Etiyopya'nın En Çarpıcı, En Doğal Bölgelerinden Omo Vadisi
Afrika’nın ve dünyanın en çarpıcı, en doğal ve nadir kabilelerinin yaşadığı bölgelerinden biri Omo Vadisi. Seyahat ve Afrika tutkusu, sanat, tasarım, beden süslemeleri ve ilker kültürlere olan merak ile birleşince akla gelen ilk destinasyon, Etiyopya’nın güneyinde, Kenya sınırına yakın olan Büyük Rift Vadisi’ndeki çarpıcı Omo Bölgesi.
Bir süredir Batılı maceraperest, gezgin, fotoğrafçı ve araştırmacıların ziyaretinde olmakla birlikte, bu bölge halen Afrika’nın en zorlu parkurlarından biri. Etiyopya’nın hala çoğumuzdaki ilk çağrışımı 1980’lerde içimizi acıtan büyük kuraklık ve sefalet görüntüleridir büyük ihtimalle. Oysa ki, bu güzel ve ihtişamlı ülke yemyeşil ve bereketli bir doğa yapısına sahip, güler yüzlü renkli insalarla dolu.
Etiyopya’nın kuzeyi ve güneyi, doğası, tarihi ve kültürü, insanları bakımından birbirinden her anlamda çok farklı. O yüzden kuzey ve güney olmak üzere çoğu zaman iki ayrı 15 günlük seyahat planlamak daha doğru bir seçim olur.
Güneye inmek için ilk ihtiyaç en iyi 4×4’ler… Sağlam bir araç, her an sürprizlerle dolu, engebeli ve saatlerce sürecek bir yolculuğun mümkün olabilecek en iyi şekilde geçmesinin ilk koşulu… İkinci önemli koşul ise yerel bir rehberin ve bu zorlu şartlardaki parkurları tanıyan tecrübeli şöförlerin eşliğinde yola çıkmak. Son şart ise yargısızlık.
Seyahat süresince konaklama ve beslenme standartları ile ilgili beklentileri düşünülebilecek en alt seviyede tutmak lazım. Bu seyahat turistik bir gezi değil, bir keşif, hatta insanlığın özüne bir farkındalık yolculuğu diyebiliriz.
Her yol bir meditasyondur diye düşünürüm hep… Omo Vadisi’ne inen bu yolun da uzun olmasını çok anlamlı bulmustum. Bu bölgede karşılaşılan hayatlar, insanlar, doğa, o güne kadar bildiğiniz herşeyi size sorgulatıyor. Esnekliğinizi, algılarınızı, bakış açılarınızı tartıyor.
Birbirinden çok farklı inanç, yaşam standardı, ve toprak da yaşayan bu kabilelerin her biri birbirinden daha çarpıcı. Bizlerin ilkel olarak yorumladığı yaşam şartlarında insanın doğa ile bütünlüğü, kültürlerine bağlılıkları, yaşam değerleri, sosyal ritüeller ve seremonieri, kendilerini ifade etme şekilleri bildiğimiz ve doğru olduğunu varsaydığımız bütün tanımları bizlere sorgulatır şekilde.
Yaklaşık 2 hafta gibi ideal bir sürede her anlamda çarpıcı kabileyi ziyaret etmek, Omo nehrinde, Afrika’nın en büyük timsahlarının yaşadığı sularda teneke sandallarla gezmek, insanoğlunun ilk yaşadığı Büyük Rift Vadisi’nin engebeli yollarında B planları ile maceralar yaşamak bu seyahatin ana hatları.
Vadide ziyaret edilebilecek kabilelerden bazıları Dorzie, Mursi, Benna, Tsemay, Ari, Surma, Dassanech, Karo, Erbore, Woito kabileleri ile Borena Oromo, Gurage ve Wolayta etnik grupları.
Şahit olduğumuz yaşam şartlarına ek olarak bu kabilelerin en çarpıcı özellikleri tabi ki beden süslemeleri; hem “scarification” denilen yöntem ile bedenlerinin üzerine sembollerin kabartılması, hem de takı diyebileceğimiz süslemeler ile kabile kimliklerini, sosyal statülerini akıl almaz yaratıcılıkları ile ifade etmeleri.
Omo’yu ziyaret ettikten sonra, Batı’da bizlerin bu kadar çeşitli ve tonlarca ilham kaynağına sahipken, her türlü görsellik ve bilgi avuçlarımızın içindeyken, kendimize kolaylıkla “tasarımcı, sanatçı” kimlikleri alabildiğimizi üzülerek fark ediyorum. Oysa ki gerçek yaratıcıların, doğadan başka hiçbir bir ilham kaynağına sahip olmadan bu kadar çarpıcı ifadeler yaratabilmelerine, öz’e bu kadar yakın olabilmelerinin gerçekliğine hayran kalıyorum.
Afrika’dan her ayrılışımda hissettiğim gibi Omo’dan ayrılırken de büyük bir adalet sorgulaması kaçınılmaz. Ülkenin büyük bir kısmına elektrik dağıtılabilemesine yönelik planlanan büyük baraj projesi Omo Vadisi’nde yaşayan pek çok kabilenin topraklarından suyun kesilmesine, köylerin bırakılmalarına ve zaman içinde kültürlerinin yok olmasına sebep olacak. Bir yandan dünyadaki her insanın en iyi yaşam şartlarına ulaşmasını dilerken, bir yandan da doğayı bu kadar iyi yorumlayan özel kültürlerin yok olmaya yüz tutacaklarını bilmenin üzüntüsünü hissediyorum.
Her şeye rağmen Afrika’nın dünüştürme ve yeniden yaratma gücüne inanarak, doğallığı, saflığı ve ışığı ile tüm dünyaya ilham kaynağı olmaya devam edeceğine inanıyorum.
Muthis fotograflar tebrikler, zaten gitmek istiyordum simdi sart oldu 🙂