Federer ve Liderlik Üzerine: Teşekkürler Ekselansları!
Belki Nadal ve Federer bunu hiçbir zaman bilmeyecek ama, küçük bir kız çocuğu vardı Bursa’da, neredeyse bütün hayatı boyunca bu iki yaşayan efsaneyi örnek alan ve hayranlıkla takip eden. İzleyen demiyorum, takip eden diyorum, çünkü medyaya yansıtılan yaşamlarının her bir kırıntısıyla yakından muhatap idim ve benim için izlemekten çok ötesiydi onlarla olan platonik hikayem. Tam 18 yıldır…
10 yaşımdaydım tenis izlemeye başladığımda. Kardeşim tenis oynadığı için, evde “dur bakalım ya şu tenis nasıl oynanıyormuş” merakıyla başlayan bir hareketti. Fakat zaman içerisinde Nadal’ın 19 yaşındayken ilk Roland Garros şampiyonluğu kazanmasının heyecanını yaşamamla Nadal hayranlığım başladı. Çünkü bir insanın 19 yaşında böyle şeyler yapabileceğine ilk defa tanıklık etmiştim ve neden bilmiyorum ama kalbimde çok büyük bir yeri olmuştu bu şampiyonluğun. Dürüst olmak gerekirse o zamanlar Federer’i gözüm görmüyor, hatta Nadal Federer’i yendikçe içimi büyük bir keyif kaplıyordu. Federer yaş olarak daha büyük olduğu için Nadal onu hep yenecek diye müthiş bir sevinç hatta övünç duyuyordum ve yendikçe de Nadal’a olan hayranlığım artıyordu. Zaten beni tanıyanlar bilir ki Nadal daha o zamanlarda benim için bir ömür sürecek bir hayranlığa çoktan dönüşmüştü bile.
Hayatın doğal akışı gereği bu Nadal — Federer mücadelesiyle geçen yıllar içerisinde ben de büyümeye başladım. Sanıyorum ki çocukça hırslarımın yerini, hayatı biraz daha anlamaya ve/veya anlamlandırmaya çalıştığım dönemin gelmesiyle birlikte bambaşka bir aydınlanma hali aldı. O dönemde Nadal’a olan hayranlığımın sebebinin aslında Federer olduğunu keşfettim. Federer o kadar zarif, o kadar mükemmel, o kadar kahraman, o kadar efsane, o kadar lider, o kadar saygıdeğerdi ki… Birinin onu yenebilmesinin muhteşemliğinin sebebi bile aslında kendisiymiş! Bunu anladım… O gün kahramanlarım 1’den 2’ye çıkmıştı, ufkum da aynı şekilde. Bu aydınlanmadan sonra bu iki koca adam benim kafamda bambaşka bir yer almıştı, tabii onları da izlemek de bambaşka bir keyif vermeye başlamıştı. Artık Nadal — Federer maçlarında hırs ve mücadeleden ötesini görebiliyordum. O 195 metrekarelik kortu nasıl bir taktik alanına dönüştürebildikleri, nasıl bir oyun zekası ortaya koydukları ve her şeyden öte o kortta nasıl bir sanat yapabildiklerini izledim yıllarca. Yaptıkları şey benim için spor mücadelesi değil, sanattı bir yerden sonra…Olağanüstü 2008 Wimbledon finali de bunun kanıtıdır gönlümce.
Fakat bu adamların hamurunda bambaşka bir maya vardı, günümüzde hala beni etkilemeye devam eden. Birincisi; birbirlerine ne olursa olsun duydukları inanılmaz saygı, ikincisi; ister istemez oyunu da, birbirlerini de inanılmaz geliştiriyor oluşları ve bir noktadan sonra arkasındakilere de ilham oluyor oluşları. Meğerse yıllar yıllar içinde bu iki davranış benim bugünkü liderlik anlayışımı ve arayışımı şekillendirmiş. Bunu da Federer’in vedasında ona yüklediğim anlamları düşünürken fark ettim.
Bugünkü mücadeleci ruhumu Nadal’dan almış olabilirim ama Federer hep ilham verenmiş ve lider olanmış. Bugün tenisin geldiği çıtayı belirleyenmiş. Kimseyi ezmeyen peşinden götürenmiş. Başarıyı alkışlayanmış, kendisi o an o başarının karşısında yenilmiş olsa bile. Hep en çok saygı duyulanmış, davranışlarıyla örnek olanmış. Yenmesi yenilmesi önemsizmiş bir yerden sonra çünkü zaten gönüllerin kahramanıymış. Üstelik yıllarca düşüşten ve emeklilik beklentilerinden sonra hala 37 yaşında Grand Slam kazanabilecek kadar işinde usta olanmış; spor için geç olduğu düşünülen o yaşta kendini yenileyebilen, değişen şartlara ayak uydurabilen, pes etmeyenmiş. Tecrübenin kıymetini öğretenmiş.
Onun liderliği o kadar özel ve farklıymış ki, ben kendi liderlik arayışımdaki standartları belirlemişim Federer ile farkında olmadan. İlham göremediğim kişiyle kalamamışım, kendimi geliştiremediğim yerde duramamışım, öncü olmayandan etkilenememişim. Yenmeyi de yenilmeyi de onlarla keşfetmişim, hatta bazen “Federer bile yeniliyor” diyerek kendimi kaldırmaya çalışmışım başaramadığımda, yıllarca. İyimizle kötümüzle insan olduğumuzu, her şeye yeniden başlayabileceğimizi ve yeterli fedakarlığı yaptığımızda başarabileceğimizi öğretmiş meğersem küçük yaştaki tüm fanlarına. Varacağın yerden çok yolculuğun kendisine odaklanmak gerektiğini fısıldamış hep. Kahraman olmanın her zaman “en çok kazanan”lı tek bir eksende ilerlemediğini anlatmış sessizce. En önemlisinin hayata karşı duruş olduğunu aşılamış bize, kendisininkini hiç bozmadan ama duygularını da asla saklamadan.
Kısacık bir yazıya duygularımı sığdıramayacağım ilham dolu bir yolculukmuş benimki Federer ile, milyonların olduğuna inandığım gibi. 23 Eylül 2022 gecesi; çocukluk kahramanlarımdan biri bana veda ettiği için mi, geçen yıllar boyunca her şeyin değişmesi fakat Nadal ve Federer’in bana yaşattığı duyguların hala bir kız çocuğu duyguları olduğu gerçeği ağır bastığı için mi, yoksa büyürken yaşadığım tüm her şeye mi ağladım bilmiyorum.
Şu an 28 yaşımda genç bir kadınım ve o gece kalbimin bir kısmını Federer’le birlikte geçen 18 yılıma bıraktım. Orada olamasam da televizyon karşısında ayağa kalkıp seni alkışladığımı bilmeni çok isterdim. Teşekkürler Ekselansları…
Kapak Fotoğrafı: New York Times
İlginizi çekebilir: Mihriban Çerçi’den Zlatan İbrahimovic
İlk yorumu siz yazın!