Yazıyı hazırlarken, herkesin pandeminin başlarında The New York Times’ta yayınlanan Ruth La Ferra yazısını bir ucundan yakalamış olduğunu fark ettim. La Ferra diyor ki: FOMO is over. (FOMO bitti). Kendimi neredeyse modası geçmiş bir terimle uğraşır hissettim. Tabii bu, işin şakası. FOMO’nun hayatımızdan kolay kolay çıkacağını sanmıyorum. Özellikle de birazdan bahsedeceğim sosyal medya ilişkisini düşününce.

tim-mossholder-cln4depmfm4-unsplash
FOMO | Fotoğraf: Unsplash/@timmossholder

Açılımı “Fear of Missing Out”. Bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu. Eksik kalma hissi. O an yapabileceğiniz daha iyi şeyler olduğu düşüncesi; o sırada başkalarının deneyimlediği aşırı önemli bir şeyi kaçırıyor olma korkusu. Bu Maldivler’de bir tatil de olabilir, kusursuz döşenmiş bir eve sahip olma da; bir parti olabilir ya da işte terfi alma… FOMO’nun, kişinin ihtiyaçlarının karşılanmadığı hissiyle ilişkili olduğu bulunmuş. Hayat tatminindeki genel düşüklük de yine FOMO ile ilişkili. Arka planda hep kendinde olmayana öykünme var gibi.

Sosyal medyanın yoğun kullanımıyla yükselişe geçtiği düşünülüyor. Bu ilişkide maalesef kısır bir döngü söz konusu. Sosyal medyayı fazla kullanıyor olmak FOMO’yu tetikliyor. FOMO ise daha fazla sosyal medya kullanımına yol açıyor. Kişi, sosyal medyada izleyicisi olduğu hayatlarla kendi hayatını kıyaslıyor. Bu ortamlarda kullanıcıların genellikle hayatlarının iyi ve parlak anlarını ön plana çıkardıkları düşünüldüğünde, bu kıyas tehlikeli bir hal alıyor. Çünkü ‘normal’ algısı değişiyor. Kişi kendini hep eksik, diğerleriniyse hep çok fazla şeye sahip olarak algılıyor. Bu, bizden önceki nesillerde olmayan bir problem. Sürekli başka hayatlara maruz kalma durumu sosyal medyadan önce bu kadar yoğun değildi.

FOMO’dan Kurtulmak

FOMO
FOMO | Fotoğraf: Unsplash/@sigmund

Belki hepimizde değil, ama birçoğumuzda farklı derecelerde olduğundan emin olduğum FOMO’dan kurtulmak ya da en azından bu ‘korku’nun şiddetini azaltmak mümkün. Sosyal medyada geçirilen zamanla ilişkisi bu kadar vurgulandığına göre, ilk basamak sosyal medya kullanımını azaltmak ya da ‘feed’inizi modifiye etmek olabilir. FOMO’nuzu tetiklediğini düşündüğünüz hesapları takibi bırakabilir/sessize alabilir; daha iyi hissetmenizi sağlayan türde hesapları takip edebilirsiniz.

Bir #gratitudejournal alışkanlığı geliştirebilirsiniz. Birkaç sene önce Fabulous adlı bir app kullanıyordum. Küçük adımlarla kalıcı davranış değişiklikleri geliştirmeyi amaçlayan bir uygulamaydı. Egzersiz, beslenme gibi kategorileri de vardı; biraz daha wellness tadında kategorileri de. Orada yetişebildiğim adımlardan biri mutluluk günlüğüydü. Ne şekilde yapılacağı temelde kişiye bırakılsa da, önerilen, gün sonunda yatağa girmeden o gün sizi mutlu eden 3 şeyi listelemeniz. Sadece bu işe özel bir defteriniz olması. Küçük aksamalar olsa da istikrarlı olmanız. Bu günlüklerde fotoğraflar, o mutlu anlara ait başka şeyler de kullanılabilir. Çok mutlu çıktığınız o filmin bileti mesela. Kendim faydasını gördüğümü söyleyebilirim. Artık bu alışkanlığı sürdürmesem de, defter hala duruyor ve ara sıra çok mutlu olduğumda, kaydetmeden geçmek istemediğim mutluluklarım olduğunda ona yazmaya devam ediyorum. Kendimizi olumlu şeylere, mutlu olduğumuz anlara, sahip olduklarımıza odaklanmaya zorlamanın hemen olmasa da hızlı şekilde bakış açımızı değiştirdiği ve bunun kalıcı bir davranışa dönüşmesinin çok kolay olduğu yönünde görüşler var.

Son olarak, aslında belki en başta konuşulması gereken madde, gerçek bağlantılar kurmaya çalışmak, hayata katılmak. Sürekli pasif bir şekilde izleyen konumunda olmamak. Bir arkadaşınızla buluşmak, bir komşu ziyareti, evde televizyon seyretmek yerine sinemaya ya da tiyatroya gitmek, bir süredir almak istediğiniz kursu almak, o müzik aletini çalmayı öğrenmek… Bir yerden tekrar yaşamaya başlamak FOMO ile baş edebilmek adına en etkili silah.

Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@plann_images

İlginizi çekebilir: Hatun Vera Altunöz’den Il Dolce Far Niente