İlk yorumu siz yazın!
Fransız Postası: Wes Anderson'dan Gazeteciliğe Aşk Mektubu
Siz de Wes Anderson filmlerine âşık olanlardan mısınız? 90’lardan günümüze Amerikan bağımsız sinemasının en sevdiğimiz yönetmenlerinden biri olan Wes Anderson, yol filmlerinden büyüme hikayelerine, stop-motion animasyonlardan farklı dönemlerde geçen macera filmlerine, bize birçok hediye sundu bugüne kadar. Peki onun sinemasında sizi çeken nedir? Hikaye anlatıcılığı mı, görselliği mi, yıldızları bir araya getirdiği kalabalık oyuncu kadroları mı – yoksa hepsi mi? Yanıtınız hangisi olursa olsun, size güzel bir haberimiz var: Wes Anderson’ın yeni filmi The French Dispatch / Fransız Postası, 3 Aralık’ta gösterime giriyor!
Wes Anderson, geçmişte ya da günümüzde geçen hikayeleriyle daima bizi şaşırtmayı, eğlendirmeyi ve güldürmeyi başarıyor – en hüzünlü anlarda bile. Yönetmenin yeni filmi, 20. yüzyılda kurmaca bir Fransız şehrinde geçen The French Dispatch / Fransız Postası da, bu şehirde yayımlanan bir Amerikan dergisinin, Liberty Kansas Eveving Sun’ın yazı işlerinin kapısını çalıyor ve derginin son sayısındaki hikayeler koleksiyonunu bizlere sunuyor. Bu hikayeler de tam olarak söylediğimiz gibi; şaşırtmayı, eğlendirmeyi ve güldürmeyi başarıyor. Yönetmen dergi ve çalışanlarını merkeze aldığı ana hikayenin içinde ayrı ayrı anlatılan, dergide basılan üç yan hikayeyi konu alan bir koleksiyon, bir antoloji filmi yapmış adeta. Böyle bir fikrin nereden çıktığını ise şöyle açıklıyor: “Tom Stoppard’ın bir röportajını okuduğumu hatırlıyorum, gazeteci ona oyunlarından birinin fikir olarak nereden çıktığını sorduğunda, bir araya getirdiği bir şey için her zaman iki farklı fikirle başladığını ve bunun bir sonraki oyunu oluşturduğunu söylüyordu. Bu tam olarak her seferinde bana da olan şey. Yani bu film aslında üç fikrin bir araya gelişi: her zaman yapmak istediğim bir kısa öykü koleksiyonu, The New Yorker’dan ve çalıştıkları ünlü yazarlardan ilham alan bir film; ve yıllar boyunca Fransa’da çok zaman geçirdim ve her zaman Fransız sinemasıyla ilgili bir Fransız filmi yapmak istemişimdir.” Yönetmenin üniversite yıllarında sadık ve sıkı bir okuru olduğu The New Yorker dergisinde yayımlanmış gerçek makalelerden esinlenen üç hikayenin Wes Anderson tarzıyla, iç içe geçerek anlatıldığı film, yönetmenin deyişiyle “yurt dışındaki bürolarda çalışan muhabirlere yazılmış bir aşk mektubu”…
Wes Anderson tarzıyla demişken… Pastel renk tonları, saplantıyla bağlı olduğu simetrik görüntüleri, bir pastane mutfağından fırlamış gibi duran setleri, dinamik kurgusu ve sıkça değişen çerçeve oranıyla, Wes Anderson’ın tüm filmlerinde onun tarzını yansıtan ve imzası haline gelen bir tarzı, bir görsel dili var. The French Dispatch / Fransız Postası’nda da bu imza her zamanki kadar görünür kılınıyor. Filmin çok hikayeli yapısı neredeyse her sahne için sıfırdan yeni bir set inşa etmeyi gerektirdiği için, çoğu zaman bunu pratik hale getirebilecek yaratıcı tercihler yapılmış, animasyon sekanslar ve yeniden kullanılabilir setler gibi… Sonuç olarak The French Dispatch / Fransız Postası, tıpkı Wes Anderson’ın filmografisi ve dünyası gibi gerçekle kurmacanın, rengârenk ve siyah-beyazın, canlı aksiyon ve animasyonun iç içe geçtiği bir filme dönüşmüş.
Orta bütçeli prodüksiyonları ve bağımsız yapımlara verdiği destekle dikkat çeken ve son yıllarda Disney’in yan stüdyolarından birine dönüşen Searchlight Pictures’ın projesi, Wes Anderson sinemasının vazgeçilmezlerinden birine daha sahip: Yıldızların yan yana toplandığı bir oyuncu kadrosu! Bu kadroda kimler yok ki… Yönetmenin hemen hemen her filminde irili ufaklı rollerde karşımıza çıkmış, ya da daha önce onunla birkaç kez çalışmış Bill Murray, Tilda Swinton, Owen Wilson, Jason Schwartzman, Anjelica Huston, Adrien Brody, Willem Dafoe, Edward Norton, Frances McDormand, Saoirse Ronan, Léa Seydoux gibi isimler ve onunla ilk kez çalışan Benicio del Toro, Timothée Chalamet, Elisabeth Moss gibi oyuncular… Tüm bu isimlerin tek bir film için çok fazla olduğunu düşünebilirsiniz, fakat filmin birden çok hikâye anlatan yapısı, tüm oyuncuların kendi bölümleri içerisinde parlamasını sağlıyor ve onları görmeye doyamasanız da, her biri bu kısa buluşmalarda yüzünüzü güldürüyor.
Wes Anderson, hepimizi on yıllar öncesinin bir Fransız şehrine, bir derginin bürosuna konuk ediyor. Bunu yaparken de her zamanki dünyasını, yaratıcı hikaye anlatıcılığındaki ustalığını, görsel dünyasının göz kamaştırıcılığını ve ona bu yolculukta eşlik eden güçlü oyuncu kadrosunu da orada bulunduruyor, bizimle buluşturuyor. Disney’in bize ulaştırdığı The French Dispatch / Fransız Postası, 3 Aralık haftasının filmleri arasında kesinlikle kaçırmamanız gereken. Gülmeye, eğlenmeye, büyülenmeye ve biraz da gündemden uzaklaşıp başka haberler okumaya hepimizin ihtiyacı var nasıl olsa… örneğin Fransız Postası’nın haberlerini!
Sanırım sonunda The Royal Tennenbaums'a rakip, The Grand Budapest Hotel'in üzerinde bir Anderson filmi ile karşı karşıya olabiliriz.