Fazıl Say'ın "İlk Şarkıları" Üzerine
Fazıl Say’ın İlk Şarkılar albümü geçtiğimiz günlerde çıktı. Nazım Hikmet Ran, Cemal Süreya, Can Yücel, Orhan Veli, Metin Altıok, Pir Sultan Abdal, Muhyiddin Abdal ve Ömer Hayyam gibi ünlü şairlerin şiirleri üzerine yaklaşık 20 yıl önce yaptığı besteleri bulunuyor albümün içerisinde. Dinlemeye başladığınız ilk andan itibaren içinize işleyen bir duygu yoğunluğu var bu albümde.
Ben bu albümün teknik değerlendirmesi ya da bir kritiğini yapmaktan öte albümü dinleme sürecinde bende hissettirdiklerini paylaşmak istiyorum.
Öncelikle; Mezopotamya ve İstanbul Senfonisi’nde de beni etkisi altına alan hüzün ve gerginlik hissi bu albümünde de kendini gösteriyor. Yani öncelikli olarak söylenmesi gereken, klasik müzikten genel olarak beklenen(!) ” bebeklere huzurlu bir uyku çektiren, ineklerde süt verimini artıran, dinlendirici” bir klasik müzik albümü değil bu albüm.
Her biri yoğun duygular barındıran “derin” şarkılar. Fakat şarkıların sıralaması ile duygusal denge bence çok güzel kurulmuş. Karamsar bir ruh halindeyken aralara serpiştirilmiş, kulağa tanıdık gelen melodileri yakaladıkça yüzümde hafif bir gülümsemeye yol açıyor.
Albüm “Düşerim” ile başlıyor. Bir anda derin bir hüzün kaplıyor içimi. Ardından “Akılla Bir Konuşmam Oldu” geliyor. Hüzün yerini gerginliğe bırakıyor. Yer yer beni de sinirlendiriyor, ben de katılıyorum “yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar!” diyorum. Sonra güçlü bir umut ve huzur hissi ile “Dört Mevsim” çıkıyor karşıma. Derken “Bu Kekre Dünya”nın ilk tınıları geliyor kulağa. Ara ara serpiştirilmiş birkaç rahatsız edici nota tırmalıyor kulağımı. Dinlerken “inadına yaşamak” dedikleri his canlanıyor insanda. Sonra birden tempo ve müzik yükseliyor. “Sardunyaya Ağıt” başlıyor. Can Yücel’in bu dizeleri köprüden geçerken geliyor kulağıma. Bir süre Boğaz’ı seyre dalıyorum ve şehrin bu güzel görüntüsünün altında yatan acıları düşünmeye başlıyorum. Dalmış giderken bir anda “Sordum Sarı Çiğdeme” başlıyor ve o çiğdem bana: “Ne düşünüyorsun ki bunları? Bunlar senden önce de vardı; senden sonra da olacak. Sen yaşamana bak.” diyerek çekip alıyor beni bu düşüncelerden. Sırada “Efkarlanırım” var. Sözlerinde de bolca geçen efkar kaplıyor içimi. Rakısını yudumlayan Fazıl Say canlanıyor gözümün önünde bu şarkıyı dinlerken. Fakat aynı Fazıl Say birkaç dakika içinde beni bu efkar havasından alıp bir İstanbul turuna çıkarıyor sıcacık bir kanun sesi ve ardından gelen Orhan Veli dizeleri ile… “İstanbul’u Dinliyorum” çalıyor ve yine bilindik nağmeler ile birlikte insan bu şehre yeniden aşık oluyor.Nazım Hikmet’in kaleminden “Memleketim” ile “Ama” diyor Fazıl Say “Bu şehri terk etmek zorunda bırakılan insanları da unutmayın…” Hasret duygusunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Ve albüm “İnsan İnsan” ile sonlanıyor sanki tüm albümün bir özetini yapar gibi.
Bu albümde yukarıda bahsi geçen şekilde bir duygusal süreç anlatılıyor mu, ya da öyle bir kaygı var mı bilemem ama bunlar bende hissettirdikleri ve düşündürdükleri.
Son olarak, bahsettiğim tüm bu duygular birleştiğinde tekrar tekrar dinlemek istediğim bir albüm çıkmış ortaya.
Zaten güzel bir yaz akşamında, bu şarkıları daha albüm çıkmadan önce canlı dinlemiş olduğum için hiçbir şarkı yabancı değildi benim için. Her dinleyişimde de o yaz akşamının hissini alıyorum.
Fazıl Say’ın da Serenad Bağcan’ın da emeğine sağlık.
İlk yorumu siz yazın!