Fırat Engin ile: “OYKNOCK KNOCK!” Sergisi Üzerine
Birey-toplum ilişkisini ekonomik ve kültürel temsiller üzerinden ele alan Fırat Engin, hafızalarda yer eden bazı sembolleri ve anlamlarını yeniden yorumlayarak izleyiciyle buluşturuyor. Metal, neon, floresan, fotoğraf, hazır nesne gibi malzemelerle çalışan sanatçı, “OYKNOCK KNOCK!” sergisinde gerçeğin peşine düşmeyi öneriyor. Sanatçıyla 20 Eylül’de Galeri Siyah Beyaz’da açılan sergisi “OYKNOCK KNOCK!” üzerine sohbet ettik. Sergiyi 19 Ekim tarihine dek ziyaret edebilirsiniz.
Galeri Siyah Beyaz’da açılan “OYKNOCK KNOCK!” adlı serginden biraz bahsedebilir misin? Bizi neler bekliyor bu sergide?
“OYKNOCK KNOCK!” bugünün dünyasına eleştirel bir gözle bakmayı öneriyor. Bunu da tanıklık kavramı üzerinden yapıyor. Özne açısından bugün tanıklığı; birey – toplum ilişkisi üzerinden yaşadığı çağa dönük eleştirel bir bakış olarak tanımlarsak, bunu yapmanın en doğrudan yollarından birinin de güncel sosyo-ekonomik ve kültürel birçok tartışmayı gündeme getirmek olduğunu düşünebiliriz. Dokümantasyon amaçlı doğrudan “arşiv olarak sanat” yapmaktan bağımsız bir noktada “gerçeğin” peşine düşmek, bugün son derece önemli bir konu. Çünkü bugün tanık olunan her olay ve olgu bir o kadar net tanımlardan ve anlamlardan kaçmaya meyilli.
Bu kadar uçucu bir gerçeklikte, genel yapıdan etkilenen özne, kendine konum bulmakta oldukça zorlanıyor. “OYKNOCK KNOCK!” da hakikatin artık görünmez olduğu, anlamın ise tükenmeye başladığı bir çağda bugünün dünyasına hem tanıklık ediyor hem de bireysel hak ve özgürlükler, demokrasi, ideoloji, güç, hedonizm gibi bulanıklaşan kavramlara yönelik sorular yöneltiyor.
Hafızalarda yer edinen sembolleri alıştığımızdan farklı şekillerde yorumluyorsun. Bu hem eleştirel hem de absürt düşünme pratiği neye dayanıyor?
Düşünme pratiği; sanatçının niyetiyle belirleniyor. Bu niyet ise öznenin kendi sosyal, psikolojik birçok bilinçaltı ve bilinç üstü dinamiğin toplamı. Dolayısıyla hiçbir iş eleştirel, absürt ve şaşırtıcı olsun diye çıkmıyor aslında. Bu süreç kendiliğinden içsel bir refleksle gelişiyor. Ama benim için, seçtiğim konulara karşı belli bir mesafede durmak, eleştirel bakabilmek ve sürekli soru sorarak işleri kurgulamak temel bir yaklaşım haline geldi.
Metal, neon, floresan, fotoğraf, hazır nesne gibi detaylar bu serginde de karşımıza çıkıyor. Üretim pratiğini nasıl tanımlarsınız?
Belirli, sabit bir malzeme tercihim yok. Malzeme repertuvarım çok geniş. Neon, led, lightbox, hazır nesne, metal vb. birçok malzeme ile düşünmeyi seviyorum. Bu durumun bana, malzemelerin getirdiği olanakların paralelinde, geniş bir düşünsel alan açtığını düşünüyorum.
Bu sergi özelinde gerçeğin bulanıklığını vurgularken aynı zamanda gerçeğin peşine düşmeyi öneriyorsun. Nedir bu gerçek, nasıl ulaşacağız?
Bugün tek gerçek, öznenin niyeti. Çünkü artık tek bir gerçek yok, aslında hiçbir zaman yoktu. Büyük anlatıların, ideolojilerin gerçek önermelerinin yok olmasıyla bugün artık, gerçek tamamen sizin inandığınız her ne ise o olmaya başladı. Özne olarak toplumsal bütünlüğün içerisinde çekiştirildiğimiz, ötelendiğimiz ve sürüklendiğimiz her olay aslında başka ideolojilerin, fikirlerin gerçek diye bize dayattıkları. Bu nedenle gerçeğin peşine düşmek aslında daha çok soru sormak ve eleştirel bakabilmek. Bunun dışında ulaşacağınız tek gerçek yine sizsiniz.
Bireysel hak ve özgürlükler, demokrasi, ideoloji, güç, hedonizm gibi kavramların yitip giden varlıklarını ironik bir dille ele alıyorsun. Bu kavramlar sanatsal yaklaşımınla nasıl bir ilişki kuruyor?
Bu kavramlar bugünün dünyasında son derece esnek ve göreceli oldu. Bugün özne, artık toplumsal bütünlüğün bir parçası değil; kendi yazgısının en pragmatik versiyonudur. Bu öznelerden oluşan bir toplumsalda katı olan hiçbir şey yok artık, öyleyse bireysel hak ve özgürlükler, demokrasi, ideoloji, güç, hedonizm vb. kavramlarda bugünün dünyasına tanıklık ederken kaygan bir zeminde hareket ediyorlar. Benim ise sanatsal pratiğim bu duruma sorular sormak.
Son olarak bir önceki, Merdiven Art Space’de açılan serginde, sergiyle aynı adı taşıyan “Mesafeyi Aşmak” adlı kitabından bahsetmek istiyorum. Kitap fikri nasıl ortaya çıktı, neleri kapsıyor?
Kitap fikri aslında bir ihtiyaçtan doğdu. Yaklaşık 20 yıldır sergiler yapıyorum. Ulusal ve uluslararası düzeyde birçok projede yer aldım. Bu arşivi, kendi hafızamı kayıt altına almak, literatüre katmak bir ihtiyaçtı. Kitabın hem editörlüğünü hem de yazarlığını Derya Yücel yaptı. Grafik tasarımını ise Vahit Tuna üstlendi. Yaklaşık 2 yıl süren çalışma sonucu Merdiven Art Space’de aynı isimli sergiyle birlikte dağıtım süreci başlamış oldu.
Gelecek planların neler?
Ben aynı zamanda akademisyenim. Hitit Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Resim Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Hali hazırda takip etmekle yükümlü olduğum derslerim ve öğrencilerim var. Bu süreç bir rutin halinde devam ediyor. Diğer yandan ise, Maçka Sanat ile birlikte Çanakkale Bienali’ne hazırlanıyoruz. Sonrasında ise Galeri Siyah Beyaz ile birlikte Contemporary İstanbul’a katılacağız. Bu Ekim ayının sonu gibi Gaziantep’te gerçekleştireceğimiz bir proje var. 2025 ile birlikte de yeni sergi hazırlıklarıma başlayacağım.
Kapak Fotoğrafı: “OYKNOCK KNOCK!” sergi görünümü
İlginizi çekebilir: Burcu Dimili’den Güher Elçiçek ile“Dönüşüm” Sergisi Üzerine
İlk yorumu siz yazın!