Etsiz Pazartesi (Meat Free Monday): Küresel İyileşme Akımı
2020 yılı için 10’dan geriye doğru sayarken hayatımızın, alışkanlıklarımızın bu kadar değişeceğinden hepimiz bihaberdik! Koskoca bir yılı tüm önceliklerimizi ve hedeflerimizi değiştirerek sadece “hayatta kal” felsefesine oturtmaya çalışarak geçirdik. Bir aydınlanma yılı olan 2020 sayesinde sağlıklı beslenme, doğaya uyum sağlama, temiz suyun önemi gibi birçok konu yeni gündemlerimiz haline geldi. İnsan eli çekildiği anda iyileşmeye başlayan doğa ana için yapabileceklerimizin sayısı oldukça fazla! 2021 yılı henüz başlamış ve hepimiz radikal kararlar almışken, beslenmemizde sadece bir günü değiştirerek doğaya katkı sağlayabilir miyiz? Denemekten zarar gelmez!
Etsiz Pazartesi (Meat Free Monday)
2003 yılında başlatılan ve dünyaca ünlü McCartney ailesinin üyelerinden Paul, Mary ve Stella McCartney’in de 2009 yılında dahil olduğu “Meat Free Monday” yani Etsiz Pazartesi akımını, kontrolsüz yapılan hayvancılık ve endüstriyel balıkçılığın çevreye olan zararlı etkileri hakkında farkındalık yaratmayı amaçlayan ve kar amacı gütmeyen bir kampanya olarak tanımlayabiliriz. Bu kampanya sayesinde insanlar, iklim değişikliğini yavaşlatmaya, değerli doğal kaynakları korumaya ve sahip oldukları sağlıklarını iyileştirmeye teşvik ediliyor. Bugün, Etsiz Pazartesi akımı 40’tan fazla ülkede milyonlarca insan tarafından destekleniyor. Henüz çok yaygınlaşmamış olsa da Türkiye de bu kampanyanın destekçileri arasında yer alıyor.
Neden Etsiz?
Etsiz Pazartesi, hem kendi sağlığımız hem de içinde yaşadığımız gezegenimizin sağlığı açısından oldukça önem taşıyor. Her Pazartesi hayvansal proteinleri sebze bazlı proteinler ile değiştirmek bedenimizi dinlendirerek kendi sağlığımızı desteklerken, karbon ayak izimizi küçülterek iklim değişikliğine karşı bireysel olarak önlem almamıza yardımcı oluyor.
Peki, Etsiz Beslenmenin Gezegenimizle Ne İlgisi Var?
Etsiz Pazartesi akımının global ölçekte yaygınlaşması ile birlikte hayvansal protein tüketimi azalarak, iklim değişikliğini etkileyen sera gazı salınımının kontrol altına alınmasına yardımcı olacağı öngörülüyor. Ayrıca azalan talep sebebiyle hayvansal protein üretimi için kullanılan toprak, su, enerji gibi çevresel kaynakların daha az kullanılmasına da olanak sağlıyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, hayvancılık sektörü “yerelden küresele her ölçekte en ciddi çevre sorunlarına en önemli katkı sağlayan ilk iki veya üç sektörden biri”. FAO, hayvancılık üretiminin küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 14,5’inden sorumlu olduğunu tahmin ederken, diğer kuruluşlar bunun yüzde 51’e kadar çıkabileceğini tahmin ediyor. BM Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’ndeki (IPCC) dünya bilim insanları, yıkıcı iklim değişikliğinden kaçınmak için atmosferdeki sera gazı miktarını 2050’ye kadar yüzde 80 azaltmamız gerektiği konusunda hemfikir.
Kontrolsüz hayvancılık ve aşırı avlanma, türlerin ve biyolojik çeşitlilik kaybında ana faktörler olarak belirtiliyor. Dünyadaki mevcut eğilimler aynen devam ederse, önümüzdeki 100 yıl içerisinde türlerin kitlesel yok oluşunu seyrediyor olacağız. Kontrolsüz hayvancılığın gezegenimize verdiği zararı somutlaştırmak adına size bir kaç örnek vermek istiyorum. Örneğin, kontrolsüz hayvancılık sebebiyle içerisinde dünyadaki tüm uçak, tren, araba ve kamyonların olduğu bir lojistik sektöründen daha fazla sera gazı üretiliyor. Başka bir örnek vermek gerekirse, bir “quarter pound” sığır burger üretmek için 1600 litre su tüketiliyor. Aynı burgeri üretmek için bir Iphone cep telefonunu 6 ay boyunca şarj etmek için kullanılan enerji harcanıyor. Ancak bir yıl boyunca her pazartesi sadece bir öğün bile etsiz beslenerek bir arabayla yaklaşık 560 kilometre sürüşe eşdeğer emisyonları azaltmak mümkün.
Etsiz Pazartesi Akımının Bedenimize Etkisi
Dünyanın önde gelen sağlık kuruluşlarının çoğu, artık insanların tükettiği et miktarının azaltılmasını teşvik ediyor. Dünya Kanser Araştırma Fonu, “çoğunlukla bitkisel besinleri seçmemizi, kırmızı eti sınırlamamızı ve işlenmiş etten kaçınmamızı” tavsiye ediyor. 2010 yılında Oxford Üniversitesi halk sağlığı bölümü tarafından yapılan bir araştırma, haftada en fazla üç kez et yemenin 31.000 kalp hastalığı kaynaklı, 9000 kanser kaynaklı ve 5.000 felç kaynaklı ölümlerin önleyebileceğini gösteriyor.
Kırmızı et başta olmak üzere, beyaz et ve işlenmiş et ürünlerini sebze, bakliyat, soya, kuruyemiş gibi gıdalarla değiştirmek bedenimizi iyileştirmenin önemli adımlarından. Her gün yarım porsiyon hayvansal protein kaynağını bakliyat veya soya ile değiştirerek Tip-2 diyabete yakalanma riskini azaltıyor. Özellikle mantar çeşitleri ve yeşil mercimek, nohut, börülce gibi bakliyatlara hayatımızda daha çok yer vermek, hayvansal proteine alternatif olarak tüketmek böbrek ve karaciğer sağlığı başta olmak üzere tüm organlarımızın sağlıklı ve düzgün bir şekilde çalışmasına ve aynı zamanda kilo kontrolü yapmamıza da olanak sağlıyor.
Neden Pazartesi?
Araştırmalar, insanların haftanın başında sağlıklı davranışları denemeye daha açık olduğunu gösteriyor. Kendimizi örnek alalım. Hafta sonu tüm kaçamakları yaptıktan sonra mütemadiyen her Pazartesi “diyete” ya da “sağlıklı yaşamaya” başlıyoruz. Pazartesi günü hepimiz için bir yola çıkma yada yoluna devam etme günü. Bu sebeple “Etsiz Pazartesi”.
Meet Free Monday’de Nasıl Beslenmeliyim?
Etsiz Pazartesi için kendinizi zorlamanıza ve bugünü nasıl geçireceğinizden korkmanıza gerek yok. Bir tam gün boyunca hayvansal proteinlerin olmadığı öğünleri oluşturup karnımızı doyurmak mümkün. Hayvansal bazlı sütleri bitkisel olanlarla değiştirebilir, vegan peynirler tüketebilir, geleneksel kültürümüzde bulunan bakliyat yemeklerinden çeşitlemeler yapabilir, bu yemeklerin yanında bedenimizi ferahlatacak kocaman kase salatalar yapabiliriz. “Madem bir akıma dahil olacağım farklı tarifler denemek isterim” derseniz Instagram’da @foodbymelito hesabımda yaptığım tarifi deneyebilirsiniz veya Meat Free Mondays resmi web sitesinde bulunan tarifleri uygulayabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@Ja-Ma
İlginizi çekebilir: Yogi Magger’dan Reducetarian Çözüm
Ben buna yer yer katılsam da katılmadığım noktaları dile getirmekte de fayda görüyorum. Diyelim hayvanlar çevreye zarar veriyor, atmosfere azot yayıyor buna katılmakta sorun yokken siz hayvanları fenni yemlerle beslemez ve de çiftlikte gezmeyen yiyip içip yatan bir hayvan kitlesinden mera da dolaşan hem mera otlarını tüketip yeni otların oluşmasına imkan verip hemde ürettikleri doğal gübrelerle çevreyi şekillendirmelerini sağladığınızda çiftlikte üretilen azot salınımını yarı yarıya azaltırsınız. Fenni kullanılan yemler et miktarını arttırırken, kanser olmanızı da kolaylaştırır, önemli olan bence yediğiniz içtiğiniz besinlerin doğal olmaları yönünde. Doğallık ve de organiklik artık fiyatla göz önüne alınıyor ,bir ürün organikse fiyatı daha pahalı ne yazık ki ama burda bir terslik yok mu sizce de organik ürün üretimi suni üretimden daha ucuz oysa ki . Ve gelelim bitkisel beslenmeye buna karşı değilim herkesin bünyesi farklı sonuçta, lakin bitkisel beslendiğiniz besinlerden ne derece bilgi sahibi olduğunuz da önem arz ediyor. Bu ekilen besin maddelerinin yarıdan fazlasına ilaç, suni gübre , haşere önleyici, erken olgunlaştırıcı vb ürünler kullanılmaktadır. Doğal besleneyim derken kendinizi tehlikeye atmamakta fayda var . Eğer bir ürünü kendiniz ekip biçmiyorsanız eğer doğal olup olmadığına da bence teredütle yaklaşın demek isterim. Yazıyı uzun uzadıya yazdım biliyorum bir köy çocuğu olup tarlada ve hayvanların içinde büyüdükten sonra , kapitalist sistemde ticari düşünmediği için köyü bırakıp para kazanmak için şehre taşınan biriyim. Son sözlerimde şunu söylemek isterim Mandıra filozofu filmindeki gibi yaşamakta fayda var bence uykunuz geldiğinde yatmak , uykun gittiğinde kalmak gerekir, etle de beslemek, otla beslemek gerekir, sonuç ta vucudun herşeye ölçülü bir şekilde ihtiyacı var, sağlıklı yaşayayım derken sağlıktan olmamakta da fayda var
Merhabalar Özgür Bey, açıklayıcı geri dönüşünüz için çok teşekkür ederim. Aslında çok da farklı düşünmüyoruz sizinle. Yaşam bir dengeden ibaret. Et ile beslenmek sebze ile beslenmek bunların hepsi bir dengede olduğunda yaşam sürdürülebilir hale geliyor. Aslında bu akım bir miktar bunu savunuyor. Sadece sebze ile beslenmek elbette ki vegan yaşam tazını benimsemeyenler için gereksiz. Burada bu akımın gerçekleştirmek istediği bireysel olarak hayatımızda yapacağımız küçük değişiklikler dünyada nasıl bir dönüşüme olanak sağlıyor bunu göstermek. Yoksa doğal yemlerle beslenen büyük-küçükbaş hayvanları tüketmek, serbest gezen antibiyotik veya hormon verilmeyen kanatlı hayvanları tüketmek gerçek tereyağı ve kaliteli süt tüketmenin bedene ne gibi bir zararı olabilir? Ayrıca organik, sağlıklı ürünlerin pahalı olmasına ben de tamamen karşıyım. Tüm dünyada maalesef iyi beslenmek bir yaşam seviyesi göstergesi haline geldi. Bulunduğumuz coğrafya her türlü kaliteli besine ulaşmamıza olanak sağlıyor. Tek yapmamız gereken yüzyıllardır bu topraklarda tarım ve hayvancılığı nasıl yaptığımız hatırlamak..