Şili Sinemasından Bir İkinci Bahar Hikâyesi: Gloria
Filmekimi’nin en çok beğenilen filmlerinden biri, benim de iki numarama oturan Şili yapımı “Gloria” oldu. Orta yaşlı bir kadının hayatın tadını çıkarışını anlatan filmde, başrol oyuncusu Paulina García kusursuz performansıyla dikkat çekiyor.
“Gloria”nın adını ilk kez geçtiğimiz kış, 63. Berlin Film Festivali‘nde duyduk, özellikle başrol oyuncusu Paulina García‘nın performansı ve aldığı En İyi Kadın Oyuncu ödülü nedeniyle… 32. İstanbul Film Festivali’nde görmeyi beklesek de, dağıtımcının aldığı bir karar sonucu filmin Berlin sonrası gösterimleri ertelendi. Sonunda Filmekimi sayesinde kavuştuk Gloria’yla ve gerçekten de yılın en iyi filmlerinden ve en iyi performanslarından biriyle karşılaştık. Türkiye izleyicisi olarak, Şilili Sebastián Lelio ile fazla bir tanışıklığımız yok. 2005 yapımı ilk filmi “La sagrada familia” ile başarılı bir çıkış yapan yönetmenin dördüncü filmi “Gloria”. Fakat filmin yapımcısı Pablo Larraín‘i yakından tanıyoruz: Özellikle de İstanbul festivallerinde gösterilen “Tony Manero” ve “Post mortem”in ardından gelen, geçtiğimiz yıl En İyi Yabancı Film dalında Oscar adaylığı bulunan “No” sayesinde… İzlemiş olduğum, iki elin parmaklarını geçmeyen örneğinin üzerinden söylüyorum, Orta ve Güney Amerika sinemasında akıcı dili, zeki mizahı ve iyi hikayeleri ile dikkatimi çekiyor Şili Sineması. “Gloria” da tam olarak böyle bir film.
Filme adını veren Gloria, ellili yaşlarda, 10 yıl önce dostça biten evliliğinden iki çocuğu bulunan, çalışan, kendi ayakları üzerinde duran ve hayatın tadını çıkarmayı bilen bir kadın. Zaten film başlar başlamaz, orta yaşlıların ‘takıldığı’ bir gece kulubünde tanıyoruz Gloria’yı biz de. İçkisini yudumluyor, birileriyle tanışıyor, dans ediyor… Arabasında giderken ya da gece kulüplerindeyken bağıra bağıra eşlik ediyor çalan müziğe. Paintball’dan tutun ekstrem sporlara dek her türlü yeniliğe de açık. Kızıyla konuşmaları ve komşuluk ilişkileri olmasa, orta yaşlı bir kadın olduğuna dair en ufak bir ipucu edinmemiz mümkün değil neredeyse.
Gloria’nın hayatını yaşadığı hareketli yaşamına bir noktada Rodolfo (Sergio Hernández) dahil oluyor. Ve filmin, toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklediği, yapıştırdığı rolleri sorgulayışımız, kafamızdaki ‘orta yaşlı’ insan imajını gözden geçirişimiz bu noktada başlıyor. Rodolfo’nun kopamadığı geçmişi, orta yaşlarda yeni bir duygusal ilişkiye başlamaktan utanıyor olması, kaçışları ve dışlanmış hissedişleri Gloria’nın güçlü duruşunu daha çok ön plana çıkarıyor. Geleneksel toplumlarda bir kadının (ya da orta yaşlı bir insanın) hissetmesi gerektiği varsayılan duyguların ne kadar saçma olduğunu, olayın kadınlık ya da erkeklikte, gençlik ya da yaşlılıkta değil insani duygularda ve karakterde olduğunu anlıyoruz Rodolfo ve Gloria’nın farklılıklarını gördükçe. “Kadın yönetmen”, “feminist sinema” gibi -her zaman gereksiz bulduğum- kavramların pek de önemi olmadığının, kadınların erkek yönetmenler tarafından da gayet başarılı bir şekilde anlatılabildiğinin, güçlü kadın karakterlerin erkek senaristler tarafından da yazılabildiğinin kanıtı “Gloria” aynı zamanda.
Toplumsal cinsiyetten, ilişkilerde varsayılan ‘kadın’ ve ‘erkek’ rollerinden bahsetmem sizi yanıltmasın. Mesajını ağır ve dramatik bir şekilde değil, iyi bir mizahla ve keyifli, akıcı bir senaryoyla veren bir film “Gloria”. Başrol oyuncusu Paulina García‘nın performansı ise tam anlamıyla kusursuz. Filmin tek kusuru, (belki benim yorumlamakta başarısız olduğum, belki Şili kültürüyle ilgili olduğu için anlamakta zorlandığım, belki de gerçekten birer kusur olan) birkaç simge ve detay. Fakat başından sonuna keyifle izlenen, daha önce de defalarca söylediğim gibi unutulmaz bir oyuncu performansıyla zenginleşmiş bir film.
Not: “Gloria”yı izleyip beğenenlerdenseniz, Şili sinemasından bir başka güçlü kadın karakter üzerine kurulmuş olan 2009 yapımı “La nana“yı izlemenizi öneririm.
Filmekimi’nden bir başka film “Le passé” (The Past) izlenimleri için Emre Eminoğlu’nun “Filmekimi’nin En İyileri #1” yazısını okuyabilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!