Ezgi Aktan'la "İyi ki" Yaptığımız Söyleşi
2016 Ocak ayında “İyi ki” adlı ilk albümünü çıkardı duru sesi, derin şarkı sözleri ve içten besteleriyle Ezgi Aktan… Albüm çıkmadan kısa bir süre önce de “Sofar Sounds” işbirliğiyle konser vermişti. Ben de kendisini Sofar Sounds’un Youtube hesabında, “Bekliyorum Ben” parçasıyla tanıyıp takip etmeye başlamıştım. Sonradan dinleyeceğim tüm albümündeki gibi sözlerinin kendisine ait olduğu o tek bir parçadan etkilenip, önce albümünü, sonra Youtube kanalındaki tüm parçaları dinlemeye başladım ve bende alışkanlık yarattı; bu da yazın ara verdiğim röportajlarıma onunla geri dönmeme vesile oldu 🙂
Ezgi Aktan şu sıralar yeni albüm çalışmalarına başladı ve 15 Ekim’de 6:45’te gerçekleştireceği Ankara konserini, Ankara dinleyicileri gibi, dört gözle bekliyor. İstanbul konserleri de devam ediyor. Onun sesinin insanı sarıp sarmalayan bir havası olduğunu düşünüyorum. Tanıştıktan sonra en az şarkıları kadar naif, sıcakkanlı ve güleç olduğunu gördüm, iyi ki tanışmışım… İkimiz de sohbetimizi çok sevdik, uzun oldu ama güzel oldu, umarım siz de seversiniz… Şimdi fona onun sesinden bir şeyler açın bence, iyi okumalar 🙂
Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Tanımayanlar için, bir de siz kendinizi biraz anlatabilir misiniz?
Sevdiği şeylere tutunarak yaşayan, mutlu olmaya ve etmeye çalışan bir genç kadınım.
Bir yandan iktisat okurken asıl müzik yolculuğunuza Boğaziçi Üniversitesi’yle başladığınızda etnik müzikle ilgili çalışmalar yapmak sizin tercihiniz miydi veya öyle mi gelişti? Eski Rembetiko taş plaklarını baz alarak sesinizi geliştirmeye çalışmanız ilgimi çekti; çünkü günümüzde çok duymuyoruz bunu, bu plakların size hissettirdiklerinden biraz bahsedebilir misiniz? Albümünüz etnik bir tarzda değil, o zamandan bu zamanaki tarz değişiminizi nasıl anlatırsınız?
Biraz öyle gelişti, biraz da benim tercihimdi. Üniversite için İstanbul’a geldiğimde çok güzel tesadüfler sonucu kendimi Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nde müzik yaparken buldum. Folklor Kulübü olması nedeniyle, çok çeşitli etnik müzikle haşır neşir oldum. Bu benim dünyamı müzikal anlamda çok zenginleştirdi. Beni en kalbimden vuran alan ise Rembetiko’ydu. Hem sesi, hem hayat hikayesiyle Roza Eskenazi idolüm oldu. Süzülür Roza’nın sesi üstünüzde, alır sizi, bütün geçmişinizi dolaştırır, bugüne geri bırakır. Sesimi biraz olsun onun gibi kullanmayı becerebilirsem, bugün kendi müziğimi yapmaya çalışırken daha özgür ve özgün olabileceğimi düşünüyordum. Albümüm etnik bir tarzda değil evet; ama bugüne dek dinlediğim, üzerine çalıştığım müziklerin zihnimde ve sesimde edindiği yer sayesinde yazabildim bu şarkıları. O yüzden buna tarz değişimi değil de, tarz oluşumu desek daha doğru olabilir.
Bütün şarkılarda sanki “kırılmış ama umut etmekte hep inatçı”gibi, biraz hüzünlü ama huzurlu bir hal var. Hatta şarkıların ismini arka arkaya okuyunca bile böyle bir hava yaratıyor, en azından ben böyle hissettim; bununla ilgili neler söylemek istersiniz, anlatmak istediğiniz böyle bir his miydi?
Evet, tam da böyle bir histi anlatmak istediğim. Şarkılarda olduğum değil; olmak istediğim halimi yazıyorum sanırım. Bugüne dek yaşadıklarım üzerinden hayatta hüzün ve huzurun, kırılmak ve umut etmenin birbirine sarılı bir şekilde var olduğunu biliyorum. Hayalimde böyle değildi ama. Gerçek hayatın dalgaları benim iç dünyamı biraz fazla dağıtıyor. Kendimi toparlamak için yazıyorum. Kendime telkinde bulunuyorum. Bunu böyle sesli bir yolla yapınca hem yalnızlığım diniyor; hem de benzer iç sıkıntılarıyla mücadele edenlere yararımın dokunması fikri bile bana kendimi biraz daha iyi hissettiriyor. Mesela terk ediliyorum, canımın acısından bağıra bağıra ağlamak geliyor içimden; ama yine içimden başka bir ses diyor ki “bir hayat var sen yokken, olsan da olmasan da var, güneş açar…” sakinliyorum. Şarkılarım kendimi olumlamam gibi biraz. Seviyorum. 🙂
Sesinizi çok kişi çok duru buluyor; vokal/şan çalışmalarınıza gündüzleri ayrı bir iş hayatınız da olduğu için ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz?
Sağ olsunlar 🙂 İş hayatı biraz sekteye uğratıyor elbette sesimle ilgili çalışmalarımı. Gün içinde şarkı söylemek isteyip ya da şarkı söylemeye ihtiyaç duyup –bu bir ihtiyaç benim için çünkü- söyleyememek en kötüsü. Ama şarkı söylemek için enerjiyi her zaman bulabildiğimden işten eve yorgun dönmüş olmak vs. bir engel teşkil etmiyor çalışmam için. Şarkı söylerken dinleniyorum, kendimle kaldığım zamanın çoğunu şarkı söyleyerek geçiriyorum.
İlk kez hangi şarkının sözlerini tamamladınız, neler hissettiniz ve böyle bir yeteneğinizin olduğunu biliyor muydunuz; daha önce yazar mıydınız bir şeyler şarkı sözleri haricinde…
İlk kez hangisinin tamamlandığını hatırlamıyorum ama ilk yaptığım andaki halini koruyan, hiç değiştirmediğim ilk şarkım Küsmedim. Ama Küsmedim’den önce farketmiştim biraz biraz becerebildiğimi. Yazdığım ilk şarkı değil Küsmedim. Hiçbir zaman önce sözü yazdığım olmadı. Çoğunlukla söz ve müzik aynı anda geliyor, nadiren de önce müzik, sonra sözler. Dolayısıyla şarkı sözü haricinde bir şey yazmazdım daha önce. Çok şiir okurum ama. Müzik gibi bir tetikleyiciye ihtiyacım var duygularımı biraz edebi ifade edebilmek için.
Hakkınızdaki yorumları okurken çok değişik tanımlamalar gördüm Ekşi Sözlük’te ve bazılarını çok sevdim; “elf sesiyle hepimizin üstüne ipek battaniyeler örten”, “sesinde moda sahilinde sakin bir akşamüstünün hissi olan”, “moral bozukken sıcak bir çay demleyip içecek kadar moral veren” gibi; bu yorumlar hakkında ne söylemek istersiniz?
Bu yazdıklarınızı ben de gördüm evet. Deli gibi mutlu ediyor hepsi beni, devam etme gücü veriyor, yolda yürürken kendi kendime gülmemi sağlıyor, iyileştiriyor… Sarılmak istiyorum gidip hepsine ayrı ayrı, çok tatlılar! Ben ve benim gibi bir sürü müzisyen arkadaşım bu işi aşkla yapıyor. Aşksız yapılabilen bir şey değil zira. Özellikle bu ülkede. Böyle mesajlar alınca da karşılık bulmuş oluyoruz. Platoniklikten çıkıyor, mutlu ediyor. Manevi tatmin benim için her şeyin önünde.
Caz müziğe de yakıştırılıyorsunuz, çok fazla dilde değişik şarkılar da söylüyorsunuz…Yeni albüm çalışmalarına başladınız; bu albümde de size ait şarkılar mı olacak sadece, başka bir dilde bir şarkı veya bir cover ya da bir düet (Belki Jehan Barbur ile, onunla lansmanda düet yaptınız ama albümde yok?) düşünüyor musunuz?
Caz müziğe bazen ben de yakıştırıyorum sesimi ama caz müzik de söyleyeyim diye atılamam ortaya. Hakim olduğum bir alan değil, çok geç başladım dinlemeye çünkü. Kendi kendime söylediğimde birilerini taklit ediyor gibi hissediyorum kendimi. Kendimi ifade edebildiğim bir müzik türü değil henüz benim için. Yeterince dinleyip, çalışıp kendimi içinde özgür hissedersem söylerim belki bir gün. İkinci albümdeki şarkıların da tamamı bana ait, hepsi Türkçe sözlü. Ünlü bir isimle düet ya da cover olmayacak. Şarkıları olabildiğince en yalın haliyle kendi dünyam şeklinde sunmayı seviyorum. Jehan Barbur’la iyi ki‘nin lansman konserinde düet yapmıştık. Kuşlar’ıma bambaşka bir gökyüzü sunmuştu. Onunla şarkı söylemeyi her zaman isterim; ama konuşmadık öyle bir şey yeni albüm için.
15 Ekim’de Ankara’da ilk konseriniz var ve bunu gerçekten bekleyen bir kitlenin olduğunu görüyorum. Bu Ocak sonlarında çıkan albümden sonra İstanbul dışında ilk konseriniz mi? Konserlerde beraber çaldığınız isimler hep aynımı; kimler?
Evet, Ankara konseri ilk İstanbul dışı konserimiz. Düşündükçe heyecanlanıyorum. Daha gitmeden çok güzel bir enerji alıyorum oradaki dinleyiciden; gerçekten onlar da benim gibi heyecanla bekliyorlar gibi, mutluyum.
Konserlerde hep aynı müzisyen arkadaşlarımla çalmaya gayret ediyorum. Birkaç değişiklik oldu albüm çıktıktan sonraki süreçte ekipte; ancak albümü hazırlarken de yanımda olan arkadaşlar çoğu hala. Davulu Nihal Saruhanlı, elektrik/perdesiz gitarı Miraç Yavuz, akustik gitarı Serdar Seçme, bas gitarı da Cüneyt Saka çalıyor. Umarım yolculuğumuz hep birlikte devam eder.
Jehan Barbur’un cesaretlendirmesi ve albümün süpervizörlüğünü yapması bizim sizinle tanışmamıza bir ölçüde vesile olmuş. Peki onunla yollarınız kesişmeseydi şu anda gene bu albüm olur muydu ya da farkı nasıl olurdu; bunu bazen düşünüyorsunuzdur sanırım…
Jehan Barbur, albüm yolunda başıma gelen güzel tesadüflerin başlangıcı gibi oldu. Müzik için bir araya geldiğim çoğu insanla tanışmamda da vesile oldu. Moralim bozulduğunda, vazgeçecek gibi olduğumda beni yukarı kaldırdı. Sayesinde yolum daha az engelli ve daha pembeydi; ama o olmasaydı da mutlaka yapardım. Zamanlaması farklı olurdu belki ama bu sevgi kendime saklayamayacağım kadar büyüktü benim için. Hala öyle. Sound belki biraz daha farklı olurdu birlikte çalışacağım müzisyenlerin yaklaşımına göre ama şimdikinden çok da uzak olmazdı; çünkü iç dünyam yine aynı.
Açıkçası ben Youtube’daki City of Sounds (Groovypedia) videolarınızdaki enerjiyi, atmosferi Sofar Sounds’dan daha çok sevdim. Özellikle “Küsmedim”parçanızın oradaki kaydını çok seviyorum. Onlarla nasıl tanıştınız? Şarkının özellikle nakaratı bir dinlendiğinde günlerce akıldan çıkmıyor…
Sofar’ı çokça zamandır takip ediyordum zaten, bir arkadaş vasıtasıyla şarkılarımı yolladım, davet ettiler. City of Sounds ise Groovypedia’nın yeni bir programıydı. Ona konuk oldum, Groovypedia ile tanışmam da başka bir arkadaşım vasıtasıyla oldu. Her iki ekiple de çalışmak çok keyifliydi. Hepsi çok tatlı ve yardımcı arkadaşlar. Benim de o program özelinde en sevdiğim kayıt Küsmedim kaydı. O gün çok büyülü bir gündü bizim için. Şubat ayıydı ama bahar gibiydi. Balkonda Küsmedim’i çalarken bir yandan kuş ve böcek sesleri geliyordu, kuşun kanat çırparkenki sesini bile duyuyorduk. Herkes bir başka çalmaya başladı. Benim gözlerim doldu vs. Bitmesin istediğim anlardandır. Bu enerji videoya da yansıdı sanırım, ne güzel.
“Ellerime değmeden ellerin…”diye başlayan “Bundan İbaret” isimli parçanıza çektiğiniz klipte tamamen elleriniz ön planda ve bütün hikayeyi öyle dinliyoruz. Biraz pandomim gibi, değişik olmuş. Bu konsept sizin fikriniz miydi? Bu albüm için başka bir klip çalışması olacak mı?
Bu fikir, klibin yönetmeni Selçuk Demirci’nin fikriydi. Benim konuşurken ve şarkı söylerken ellerimi fazlaca kullandığımı farketti. Aslında başka bir şarkının klibini çekmiş dağılıyorduk ki, sadece ellerinden oluşan bir klip daha çekmek istediğini söyledi. Bundan İbaret o an geldi aklıma. Şarkıda da ellerin geçiyor olması tesadüf oldu yani. Çıkan işi çok beğendik. Önce onu yayınlamak istedik. Her şey yolunda giderse iki klip daha yayınlayacağız ilk albüme ait.
Youtube kanalınızda oldukça aktifsiniz; sizce günümüzde Youtube televizyon, radyo vs. gibi mecralardan daha mı önemli sizin gibi müzisyenler için? Bu kanalda “Ekimin GünahıYok”la açılış yapmaya nasıl karar verdiniz? Sanırım önceden bir kamera fobiniz de varmış 🙂
Öyle bir önem sıralaması yapamam belki ama bize özgür bir kendimizi ifade alanı sağlaması açısından çok önemli bir yerde duruyor Youtube. Gönül ister ki yaptığımız işler televizyonlarda, radyolarda daha çok yer alsın; ancak o tarafta benim çok da anlamadığım dengeler mevcut. Bu yüzden Youtube görünür olabilmemiz için en elverişli mecra şu an için.
Açılış Ekimin Günahı Yok’la oldu evet. Yaptığım birçok şey gibi, bu da hesapsız ve içimden geldiğince oldu. Mutlu bir tatil sabahı videoda gördüğünüz gitarist olan Berkant Çelen’e dil dökmem sonucu çalıp kaydettik o şarkıyı. Moğollar benim çocukluğumdan beri en sevdiğim gruptur. Bu şarkı da en sevdiğim şarkıları. Bu şekilde başlamak fikri çok romantik ve sıcak gelmişti bana. Kamera fobime gelince de, klip çekiminde farkettim bende de olduğunu. Objektife bakmaya utanıyorum, bakınca da balık gibi bakıyorum, ekranda gördüğüm kişi benden başka biri gibi geliyor. Geçecektir diye umuyorum, henüz çok yeni benim için.
Bu yıl bitmeden veya bir yıl içerisinde nasıl müzikal hedefleriniz var? Daha çok konser vermek, kayıtlara ağırlık vermek gibi mi örneğin? Sohbetimiz şimdilik biterken söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Daha çok konser vermek, farklı şehirlere de gitmek istiyorum hazır tatlı tatlı çağrılıyorken. İkinci albümü bitirip 2017’nin başlarında çıkarmak istiyorum. Albüm iyice şekillendikçe paylaşma heyecan ve sabırsızlığı artıyor. Daha çok müzisyene dokunmak, birlikte daha çok şey yapmak istiyorum. İçimdeki bu umutlu enerjinin sönmemesini istiyorum.
Size bir şey söylemek istiyorum evet, teşekkür etmek istiyorum bu kadar güzel hazırlandığınız için. Çok zevkli bir röportaj oldu benim için. Ne güzelsiniz. 🙂
Benim için de çok keyifliydi, tekrar teşekkürler 🙂
Ezgi Aktan’ın önümüzdeki günlerde üç konseri var; 15 Ekim Ankara Tunus Caddesi 6:45 KK, 16 Ekim Tamirhane Maslak ve 24 Ekim Hayal Kahvesi Beyoğlu…
Sanatçıyı Facebook, Youtube, Twitter veya Instagram hesabından takip edebilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!