Evden Çalışma Kuralları: Pomodoro Tekniği ve Dahası
Şu günlerde tartıştığımız ve konuştuğumuz ana konu koronavirüsle birlikte son bir haftada hayatımıza iki yeni kavram girdi: Sosyal izolasyon ve evden çalışma düzeni. İlk defa evden çalışma düzenini deneyecek olanların bir kısmı uzun zamandır hayal ettikleri sisteme geçtikleri için mutlu, bir kısmı ise performanslarının düşecek olmasından oldukça endişeli. Freelance çalışmayı tecrübe etmiş ve şu anda yaşamış olduğumuz sosyal uzaklaşma sürecinde de evden çalışan birisi olarak; bu düzeni nasıl oturtacağını bilmeyenler, evde çalışırken odaklanma problemi yaşayanlar, “Evde çalışırken sıkılmıyor musun ya?” diye soranlar için kendimde çok işe yaradığını düşündüğüm birkaç şeyi paylaşacağım!
İşe giderken hazırlanma süremiz ve yolda geçirdiğimiz zamanın gözümüzde dağ olduğu, yorgun argın eve geri dönüp kendimize ve sevdiğimiz şeylere zaman ayıramamaktan şikayet ederek geçirdiğimiz bir iş hayatı var çoğumuzun. Ve bu birçoğumuz geçirdiğimiz bu zorlu günlerde evden çalışma düzenini yeni yeni denemeye başlıyor. Bu süreci ilk defa deneyimleyen tanıdıklarımdan evden çalışırken odaklanamadıklarını, işlerinden koptuklarını ya da çalışırken sıkıldıklarını duymaya başladım. Ben ofis ortamından her zaman çalıştığım ev ortamıma, ilk başlarda büyük bir çaba harcayarak oturttuğum sistemime geri dönmüş oldum bu sosyal izolasyon döneminde.
Büyük bir çaba harcayarak oturttuğum bir sistem diyorum, çünkü her şeyden önce büyük bir öz disiplin gerektiriyor evden çalışmak. Deneyimlemeyen için öyle gözüktüğü gibi “Oh be, ne rahat evden yata yata, imreniyorum sana.” gibi bir şey değil; hatta tam aksine evden çalışmak, çok daha sıkı ve sistemli bir çalışma demek. Bu sisteme geçişin ilk başları “Acaba bugün az iş ortaya koyarsam çalışmadım diye düşünülür mü?” kaygısıyla yemek yemeyi bile unutmak demek. Ofis ortamında verdiğin molaları evin içinde verememeye başlamak demek. Tabii zamanla bu sisteme alışıp düzenini oturtmak, kendi başına işlerini yönetebilmek ve bir yerden sonra yaptığın şeyi dünyanın en keyifli işlerinden birisi haline getirmek ve böylece işini daha da sevmek demek.
Peki kendimizi bu kadar işe kaptırıp strese sokmadan ya da bir anda salıp performansımızın düşeceği kaygısına varmadan nasıl belirli bir düzene oturuyor evden çalışmak? Benim hem öğrenciyken hem de işe başladıktan sonra denediğim ve kendim için oldukça yararlı bulduğum bir iki çalışma tekniği ve hepimizin bildiği bir takım “evde çalışma kuralları” dediğim maddeler var.
Evden Çalışma Kuralları
Üstünüzü değiştirin.
Ben hepimizin bildiği pijamayla çalışılmaz, uyku saatlerini bozma gibi maddeleri “Evde Çalışma Kuralları” olarak adlandırıyorum, siz istediğinizi diyebilirsiniz. Benim için ilk kural o üst mutlaka değişecek! Yoksa ne yaparsam yapayım pijama ile iş başına oturursam, o yatak bir şekilde beni kendisine çekiyor, sandalye bir anda dünyanın en rahat yatağı haline geliyor, koltuk şekerden bulutlara dönüşüyor ve ben mayışıp uyuklamaya başlıyorum. O yüzden güne ve en önemlisi işime başladığımı anlayabilmem için o pijamalardan kurtulup çalışırken rahat edeceğim bir kıyafet tercih ediyorum.
Çalışmaya elverişli bir ortam yaratın.
İkinci maddem ise, çalışmaya elverişli bir ortam. Çalışmaya elverişli ortam kavramı kesinlikle kişiden kişiye değişiyor. Odamda aydınlığa bakan konforlu bir masa ve sandalyeye sahip olmama rağmen, ben günün ilk saatlerinde burada çalışamıyorum yatağım bana oradan göz kırptığı için. Bu sebeple öğlene kadar salondaki masada çalışıp sonrasında odamdaki masama geçiş yapıyorum. Hem böylece bulunduğum ortamdan da sıkılmamış oluyorum, mekan değişikliği bana iyi geliyor. Bu sebeple siz de nasıl bir ortamda daha verimli çalışıyorsanız buna göre masanızı mutlaka ayarlayın, hatta gerekirse ofisteki masanızın birebir aynı düzenini evinizde de kurun.
Ve geldik asıl zorlu kısım olan iş başına oturmaya. Ben evden çalışma sistemine ilk başladığımda düzenimi nasıl oturtacağımı bilemeyip birçok yöntem denemiştim. En sonunda da; “E sen bir şeyleri oyunlaştırmayı seviyorsun, bunu da oyunlaştır.” diyerek araştırmalarım sonucu “Pomodoro tekniği” ile tanıştım. Böylece kendimi düzene sokmayı ve yaptığım işlerden de oldukça verim almayı başardım! Pomodoro tekniğinin evde çalışanlar için oldukça iyi bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Ben bu teknik sayesinde işlerimdeki verimi arttırdığım gibi yıllarca başıma bela olan odaklanma problemimi yendim ve artık ev arkadaşım oldukça gürültülü bir şekilde playstation oynarken dahi rahatsızlık duymadan, dikkatim dağılmadan çalışabiliyorum! 🙂
Pomodoro Tekniği
Pomodoro tekniğini bilmeyenler için özetlemek gerekirse, bu teknikte 25 dakika iş yapıp 5 dakika ara veriyoruz. Kısa sürede işine tam odaklanınca o 25 dakikadan bir saat gibi bir verim alıyoruz! 1 pomodoro 30 dakika ediyor ve eğer aralıksız 4 pomodoro tamamlarsak tam tamına yarım saatlik bir ara verebiliyoruz, müthiş haber!
Peki bu tekniği nasıl uyguluyoruz? Ben öncelikle günün hedefleri üzerinden bir yapılacaklar listesi hazırlayıp bunlara öncelik sırası veriyorum. Bunun için Microsoft To Do diye bir uygulama kullanıyorum. (Mac kullananlar da bu uygulamayı kullanabilirler.) Bunun gibi pek çok uygulama mevcut, siz herhangi birisini kullanabilir ya da direkt ajandanıza da not alabilirsiniz. Bu uygulamada yapılacak işlerime adımlar ekleyebilmek, öncelik sırasına göre yerleştirmek ve gerçekleştirdiğim maddeleri işaretledikçe listemin tık tık azalması bana müthiş bir keyif veriyor. Bu program sayesinde gün içersinde hangi sıralamada ilerlemem gerektiği konusunda da kafa karışıklığı yaşamıyorum ve listeme istediğim gibi müdehale edebiliyorum.
To do list’im hazır olduğunda zaman aralıklarımı işaretleyebilmek için progress bar’lar oluşturuyorum. Ben bunu yaparken geleneksel yöntem -kağıt kalem- tercih ediyorum. İsterseniz excel gibi herhangi bir programdan da hazırlayabilirsiniz bunları. Eşit parçalara böldüğüm barları her 25 dakikalık sürecim bittiğinde rengarenk boyuyorum ve sonrasında 5 dakikalık aramı veriyorum. Zaman planlamayı en doğru şekilde yapabilmek için ilk başlarda bir zamanlayıcıya ihtiyaç duyabilirsiniz diye düşünüyorum. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama bu 25 dakikalık çalışma süremizde en önemli şey dikkatimizi dağıtacak her şeyden uzak kalmak. Sosyal medya, telefon, mesajlarımız… Ben “Zaten 25 dakika sürecek.” düşüncesiyle ya da “25 dakika içinde bu işi tamamlamam lazım.” diye kendimi gaza getirmeye çalışarak bu 25 dakikalık süremde işlerimi rahatlıkla bitiriyorum.
Pomodoro tekniği sayesinde verimli çalışırken kazanmış olduğumuz 5 dakikalar ya da yarım saatlik süreler evde çalışmayı bence daha keyifli hale getiriyor. Ben 5 dakikalık molalarımda kahvemi hazırlıyorum, atıştırmalıklarımı tazeliyorum, balkona çıkıp temiz hava alıyorum ya da sevdiğim bir parça boyunca dans ediyorum. Süremin sonunda enerjim yüksek bir şekilde işimin başına geri dönüyorum. Ve her bir pomodoromdan sonra koca bir bardak su içmeyi ihmal etmiyorum! (Çalışırken su içmeyi unutabiliyoruz, biliyorum 🙂 )
Yarım saatlik molalar ise benim için “Ev işlerine zaman yok!” bahanemi ortadan kaldıran bir zaman dilimi. Evden çalışmanın bir başka güzelliği de benim için bu olmuş oluyor aslına bakarsanız; kısa sürede yapılabilecek çamaşır yıkama, çamaşırları kurutucudan çıkarma, ütü, çarşaf değiştirme, temiz bulaşıkları yerleştirme gibi ev işlerini bu yarım saatlik molalarımda aradan çıkarabiliyorum. Ya da o süreyi tamamen kendime ayırıyorum. Yeni yazıları okuyor, telefon görüşmelerimi yapıyor ya da Memrise ve Duolingo gibi uygulamalardan İtalyanca pratik yapıyorum.
Pomodoro tekniğinden kazanmış olduğumuz süreleri iyi değerlendirmek, özellikle de evde kapalı kaldığımız ve sevdiklerimizle birlikte vakit geçiremediğimiz şu dönem için benim en büyük tavsiyem; mola vakitlerinizde sevdiklerinizle telefon görüşmesi yapmanız! Ben bu dönemde sevdiğim insanlarla daha yakın iletişim halinde olduğum için gerçekten çok mutluyum. Vermiş olduğum aralarda o anda işine engel olmayacağım ve rahatsız etmeyeceğimi düşündüğüm arkadaşlarımla ya da ailemle telefon görüşmesi yapmayı çok seviyorum. Bu 5-10 dakikalık görüşme sonucunda da hem enerjim yükseliyor hem mutlu oluyorum ve dinç bir şekilde işimin başına dönebiliyorum. O yüzden bence molalarınızda sevdiğiniz kişilerin sesini duymayı ihmal etmeyin! Böylece “Zamanım yok, arayamıyorum.” derdine de bir son verin! 🙂
Hareket Etmeyi Unutma.
Pomodoro tekniğini bir kenara bırakıp evde çalışma sistemi ile ilgili söylemek istediğim diğer şeylerden birisi ise; hareket etmeyi unutmamak. Maalesef tüm gün masa başında çalışan insanlar olarak ofis ortamında da yeteri kadar hareket edemiyoruz, evet ama sonuçta az da olsa yürüyebiliyoruz. Evde çalışırken -bugünlerde olduğu gibi bir kapanma sürecinde değilsek- molalarımızda dışarı çıkıp minik bir yürüyüş yapıp hava almayı ihmal etmememiz gerekiyor. Yoksa evde odaların içinde yürümek ve günlük adım sayımızı tamamlamaya çalışmak ne kadar büyük bir eziyet biliyorum. Ben bu sebeple, damar sorunu olan ve bol bol yürümesi gereken birisi olarak, sırf bacaklarım hareket etsin diye oturduğum yerden ayaklarımın altında bir pet şişe çeviriyorum. Plastik pet şişelere karşıyız ama içi su doldurulmuş bir pet şişeyi ayaklarımızın altında ileri geri çevirmek bacaklarımızı hareket ettirmiş oluyor ve kan dolaşımımıza da yardımcı oluyor.
Hareket etmeyi ihmal etmemekle birlikte yaz ya da kış fark etmez, evi bol bol havalandırmak ve sağlıklı beslenmeye devam etmek de çok önemli. Özellikle evde olmanın verdiği rahatlıkla beslenme saatlerimizde değişiklik olabiliyor, çok fazla atıştırmalık yiyerek kendimizi şişiriyor olabiliriz fakat beslenme saatlerimizi sabit tutmamız hem verimli çalışmamız hem de vücut dengemizi bozmamak adına oldukça önemli.
Dijital Sosyalleşme
Bu süreçle ilgili söylemek istediğim bir diğer şey ise bunların bize getirdiği yalnızlık hissi ile ilgili. Asla ve asla yalnız değiliz! Mola zamanlarımızda sevdiklerimizi arayabileceğimizi söylemiştim. Buna bir diğer alternatif olarak, benim çok sevdiğim ve gerçekten çok eğlendiğim bir şey varsa o da mesai sonrası birkaç kişi görüntülü sohbet gerçekleştirmek. Günün değerlendirmesini yapmak, okuduklarımızı ve izlediklerimizi değerlendirmek ve en önemlisi böyle bir dönemde birbirimizin enerjisini yüksek tutarak psikolojik destek vermek. Destek vermek, işte bu gerçekten çok önemli bir şey. Özellikle de geçirdiğimiz bu zor günlerde!
Yüz yüze sosyalleşmeye bir süre dur demiş olabilliriz ama dijital sosyalleşme gerçekten sınır tanımıyor. Online konserler, açılmış festival arşivleri, online müzeler ve galeriler sayesinde kültür ve sanat etkinliklerinden uzak kalmamak mümkün. Üstelik birçok sanatçı Instagram hesaplarından yaptıkları canlı yayın ile evlerimize konuk oluyor, daha ne olsun! Bize düşen, böyle şeyleri sevdiklerimizle ayrı ayrı ortamlarda olsak da paylaşmak ve sonra üzerine uzun uzun sohbet edebilmek. Yani üzülmeye hiç de gerek yok, her şeyin bir alternatifi mevcut.
O yüzden ne yapıyoruz? Evde çalışma düzenine adapte oluyoruz ve verimimizi hiç düşürmeden işlerimize devam ederken, dijital dünyada da olsa sosyalleşmeye devam ediyoruz. Böyle zor günleri ruhumuza iyi gelecek şeyler yaparak atlatmak için hepimizin birbirimizin desteğine ihtiyacı var.
Kapak fotoğrafı: Yaprak Civan
İlginizi çekebilir: YogiMagger’dan Evden Çalışanlar İçin Bir Rehber
Denemeye değer öneriler 🙂 Elinize sağlık
Umarım sana da faydası olur. 🙏