İlk yorumu siz yazın!
Fluxus: Sanat Akımı ya da 20. Yüzyılın En Büyük Şakası
Boya, tuval veya fırça değil. Malzemelerinden birinin siz olduğunuz bir sanat eseri düşünün. Eserleşmesi sizin bütünleştiriciliğinize bağlı. Yani aynı performansı izleyen 10 kişiye ait 10 farklı eser… Size tam anlamıyla böyle ortaya çıkmış bir sanat akımından bahsetmek istiyorum: Fluxus.
Sanat akımı olması bile tartışmalı olan bir performans sanatı Fluxus. Bunu Dick Higgins’in “Fluxus bir sanat akımı değilse 20. yüzyılın en büyük şakası olmalı” sözlerinden de anlayabiliriz. Fluxus kelimesinin kökü olan Flux akma, akış, gelgit anlamlarına geliyor. Yani aslında sanatı ele alışını en etkili betimleyen sözcüklerden oluşuyor.
Daha detaylı bahsetmek gerekirse; 60’lı yıllardan itibaren hayatımıza giren Fluxus, son kitlesel sanat akımı olarak geçiyor. Geleneksel sanatın karşısında yaşayan avangart bir sanat olmak hedeflenmiş. Fluxus, sanata sadece yeni bir çeşitlilik getirmemiş, sanat yaratımında adeta yeni bir pencere açmış. Sanat tarihinde bir dönemi incelerken, dönemin başlangıcı ve kapanışı dikkatimizi çeker. Fakat Fluxus sonlanmış bir akım değil, sadece incelenebilmesi açısından kategorize edilmiş bir dönem. Bir performans sanatı olması da Fluxus’ın her zaman izleyicisinin yanında taşıyabileceği eserler barındırmasını sağlıyor çünkü eserler seyirciyle tamamlanıyor.
İlk örneği olarak John Cage’in 4’33” isimli performasından bahsedebiliriz. Bu performansta müzisyen sahneye çıkar ve 4 dakika 33 saniye boyunca hareketsiz kalır. Hatta John Cage ara ara piyanoya yönelir fakat çalmaz. Bu süre içerisinde amaç seyircinin icra edilen müzik yerine ortamdaki seslere odaklanmasını sağlamak. Yani aslında tüm seslerin ve hatta sessizliğin bile müzik olduğu gerçeğini seyircinin zihnine yerleştirmek…
Performanstan da anlaşılacağı üzeri sanat yaratımını sanatçı seyirciyle iş birliği yaparak gerçekleştiriyor. Her seyirci performansı kendi tamamlıyor ve sonucunda herkesin incelediği eserin ürünü bambaşka oluyor. Cage’in bu performansı gerçekleştirirken Harvard Üniversitesinde ziyaret ettiği Yankısız Oda’dan da ilham aldığı söyleniyor. Cage bu odayı ziyaret ettikten sonra her zaman duyacak ya da görecek bir şey olduğunu, elimizden geldiğince sessiz olmaya çalışsak da bunu asla tam olarak başaramayacağımıza inandığını söylemiş. Aşağıda gördüğümüz de Cage’in performansının notaları… Sizin besteniz hangi notalardan oluştu?
Herkese ilham veren bir başka Fluxus sanatçısı da Yoko Ono. Yoko Ono performans sanatını deneyimleştiren bir sanatçı diyebiliriz. Bir sürü farklı sanat dalıyla da ilgilenen sanatçı, eşi John Lennon’dan da ilham alarak müzik konusunda kendini geliştirmiş. Bunun yanı sıra yazarlıkla da arası iyi olan Ono kavramsal sanat örneklerinden olan Greyfurt: Talimatlar ve Çizimler Kitabı’nı yazmış. Beynimizde şimşekler çaktırdığı performans sanatına olan özgür yaklaşımı ise hayranlık uyandırıcı. İzleyicisiyle yaşadığı en bilindik performanslarından biriyse: Kesik Parça.
Ono, Kesik Parça performansında siyah elbisesiyle sahnenin ortasında durmuş ve seyirciden makasla elbisesinden bir parça kesmesini istemiş. Seyirciyi bu şekilde dahil etmesindeki amaç aradaki statü farkını yok etmek. Normalde bir mesafeden gözlemlenen ünlünün yanlış algılanmasının önüne geçmek olarak yorumlanıyor. Şöhret adı altında değer biçilen ve ulaşılmaz bir imaj çizilen ünlü kavramını, eserini seyircisiyle bütünleştirerek yıkmasının yanı sıra seyircisine kendini değerli hissettirmeyi amaçlamış. Aynı zamanda kendini nesne yerine koyarak nesneye karşı sergileyeceği tutumu seyircinin vicdanına bırakmış. İlginç fakat göz önünde olmayan Fluxus’u sizlerle paylaşmak istedim. Umarım siz de okurken keyif almışsınızdır!
Kapak Fotoğrafı: news.artnet.com
İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan Marina Abramović
Çok değişik bir yaklaşım ve yorumlama. Bu yazıdan sonra Fluxus'un sanat akımı olduğuna kanaat getirdim. Teşekkürler...