Sürekli ıslak olan caddeler, keskin ışıklandırma kontrastları, umutsuzluk, belirsizlik, karakterler arasındaki sert diyaloglar, eğik kamera açıları ve dahası… Biçimsel ve içerik olarak Amerikan filmlerinin hakim değerlerine bir başkaldırı olan sinema tarihinin en sert türü: Film Noir.

Aslında daha ilk cümlelerden hepinizin aklına izlediği en az bir film noir örneği gelmiştir. Belki film noir olduğunu bilerek belki bilmeyerek hepimiz bu türden en az bir film izlemişizdir. Peki hiç merak ettiniz mi bu denli umutsuzluk, karamsarlık ve ters köşeler barındıran bir tür neden ve nasıl ortaya çıkmış? Buyrun hep birlikte bakalım.

Kara Filmin Ortaya Çıkışı ve İçeriği

Biz şu an her ne kadar film noir için “tür” diyor olsak da aslında en başta film noir bir tür olarak değil bir stil olarak ortaya çıkıyor, sonrasında bir sinema türü olduğu anlaşılıyor. En başa gidecek olursak, Fransızların “Film Noir”, bizimse “Kara Film” olarak nitelendirdiğimiz bu tür 1940’lı yıllarda ortaya çıkıyor. Asıl ortaya çıkış sebeplerinden birisi de Amerikan filmlerinin o çok alıştığımız değerlerine bir karşı çıkış olması. Yani sizin anlayacağınız kara film, Amerikan anlatı geleneğini tersine çeviren bir tür. Peki nasıl?

Burada ilk bakacağımız klasik Amerikan anlatı tarzı. Yani hepimizin bildiği “Hollywood Sineması”. İzlediğiniz tüm o Hollywood filmlerini düşünün. Hepsi iyi, güzel ve masum insanlarla başlar. Sonrasında filmin doruk noktasında işler çığrından çıkar ve sonunda ise tüm sorunlar çözülerek film biter. Yani her şey belli bir düzen içerisinde ilerler. Hollywood filmlerinin birçoğu aynı mantıktadır. Bu yüzden de bir Hollywood filmi izlerken bazen sonunu tahmin etmek hiçte zor değildir.

İşte Film Noir’in olayı tam da burada başlıyor. Çünkü o, klasik Hollywood filmlerinin düzenini ve kişilerini takip etmez. Kara filmler genellikle ya bir cinayetle, ıssız sokaklarda ya da tehlikeli barlarda başlar. Filmin başında masum olarak nitelendirdiğimiz karakter filmin sonunda büyük bir ters köşeyle kötü birine dönüşebilir. Filmin baş kahramanı ölmez klişesi kara filmler için önemli değildir. Çünkü bu filmlerde ana karakter her şeyini riske atabilir hatta yeri geldiğinde hayatını bile. Bu filmlerin en önemli özelliği de yaptığı ters köşelerdir. Örneğin, kanun adamı olarak nitelendirdiğiniz kişinin aslında karanlık tarafta olduğunu öğrenebileceğiniz gibi. Kara filmlerde katil ya da suçlu film sonunda adalete teslim edilse dahi rahat bir “ohh” çekemezsiniz. Çünkü her zaman çarpık bir şeyler döndüğünü hissedersiniz. Bu filmlerde güzel bir geleceğe dair hiçbir umut yoktur.

Kara filmin içeriğinin bu denli sert olmasının en önemli sebebi, 1940’lı yıllardaki dünyanın ve Amerikan siyasetinin durumu hiç şüphesiz. 2. Dünya Savaşı’nın arkasında bıraktığı yıkım ve hayal kırıklıkları da buna eklenince karşımıza böyle bir sinema türü çıkıyor.

Biçimsel Olarak Kara Film

Kara filmi kara film yapan her şeyden önce ışıklandırmasıdır. Geleneksel sinemada ana ışık, dolgu ışık ve arka ışık bir arada kullanılırken kara filmlerde, loş ışıklandırma ön plandadır. Ana ışık dolgu ışığa göre çok daha fazla kullanılır ve böylece bu filmlerde sıkça rastladığımız kontrast, koyu gölgeler ve aydınlık karanlık karşıtlığı ortaya çıkar. Bu aydınlık ve karanlık alanların da sürekli bir zıtlık oluşturması kara filmlerin vazgeçilmez kuralıdır. Böylelikle içerikte verdikleri o sert duruşu biçimsel olarak ekrana da yansıtmış olurlar.

Kara filmlerin ikonografisine bakacak olursak bunlardan en önemlileri: ıssız ve karanlık sokaklar, her daim ıslak olan ve parlayan caddeler, dar sokak araları ve karakterlerin buluşmak için sürekli tercih ettiği ürkütücü boş rıhtımlar ve köprülerdir. Bunun yanı sıra kara filmlerde genellikle dış mekan ve gece çekimleri tercih edilir. Alan derinliğine sıkça başvurulur. 

Kara filmlerin çekimlerinde genellikle eğik hatlar ve ekranı parçalara bölme teknikleri vardır. Bu da izleyicilerin daha da istikrarsız ve belirsiz hissetmelerine sebebiyet verir ki zaten Film Noir’in de asıl istediği budur; izleyenleri hep diken üstünde tutmak…

Film Noir’e En İyi 5 Örnek

The Maltese Falcon (Malta Şahini) | 1941

Kara filmin başlangıcı kabul edilen, türün en önemli filmlerinden birisidir. John Huston’un Dashiell Hammett’in aynı adlı romanından uyarladığı ve yönettiği film; San Francisco’lu bir özel dedektifin mücevher kaplı ve değeri çok yüksek olan şahin heykelini çalan üç hırslı ve acımasız suçluyla olan mücadelesini konu edinir.

Double Indemnity (Çifte Tazminat) |1944

Türün en önemli filmleri arasında gösterilen filmde; kocasını öldürüp sigorta parasını ele geçirmek isteyen hırslı bir kadınla, kadına olan aşkından dolayı onun oyununa dahil olan sigorta çalışanının hikayesi anlatılır.

The Big Sleep (Büyük Uyku) | 1946

Raymond Chandler’in aynı romanından uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Howard Hawks vardır. Senaryosu ise Nobel Edebiyat Ödüllü yazar William Faulkner tarafından kaleme alınan film; General Sternwood’un kızı üzerinden kendisine şantaj yapan Arthur Geiger’ı ailesinden uzak tutmak için dedektif Philip Marlowe’u tutmasını ve sonrasında gelişen olayları konu edinir.

Gilda | 1946

Sinema tarihinde Film Noir türü içerisindeki bir diğer önemli film ise 1946 yapımı Gilda’dır. Filmin türün en güzel örneklerinden biri olması yanı sıra, Gilda’da Film Noir ile özdeşleşmiş tipik karakterlerden olan “femme fatale” yani “cazibeli ama öldürücü” kadınlar olarak nitelendirdiğimiz karakterin bu sefer başrol olarak karşımıza çıkar. Yönetmen koltuğunda Charles Vidor’un yer aldığı film, bir kumarhane sahibinin yolculuk esnasında tanıştığı Gilda adındaki kadınla tanışıp evlenmesi sonucu en güvendiği dostlarından biri ile arasının geri dönülmez bir biçimde açılmasını konu edinir.

Chinatown (Çin Mahallesi) | 1974

Her ne kadar kara film dönemine ait bir film olmasa da bu türün tüm özelliklerini taşıdığı için Film Noir olarak kabul edilen Çin Mahallesi’nin yönetmenliğini Roman Polanski başrollerini ise Jack Nicholson, Faye Dunaway ve John Huston’ı üstlenir.

                                      Kapak fotoğrafı: Financial Times

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Film Noir