, birlikte bir habitatı paylaştığımız bilinciyle aslında kendimle yüzleştiğim bir kabulleniş yolculuğu oldu tüm süreç. Zamanın ve mekânın yok olduğu, saf ve direkt bir iletişim ile ilişkilendik tabiatla.

Çok içgüdüsel bir tercihti doğada ve dağda olmak esasında. Yaratım enerjisi bir şekilde beni oraya çekti diyebilirim. Hayvanlarla ve doğanın akışıyla uyumlandıkça kendi sesimi de onları da daha iyi duyar hale geldim. Dağdaki ilk günümde gitarımı akort ederken hiç duymadığım titreşimleri ve doğuşkanları duyduğumu ve gözlerimin açıldığını çok iyi hatırlıyorum. Yağmurla tanıştığım bir gün var. Ufacık birkaç damlayla başlayan, sonrasında kocaman bir sağanağa dönüşen ve en sonunda yine başladığı gibi ufak damlalarla biten iki saatlik bir kreşendo ve dekreşendo gibiydi. Bu deneyimlerin, bilinçli ya da bilinçsiz bütün yaratım sürecine ve albüme yansıdığını gözlemleyebiliyorum. Günlük hayatımızda etrafımızda olup bitenleri bu denli görecek dinginlikte olamıyoruz. Tabiatın sessizliği, sesi, karmaşası, dinginliği, zamansızlığı kocaman bir ayna oldu esasında bana. Kendimi ve sesimi bulma konusundaki tüm kaygıları ve öğrenilmiş estetik değerleri bir tarafa atıp, tamamıyla özden gelen o saf yaratım enerjisiyle bağ kurmamı sağladı.

youtube play youtube play

 Albümün inziva çekilme halinin yaratımla buluştuğu bir çalışmanın ürünü. Neyden sıkılmıştın? Bu inziva hali nasıl bir yaratım formu sağladı sana?

Hem müzikal hem de insani olarak sıkışık hissettiğim bir dönemde canlandı bu inziva fikri. Kendime ait bir stüdyomun olmadığı, enstrümanımla ve müzikle sadece çaldığım işlerde vakit geçirebildiğim bir dönemdi. Bu durum zaten canımı sıkarken bir yandan da sadece eşlikçi olarak bulunduğum bütün işler ve projelerde kendimi var edememenin sıkıntısını yaşıyordum. İçimde var etmeye çalıştığım, hayal ettiğim bir dünya vardı ve bu karmaşa içerisinde bunu ortaya çıkaramıyordum. İstanbul’un hengâmesi de hiç yardımcı olmuyordu tabii.

Dediğim gibi çok içgüdüsel bir hisle gözümü kapadığımda kendimi dağda bayırda bir yerlerde tek başıma, tabiatla ve müzikle vakit geçirdiğim bir halde görüyordum ve bu hayalin peşinden gittim. Esasında kendimi var edememe sıkışıklığıydı diyebiliriz. Yaratım enerjisi çok büyük ve eminim ki insan istediği her yerde bunu var edebilir, inancım bu yönde. O dönemki Erkan’ın bu inzivaya ihtiyacı vardı. İçimde var olduğunu bildiğim o enerjiyle, özümle bir bağ kurmam gerekiyordu ve tabiat bunu çok güzel öğretti. O bağ bir kere kurulunca insan yaratmanın bir formunu buluyor doğal bir süreç halinde. Benim için enstrümanlarla ve müzikle saf ve samimi bir ilişki kurduğum, hayal ettiğim dünyayı kaygısızca var etmeye çalıştığım bir forma dönüştü. Sahip olduğumuz enerjinin, kaynağın büyüklüğüne şahit oldukça zamanın ve mekânın önemi de kalmıyor bir yandan. Yaratım enerjisinin etrafı nasıl yeşerttiğini defalarca deneyimledim ve gözlemledim hem kendimde hem de etrafımdaki insanlarda. İçinde bulunduğumuz yeri, ortamı güzelleştirmek biraz da bizim elimizde gibi. Tabiatın aynasıyla gördüğüm yaratım enerjisini yayıp kolektife temas etmek için deneyimleyeceğim yeni yolculukları ve formları heyecanla bekliyorum.

Habitat; insan için bir yere yerleşme ve yaşanabilir bir çevrede oturma, bitkilerin de doğal olarak yetiştiği yer, yurt anlamına geliyor. Süreç boyunca bir habitat arayışı halinde miydin? Müzik, yerini yurdunu bulma konusunda yardımcı oluyor mu?

Ne güzel bir soru, teşekkür ederek başlayayım. Arayışım üzerine düşündürdü tekrardan. Hem evet hem hayır bu sorunun cevabı sanırım. Stüdyolarım kendimle ve müzikle en saf iletişimi kurduğum, bir bitki gibi evimde hissedip yeşerdiğim habitatlarım oldular bugüne kadar. Esasında kendi habitatımı yaratmak gibi bir alışkanlıktayken süreçte sıkışık hissettiğim nokta da tam olarak bunu yaratamadığım anlardı ki peşi sıra dağ yolculuğu başladı. Aradığım şey bir habitat değil, yaşadığım yeri habitatıma çevirebilme enerjisiydi ve tabiat en doğal haliyle bunu bana tekrardan hatırlattı. Çevremi yaşanabilir hale getirip doğal olarak yeşerdiğim bir ortam sanırım benim için habitat. Ufak yaşlardan beri kendimi en iyi ifade edebildiğim dil müzik oldu. Müzikle ve dolayısıyla kendimle kurduğum bağ ne kadar güçlüyse habitatımı yaratmak da bir o kadar kolay oluyor. Bu bağlamda yardımcı olmaktan fazlasını yapıyor diyebilirim, bir nevi turnusol kağıdı gibi. Yersiz yurtsuz, sıkışık hissediyorsam müzikle olan bağımda yanlış giden bir şeyler var demektir.  

youtube play youtube play

7 parçadan oluşan albümdeki şarkıların hikâyesini kısaca anlatabilir misin?

Tabii, şöyle sırayla gideyim. Albümün açılış şarkısı ‘Beğiş’ adını kaldığım yayladan alıyor. Dağın sabahı diyebilirim aslında. Kuş ve doğa seslerinin ardından zillerimi duyuyoruz ve tabiatla müziğim birleşiyor. Parçadaki melodik minörün baskınlığı da dağdan yansıyan Anadolu hissi gibi biraz. Peşi sıra gelen ‘Autumn Reverie at Capri’ aslında bütün çocukluğumun geçtiği Büyükçekmece ‘Capri Sitesi’ndeki yağmurlu bir günde tohumları atılmış bir beste. Dağda yağmuru uzun uzun yaşadığım günde iki his birleşti ve bir yandan Capri’yi bir yandan yağmuru yaşatıyor bu şarkı içinde. ‘Jopek’ ve ‘Aziza’ aslında bir parça gibiler. ‘Jopek’, ‘Aziza’nın introsu. Aziza Mustafa Zadeh ve Dance of Fire albümünün üzerimdeki etkisi çok fazla. Bu parçayı ona ithaf ederken, introsunu da yine çok sevdiğim Anna Maria Jopek’e ithaf ettim. ‘Blue’ inziva öncesi sıkışık hissettiğim zamanlardaki bir hisse ait ufak bir melodiydi aslında. Dağda kendi sesimi bulma arayışımda içindeki vokal partileri ortaya çıktı. Kendi sesimle henüz çok barışamamış olsam da o tınıyı olduğu haliyle var etmek istedim. Parça içerisinde swing’e geçtiğimiz yerler tamamiyle provalar sırasında kolektif bir şekilde şekillendi ve öyle bıraktık.

‘Ginger’ bütün bu ‘Habitat’ yolculuğunu başlatan parça diyebilirim. 2017 yılında ‘Jazz Institute Berlin’ sınavları için demosunu kaydetmiştik ve oradan çıkan enerjiyle kendi müziğimi var etme yolculuğum alevlendi. Beste ilk ortaya çıktığında ilk dinleyici kedim ‘Ginger’dı ve bu parçayı da ona ithaf ettim bir yandan. Cırcır böceği sesleriyle beraber ‘Starwaltz’a ve dağın gecesine geçiyoruz. Hiç ışığın olmadığı, yıldızların altında şarap içtiğim bir gecede canlandı bu parça. Aynı melodinin 3/4 ve 4/4 arasında gidip gelişi yıldızların dansını anlatıyor bir yandan. Parçaların kendi içlerinde öznel hikayeleri olmakla birlikte aslında dağda hepsi bir bütün haline geldi. ‘Habitat’ bir nevi dağın sabahtan akşama bir gününü de anlatıyor.

Tabiat içinden gelen sesler, inziva halinin araladığı kapılarla birleşip stüdyoya geldiğine etrafındakilerin parçalara tepkiler nasıl oldu? Birlikte çaldığın insanların reaksiyonunu da öğrenmek istiyorum biraz.

Dağdan döndüğümde ilk demoları dinleyenler çok yakın müzisyen dostlarımdı. Birbirimizi çok iyi tanıdığımız için müziğimi de tanıdık ve yakın buldular. En az ben kadar mutlu olduklarını hatırlıyorum içsel yolculuğumu bir şekilde somutladığım için. Albümdeki ekip oluşurken ilk buluştuğum insan Berkan Kaya oldu. Peşi sıra Sinan Erbelger ve Cem Çatık’la tamamlandı kadro. Herkes müthiş bir özveriyle hayal ettiğim dünyayı anlamaya ve birlikte o dünyanın içinde var olmaya çalıştı. Parçaların ve bütün yolculuğumun samimiyetinin herkese direkt olarak yansıdığını çok iyi hatırlıyorum. Bu samimiyet kocaman bir heyecan yarattı hepimizde ve iletişimimiz de bu doğrultuda oldu. Yeri geldi teknik-teorik taraftan, yeri geldi dağdaki hislerden, kuşlardan, yağmurdan konuştuk. İmajinasyonu kuvvetlendirecek her sohbeti yaptık esasında. İyi-kötü, güzel-çirkin gibi kavramların dışında bir ilişkilenmeydi bu. Hep birlikte bir dünyanın içine girme aksiyonundaydık diyebilirim.

erkan-sonmez-1
Erkan Sönmez, Cem ÇAtık, Berkan Kaya, Sinan Erbelger| Fotoğraf: Orçun Kaya

Parçaların tümünde hissettiğim ortak his dinginlik ve dengede olma hali oldu. Her enstrüman birbirinin önüne geçmeden kendi sesini bulmuş gibiydi. Bu nasıl mümkün oldu, içgüdüsel olarak mı gelişti?,

Bu hislerin yansıyor olmasına çok sevindim, ne mutlu. Kafamdaki müzik davul ve enstrüman temelli bir müzik olmadığı için hiç bir enstrümanın ya da ifadenin çok fazla öne çıkmasını istemedim. Bir nevi içgüdüsel diyebiliriz tabii, duyduğum ve hayal ettiğim müzik buydu çünkü. Hayal ettiğim şey kimsenin ön plana çıkma kaygısı yaşamadan, bir oyun bahçesinde özgürce oynadığı ve iletişimde olduğu bir haldi. Bu bağlamda en çok kendimle ilgili kaygılanıyordum aslında. Davulun çok fazla ön plana çıkmasını istemiyordum ve bununla ilgili ekstra çaba gösterdim. Ekip arkadaşlarımla kurduğumuz saf ve direkt iletişim de bu denge halini ortaya çıkardı esasında bir yandan. Gerçekten uzunca süreler vakit geçirdik. Kimi zaman sohbet ettik, kimi zaman prova yaptık, kimin zaman yemek yedik, durduk. Bu paylaşımların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Müzik benim için sadece önümüze notaları koyup onları iyi bir şekilde icra ettiğimiz bir şey değil. İş olarak bunu çok iyi yapan profesyoneller var. Hakeza ben de başka başka projelerde ve işlerde aynı profesyonellikle bu yaklaşımda olabiliyorum, bu mecraları ayrı tutuyorum. Müzik benim için tamamıyla bir iletişim dili ve bu birlikteliği en saf haliyle kurabilmek için samimi bir şekilde temas etmek gerekiyor diye düşünüyorum. Dostlarımla bu iletişimi kurabildiğimiz için çok şanslı hissediyorum. Tekrardan teşekkür ve minnetlerimi sunmuş olayım onlara da. İyi ki varlar.

youtube play youtube play

Habitat ile üretim yolculuğunun ve solo kariyerinin başlangıç adımlarını attın. Gelecekte senden nasıl haberler alacağız?

  Yaratım enerjisiyle gelen hissi tarif etmek gerçekten çok güç. Tanrısal bir his gibi. Bir şey var etmek, bir şeyleri yeşertmek, daha da önemlisi bunun yansıyarak insanlardaki yaratım enerjisine ve kolektife değmesi. Bu çok büyülü bir his ve kocaman bir heyecanla bir ömür boyu üretme ve yaratma motivasyonundayım diyebilirim. Geçtiğimiz sene sevgili hocam Güç Başar Gülle’nin önderliğinde ‘Crr Caz Bestecilik Akademisi’nde ortaya çıkan bestelerimi toparlayıp, 2024 yılı bitmeden ikinci albümümü yayınlamak gibi bir planım var. Üç nefesli için düzenlemelerini yaptığım, bütün bir parça gibi dinleyeceğimiz dört parçadan oluşan bir albüm olacak. Bir yandan Berkan Kaya ve Cem Çatık’ın Ep’lerini de kaydettik geçtiğimiz günlerde. Sonbahar gibi onlar da yayınlanmış olur muhtemelen. Çok sevdiğim bir müzisyenle featuring olarak yapmayı planladığım bir de single var aslında. Albümden önce yetiştirebilirsem onu da yayınlamak istiyorum. Henüz tam olarak planlamalar yapılamadığı için biraz sürpriz gibi. Şimdilik planlamalar böyle diyebilirim. Zamanın akışında birlikte göreceğiz umarım. Bu özenli ve samimi sorular için gerçekten teşekkür etmek isterim Enes. Durup tekrardan yolculuğumu ve süreci gözden geçirip üzerine düşünerek keyifle cevapladım hepsini. Herkese sevgiler.

Kapak Fotoğrafı: Orçun Kaya

İlginizi çekebilir: Enes Kudu’dan Andy Powell ile Wishbone Ash’in Müzikal Yolculuğu Üzerine